YÜCEL ÖZDEMİR
Avrupa koronavirüste ikinci dalganın tam ortasında.
Yılbaşından itibaren artan vaka sayısı, alınan önlemler sayesinde yaz tatili öncesinde önemli ölçüde düşürülmüştü. Ancak son veriler bahar aylarındaki zirvenin yarısına ulaştı. Alınan önlemlerin gevşetilmesi, oluşan baskı nedeniyle rehavete kapılma ikinci dalganın beklenenden de erken gelmesine neden oldu.
Koronavirüs vaka satısı arttıkça ekonomik ve sosyal sorunlar derinleşmeye devam ediyor, etmeye de devam edecek. Hayatın bütün alanlarda koronavirüs öncesine ne zaman ve nasıl dönüleceği, yeniden normalleşmenin olup olmayacağı belirsizliğini koruyor. Normale dönülmesi için gerekli olan aşı konusunda henüz çok ciddi bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Bazı ülkelerin firmaları tarafından bulunduğu iddia edilen aşının ne kadar güvenilir olduğu tartışmalı.
Ve öyle görünüyor ki bu tartışma hiç bitmeyecek.
Zira her ülke ya da tekel bir diğerinin bulduğu aşıyı beğenmeyerek pazarı tek bir ülkenin şirketine bırakma niyetinde değil. Dolayısıyla aşı konusunda, en azından Avrupa’da, henüz ciddi bir ilerlemenin olmadığı ortada.
Bu nedenle süreç uzadıkça önceden başlayan ekonomideki daralma kalıcı hale geliyor, buna bağlı olarak işsizlik ve yoksulluk dalgası da büyüyor. Denilebilir ki -öncesi bir yana- AB genelinde işsizlik ve yoksulluk dalgası, koronavirüs dalgalarıyla büyüyerek hız kazanıyor. Koronavirüsün Avrupa’da en çok etkilediği ülkelerin başında gelen Fransa, İtalya ve İspanya’da işsizlik önemli oranda arttı. İspanya’da kononavirüsün etkisiyle işsizlik yüzde 15.8’e kadar yükseldi. İşsizlik kıta genelinde en fazla gençleri ve kadınları etkiliyor. Son verilere göre AB çapında 25 yaş altı her beş gençten birisi işsiz.
Genel olarak 2013’te AB genelinde ortalama yüzde 11.5’e kadar yükselerek zirve yapan işsizlik, daha sonra azalma eğilimine girdi ve 2019’un sonu itibariyle yüzde 6.5’e kadar düştü. Ancak koronavirüsün etkisiyle AB’de işsizlik temmuz 2020 itibariyle yüzde 7.2’ye yükseldi. Yıl sonuna kadar yüzde 8-9’a kadar yükselebileceği şimdiden tahmin edilebiliyor.
Bu, Avrupa’nın 2021’e kononavirüs dalgasının yanı sıra bir de işsizlik dalgasıyla gireceği anlamına geliyor.
AB’nin en büyük ve güçlü ekonomisi olarak bilinen Almanya’da da durum pek parlak değil. Ağustos ayında işsizlerin sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre 650 bin arttı. Kısa çalışma ödeneğinin devlet kasasından karşılanmaması durumunda bunun katbekat yüksek olacağı biliniyor. Birçok firma buna rağmen işten atma planını hazırladı.
Hükümet, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimleri de gözeterek kısa çalışma süresini ödeneği 2021’in sonunda kadar uzattı. Bu demektir ki; kronavirüs ya da ekonomik nedenlerden ötürü zor günler geçiren firmaların çalışanlarının maaşlarının büyük bir kısmı devletin açıkladığı fonlardan karşılanmaya devam edilecek.
Ancak bunun hep bu şekilde devam etmeyeceği de biliniyor. Ekonominin yeniden toparlanma sürecine girmemesi durumunda kısa çalışmaya gönderilen 7 milyon işçinin bir kısmı işten atılacak.
Tahminlere göre, sadece Almanya’da yıl sonuna kadar 500 bin işçi işini kaybedecek. Bunların azımsanmayacak bir bölümü ekonominin can damarı olan sektörlerde olacak. VW, Daimler, BMW, Opel, Ford, Bosch, ZF, Continental, Thyssenkrupp ve daha pek çok ağır sanayi firmasında sendikaların uzlaşmacı tutumu nedeniyle işçiler birçok haktan vazgeçti, ücret zammından veya genel ücretlerden feragat etti. Ücret denkleştirilmesi olmadan çalışma sürelerinin kısaltılması veya uzatılmasını onayladılar. Buna rağmen aynı tekeller, işçileri kapı dışarı etmeyi kararlaştırmış durumda. Hem de bu süreçte devletten yardım aldıkları halde.
Örneğin Continental tekeli Almanya’da 13 bin, dünya genelinde 30 bin işçiyi işten atacağını açıkladı. Yine büyük vasıta üreten MAN, 9 bin 500 işçiyi kapı dışarı etmeye karar verdi. Deutsche Bank her beş şubesinden birisini kapatacak, 18 bin çalışanı işten atacak. Otomobil parçası üreten Schaeffler 4 bin 400 işçiyi işten atacak.
Bu sektörde örgütlü, ülkenin en etkili sendikası IG Metall sessizliğini sürdürüyor. Başkan Jörg Hofmann, Die Zeit gazetesine verdiği demeçte ekonomide asıl kırılmanın 2021’de olmasını beklediklerini ifade ederken, ciddi bir karşı hamle yapma niyetinde olmadıklarının mesajını da veriyor. Daha önce işten atmalara karşı haftalık çalışma süresini, ücretlerden feragat ederek, dört güne düşürmeye hazır olduklarını açıklamıştı. İşverenler teklife yanaşmamıştı.
Denilebilir ki; bugün artan kitlesel işsizliğe karşı öne sürülecek taleplerin başında tam ücret karşılığında çalışma sürelerinin kısaltılması geliyor. Çalışma sürelerinin kısaltılması hem fazla mesaileri azaltacak hem de işten atılmaları durdurabilir. Ayrıca işsizlere yeni işyerlerinin açılması sağlanabilir.
Tekellerin pervasız şekilde yüz binlerce insanı işten atma planı yaparak işsizlik dalgasını büyütmesinin arkasında uzlaşmacı sendikacılığın olduğu bir kez daha görüldü. Bu nedenle sadece Almanya’da değil, Avrupa genelinde sendika yönetimlerine tabandan baskı, yeni bir mücadelenin ilk adımı olabilir.