Written by 14:14 KÜLTÜR

Micky Maus çok da masum değilmiş!

Semra Çelik

Micky Maus, Donald Duck, Alice Harikalar Diyarında, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gibi sevilen çizgi filmlerin yapımcısı Walt Disney ‚bulaşıkçılıktan milyonerliğe‘ sözleriyle ifade edilen Amerikan rüyasının simgesiydi.

Filmleri ve eğlence parklarıyla kapitalist kültür endüstrisinin vazgeçilmez bir parçası olan Disney Company’nin yaratıcısı Walter Elias Disney 15 Aralık 1966’da 65 yaşında öldüğünde hemen hemen herşeye erişmişti. Bir film imparatorluğuna, başarılı ticari bir şirkete sahipti. Uzun süre kendine ait bir televizyon programı yaptı ve Los Angeles’e yakın bir yerde “Disneyland” adında bir krallık kurdu.

Öldükten sonra Disneyland/Disney Ülkesi, daha da genişleyerek Disneyworld/Disney Dünyası haline getirildi. Walt Disney, bulaşıkçılıktan milyonerliğe sözleriyle ifade edilen Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş haliydi, onun film ve eğlence parklarıyla yoksullar hala bu hayalin peşinden koşturuluyor.

Ancak başarıya giden yol güllük gülistanlık değildi. Walter Elias Disney, 5 Aralık 1901’de Chicago’da doğdu. Missouri’de bir çiftlikte büyüdü. Daha 9 yaşındayken sabahın köründe kalkıp gazete dağıtırdı. 1918 yılında bir yıllığına Fransa’da gönüllü olarak ambulans şoförlüğü yaptı. Daha sonra reklam grafikleri çizmeye başladı, daha sonra da çizgi film dalında kendi atölyesini kurdu.

Önceleri yaptığı Alice im Cartoonland/Alice Karikatürler Dünyasında ve Oswald the Rabbit/Tavşan Oswald, popüler çizgi filmler oldu ancak film haklarını dağıtımcı firmaya vermek zorunda kaldığından para kazanmasını sağlamadı. Sonra Micky Maus’u çizdi. Bu farecik 1928 yılından itibaren dünya çapında büyük bir başarı kazandı. Bu başarının nedeni neydi? Disney’in biyografisini yazan Andreas Platthaus bunu şöyle anlatıyor: “İnanılmaz derecede mükemmeli çizmeye çalışma ve neyin en iyi etkileyeceğini bilmeye yönelik his. Disney’in hem çizgi filmlerinde hem de diğer komiklerinde sadece çocuk seyircileri değil yetişkin seyircileri de seyreder ve okurken büyüleyen bir yan var.”

Kendisi iyi bir çizer değildi

Pek de iyi bir çizer olmayan Walt Disney, en iyi çizer ve film teknisyenlerini çevresine topladı. Hollywood’daki Disney stüdyosunda her sanatçının fikrinin sorulduğu yaratıcı bir rekabet sürdürülmekteydi. Disney, stüdyo şefi olarak en son ayrıntıya kadar son sözü söyleme hakkına sahipti. “Kısa sürede çizgi filmin tüm fikirlerin hayata geçirilmesi açısından yegane sanat dalı olduğunu kavradı. Disney gibi biri, işinin inanılmaz güzel, yararlı olduğuna inanarak seyircinin hoşuna gitmesi için hiç acele etmeden en mükemmel çizgiyi yaratması gerektiğini de kısa sürede fark etti.”

Tüm yaş gruplarına erişmek

Aptal Senfoni, Üç Küçük Domuz, Micky Maus, Pluto ve Donal Duck filmlerinden sonra stüdyo uzun bir film yapmaya cesaret etti. Bunun bir milyon çizimin gerçekleşmesi gerekiyordu. Bu oldukça zor bir işti. Komik kısa filmlerin ardından izleyicilerin kimi zaman gülerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman kızarak yani hissederek seyredeceği Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalının filmi hazırlanmaya başladı. Disney bütün yaş gruplarına erişmek istiyordu. “Çocuklar için birşeyler yapmak istiyorsan hangi yaş grubuna erişmek istediğine karar vermek zorundasın. Bu nedenle ben filmlerimi yetişkinler için yapıyorum. İçimizdeki yaşı olmayan çocuklar için” diyordu.

