Written by 16:33 HABERLER

Korona burjuva demokrasisini rafa kaldırdı

Koronavirüs ile başlayan süreç sadece ekonomi ve sosyal yaşamda değil, aynı zamanda siyasi karar mekanizmalarında da önemli etkiler yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Bu döneme kadar halkın oylarıyla seçilen ulusal, eyalet ve yerel meclisleri “karar merkezi” olarak gösteren burjuva siyasetçileri ve basını şimdi klasik anlamda burjuva demokrasinin rafa kaldırılması konusunda sessiz. Bu durumdan şikayetçi olanların sesi ise pek fazla duyulmuyor. Gelinen aşamada halkın günlük yaşamını etkileyen kararların çoğunu, halkın oylarıyla seçilen meclisler, temsilciler değil, bir grup elit alınıyor. Federal yapısı nedeniyle pek çok alanda kararların eyalet ve yerel meclislere bırakıldığı Almanya’da, korona döneminde kararların çoğu hızlı bir şekilde merkezi bir karakter kazandı.

Olanları şu şekilde sıralamak mümkün:

KORONA KABİNESİ

Korona ile birlikte Federal Bakanlar Kurulu’nun yanı sıra bir de “Korona Kabinesi” kuruldu. Başbakan Angela Merkel’in başkanlığında kurulan bu kabinede savunma, maliye, içişleri, dışişleri ve sağlık bakanlarının yanı sıra başbakanlık dairesi başkanı yer alıyor. Böylece ülkede koronavirüs konusunda alınan bütün kararlardan sadece yedi kişi sorumlu. Normal kabine 18 kişiden oluşuyor. Hal böyle olunca “Korona Kabinesi”nde olmayan bakanları ancak sorumlu oldukları alanlar konusunda öneriler yapıyorlar. Dolayısıyla “Korona Kabinesi”nin aldığı kararlarda doğrudan yer almıyorlar.

BAŞBAKANLAR TOPLANTISI

Bu süreçte asıl kararlar ise “Başbakanlar Toplantısı”nda alınıyor. Başbakan Angela Merkel ile 16 eyaletin başbakanının katıldığı bu toplantıda alınan kararlar çoğunlukla ülke genelinde geçerli oluyor. Bu açından bakıldığında “Başbakanlar Toplantısı” Federal hükümetin de üzerinde bir oluşuma dönüşmüş durumda. Aslında Almanya’da resmi açıdan seçilmiş böyle bir kurul yok. Sadece, acil durumlarda bir araya gelinebilecek bir kurul olarak görülüyor. Eyaletlerin temsil edildiği en yüksek kurul aslında Federal Eyaletler Konseyi (Bundesrat). Federal Parlamento tarafından alınan bazı kararların onayladığı bir kurul olma özelliği taşıyan Bundesrat bu süreçte bir rol oynamadı. Onun yerine Merkel’in eyalet başbakanlarıyla yaptığı toplantılar daha önemli halde geldi.

FEDERAL PARLAMENTO

Bu süreçte en işlevsiz kalan kurumların başında Federal Parlamento (Bundestag) geliyor. Yedi partinin temsil edildiği 709 sandalyeli Federal Parlamento, sadece başbakanlar toplantısında alınan kararların tartışıldığı, ama oylanmadığı bir kurul haline geldi. Dolayısıyla, ülkenin en yüksek karar organı olması gereken meclis bu süreçte bir kenara itildi.

Bu durum doğal olarak önce muhalefet partileri tarafından eleştirildi. Ancak belirtmek gerekiyor ki, birinci dalganın yaşandığı mart-nisan aylarında bu yöndeki eleştiriler de çok sınırlı oldu. Bir ara meclisin yüzde 25’nin katılımıyla kararların alınabileceği tartışmaya açıldı. Ancak “küçültülmüş parlamento” da işletilmedi.

En son başbakanlar toplantısında, 2 Kasım’dan itibaren yürürlüğe girmek üzere kararlar alındığında ise bu kez koalisyon ortağı SPD’den de eleştiriler gelmeye başladı. Başbakanlar toplantısında alınan kararların tartışıldığı meclis oturumunda SPD’li temsilciler bazı kararların hukuki dayanaktan yoksun olduğunu dile getirdiler. Ani bir şekilde hayatını kaybeden 66 yaşındaki SPD’li Meclis Başkan Yardımcısı Thomas Oppermann da meclisin alınan kararlarda daha etkili olması yönünde çağrılar yapmıştı. Hür Demokrat Parti’nin (FDP) meclisin yeniden kararların alındığı bir kurum haline getirilmesi gerektiği yönündeki çağrısına Sol Parti de destek verdi. Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble de mecliste grubu bulunan partilerin grup başkanlarına gönderdiği mektupta meclisin bu denli devre dışı bırakılmasından ötürü rahatsızlığını dile getirdi.