Hükümetin siparişleri kurtardı

1937 Aralık ayında ilk gösterimi yapılan film gişe rekoru kırdı ve muazzam üretim masraflarını telafi etti. Daha sonra çevrilen Pinokyo ve Fantasia uzun filmleri ise Disney’i yıkıma sürükledi. Kurtuluş, ABD hükümetinin 1941’de İkinci Dünya Savaşı’na girmesine bağlı olarak geldi. Hükümet, Disney’e ordu için öğretici filmler sipariş etti. Uzun erimli bombalarla ilgili bir reklam filmi yaptı. Daha sonra da sevilen şanssız ördek Donald Duck’ı Anti Hitler propagandası için kullandı: Ördek, bir kabusunda kendini Nazi Almanyası‘nda buluyor ve ‚Heil Hitler, Heil Hitler, Heil Hitler!‘ diye bağırmaya başlıyordu.

Kapitalizmin ayakta kalması için

Savaş sonrası stüdyoda Çöl Yaşıyor gibi eğlendirici hayvan belgeselleri hazırlanmaya başlandı. Ama Disney kendine ait bir eğlence parkı açma hayaline yoğunlaştı ve 1955 yılında Kaliforniya’daki ilk Disneyland’ı açtı.

Film eleştirmeni Richard Schickel Disneyland’ı çağın yapaylığının anıtı olarak mahkum etti. Bu türden eleştiriler dikkate alınmadan haftalık bir televizyon programıyla parkın reklamı yapıldı. Disney, parkın umulmadık başarısıyla tüm mali sıkıntılardan kurtuldu. Bir zamanların yoksul çocuğu artık tam anlamıyla kapitalist kültür endüstrisinin şefi olmuştu. Disneyland’la insanları parayla girdikleri bir hayal dünyasında, kapitalizmin nimetlerine, yoksul-zengin farkı olmadığına, sabreden iyi insanların ergeç kazanacağına inandırarak gerçeklikten uzaklaştırmakta öylesine başarılıydı ki Florida’da daha büyük ikinci bir park açma hazırlıklarına başladı. 15 Aralık 1955’te öldüğü için parkın açılışını göremedi.

Diyalektik etki

Kapitalizmin ana problemi, kamuoyuna açıklanan yüce hedeflerle gerçekte işlenen suçlar arasındaki çelişkidir. Teori ile pratik arasındaki bu çelişki sanatta kendini bir yandan sefalet iyi bir şeymiş gibi gösterilirken diğer yandan bundan kurtulma umudunun sadece hayal dünyası aracılığıyla empoze edilmesi şeklinde gösterir. Kapitalizmin insanlara sunacağı iyi bir perspektif olmadığından onun egemenliğinde gerçekçi bir estetik de gelişemez.

Walt Disney, çocukluk ve gençliğini kapitalizmin en zorlu koşullarında geçirdiği ve bu temelde sanatçı olduğu için, ezilen sınıfın acılarını ve isteklerini çok iyi biliyor ve bunu filmlerinde ifade edebiliyordu ama bunu hiçbir zaman politik bir bilgiye dönüştürmedi. İlk gazetecilik yıllarında gerçekten başka birşey yazmayan Yurttaş Kane filmindeki gazeteci Kane gibi mesleğinin ilk yıllarında o da gerçeği gösterdi. 1928-1940 yılları arasındaki filmlerinde daha iyi bir dünya isteyen, adalet duyguları güçlü karakterler vardı. Yine Yurttaş Kane’nin gerçekten vazgeçip yalnız, terk edilmiş ve saygı duyulmayan bir kişi haline gelmesi gibi o da ileriki yıllarında tarafını değiştirdi. Artık savaş sonrası Amerikan kapitalizminin övgüsünü yapan, beyinlere yerleştirilmesini sağlayan bir sanatçı ve işverendi. Filmleri de, Disneyland’ı da ideoloji üretimine hizmet etti.

Tanınmış Sovyet yönetmeni Eisenstein, 1940 yılında Disney’le ilgili olarak şunları yazmıştı:“Eğer Amerika’da proletarya iktidara gelse ne kalbinde ne de ülkenin sokaklarında bir Disney heykeli olacaktır. Disney’in stüdyosu, yaratıcısı kendini öyle nitelese bile, ne bir fabel şairi ne de bir broşür yazarı olarak defne çelengiyle taçlandırılacaktır. Ama herkes onu, Amerika’nın zorlu yıllarında verilen yaşam mücadelesinin molalarında kendine toplumsal bir cennet sunduğu için sevgiyle anacaktır.“

Close