‚ENFEKSİYON KORUMA YASASI’NIN TERSİ YAPILIYOR

Meclis yerine eyalet başbakanları toplantılarında alınan kararların bir kısmının yerel idari mahkemeler tarafından iptal edildiği de ayrıca dikkate değer. Başbakanlar toplantısında alınan birçok karar “Enfeksiyon Koruma Yasası”na dayandırılırken, aslında yasanın kendisi birçok kararı eyalet yönetimlerine bırakıyor. Federal düzeyde ise “acil önlemlerin” alınması gerektiğini içeriyor. Özetle yasanın kendisi asıl olarak eyaletlerin elini güçlendirerek, duruma göre hareket etmelerini kolaylaştırıyor. Merkel’in başbakanlar toplantısını karar merkezi haline getirmesi bir taraftan ortak tutum almayı sağlarken diğer taraftan birbirinden farklı özellikler taşıyan eyaletlerde aynı düzenlemelerin yapılmasını dayatıyor. Yaz tatili öncesinde bu durumdan rahatsız olan bazı eyaletler farklı kararlar almıştı.

Eski İçişleri Bakanı Gerhardt Baum (FDP) bu nedenle asıl önemli kararların eyalet parlamentoları tarafından alınması çağrısında bulundu. Sol Partili Thüringen Başbakanı Bodo Ramelow, alınan kararları eyalet parlamentosuna sunacağını ifade etti.

Belirtmek gerekiyor ki; benzer bir durum yerellerde de yaşanıyor. Her kentte kurulan “kriz merkezi” asıl karar verici durumunda. Belediye meclisleri hatta halkın seçtiği belediye başkanlarının süreçte doğrudan etkide bulunmadığı anlaşılıyor. Yerel meclislerin kentlerdeki uygulamalar konusunda fazla bir yetkisi bulunmuyor.

SERMAYE RAHATSIZ DEĞİL

Görüldüğü gibi korona döneminde “olağanüstü hal” koşulları öne sürülerek pek çok parlamento devre dışı bırakılmış, asıl karar vericilerin sayısı olabildiğince azaltılmış bulunuyor.

Ve asıl önemlisi sorun sadece kararların alınış biçiminde değil, bu kararların içeriğinde ve neye hizmet ettiğinde yatıyor. Her kademede halkın dışında; sendikaların, meslek kuruluşlarının, semt sakinleri veya veliler birliği-öğrenci örgütleri vb. oluşumların dışlandığı, danışılmadığı, dikte edildiği bir durum sözkonusu. Ayrıca alınan kararlara, kriz koşulları öne sürülerek alternatif öneriler, tartışmalar, itirazlar ve muhalefet etmek de yadsınınca tablo daha da karanlık bir hal alıyor. Örneğin eğitim kurumlarının genel olarak veya tek tek açık olması konusunda alınan karar eğitimin temel unsuru olan eğitimcilere, öğrencilere ve velilere danışılmıyor; yine işyerlerinin açık olup olmayacağı konusunda işyeri temsilciliklerinin veya sendikaların hiç bir söz hakkı bulunmuyor.

Ve sonuç itibarıyla bu kararların salgın karşısında çok da etkili olmadığı gibi, halkın yaşamını zorlaştırdığı, pandemiyi yaygınlaştırdığı artık net bir şekilde görülüyor.

Halbuki, pek çok zorluğa rağmen, teknolojik gelişmeler daha fazla insanın karar mekanizmasına dahil edilmesinin olanaklarını yaratmış durumda. Sanal toplantılar, internet üzerinden anketler, araştırmalar, herkesin yaşamını etkileyen bu süreçte ortak akılla en doğru kararlar alınıp uygulanabilir. Pandeminin yaygınlığı aynı zamanda karar vermenin de daha fazla tabana yayılmasını, sorumluluk verilen geniş kesimlerin kararlarda söz sahibi olması durumunda uygulamaların daha etkili olacağı açıktır. Yani toplumsal bir krizin çözümünün de toplumsal olması gerektiği gerçeği göz ardı ediliyor.

Ne var ki; çoğunluğun kaderi konusunda azınlığın karar vermesi, burjuvazinin her zaman tercih ettiği bir yönetim biçimidir. Dolayısıyla hem kararların alınış biçimi hem de içeriği bakımından mevcut durumdan pek de rahatsız değiller. Geniş emekçi kesimler ise kendi kaderleri ve gelecekleri konusunda verilen kararlarda etkili olmak için sesini her zamankinden daha fazla yükseltmeye ihtiyaç duymakta.


Partiler kongrelerini iptal etti

Pandemi döneminde partilerdeki rutin ‚demokratik işleyiş‘ de sorunlu hale gelmeye başladı. Sol Parti’nin 30 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında Erfurt’ta yapmayı planladığı genel kongre, artan vaka sayısı nedeniyle belirsiz bir tarihe iptal edildi. Eş başkanlığı bırakmaya hazırlanan Bernd Riexinger ve Katja Kipping bu nedenle zorunlu olarak görevlerini sürdürmeye devam edecekler. Parti içinde yapılması beklenen tartışmalar da böylece ertelendi.

Benzer bir durum CDU için de geçerli. Anne Kramp-Karrenbauer genel başkanlıktan istifa ettiğini açıkladığı halde 4 Aralık’ta Stuttgart’ta yapılması planlanan kongre iptal edildi. Armin Laschet, Fridrich Merz ve Norbert Röttgen’in başkanlık yarışı da belirsiz bir tarihe bırakılmış oldu. Anketlerde en güçlü aday olarak gösterilen Merz, erteleme kararını kendisine karşı yapılmış darbe olarak değerlendirdi. (YH)

Close