Jannis PAPADIMITRIOU
Deutsche Welle
Organize bir kundaklama, ihmal veya belki de sadece acımasız bir kaza? Henüz bilmiyoruz. Ancak bariz olanı anlamak için özel bir zeka gerekmiyor: Eğer en fazla 2 bin 500 kişi için tasarlanmış bir yerde tehlikeli koşullar altında 13 binden fazla insan bir araya gelirse yanar; bazen şimdi olduğu gibi kelimenin tam anlamıyla.
Moria Kampı 2016 ve 2019’da zaten yanıyordu. Bu çarşamba daha da kötüleşti: Saatte 70 kilometreye varan rüzgarla körüklenen yangın saatlerce kasıp kavurdu ve kampın çoğunu tahrip etti. İtfaiyecilerin dikkati başka bir orman yangını nedeniyle dağınıktı zaten.
Midilli Adası’ndaki Moria’daki aşırı kalabalık mülteci kampı yıllardır “Avrupa’nın utancı” olarak algılanıyor. Ama Yunanistan için de bir zafer değil. Tam tersi: Atina’daki her kesimden politikacı defalarca bu lekeyle savaşıp Moria’yı kapatma sözü verdi. Ama o zaman mültecileri ve göçmenleri ülkede başka bir yere tıkmak zorunda kalacaklardı ki, görünüşe göre bunu kimse istemiyordu. Yunanistan, yeni gelenlere barınma ve yiyecek sağlamak için son yıllarda AB’den milyarlarca yardım aldı. Atina’daki yöneticiler bu parayla çok az şey yaptı. Ve iltica prosedürünün sık sık duyurulan düzene sokulması için hâlâ bekleniyor. Şu anda, yeni gelen bir kişi iltica dairesindeki ilk randevusu için genellikle bir yıldan fazla beklemek zorunda.
AVRUPA KAYITSIZCA İZLEDİ
Yunanistan’daki kötü durum böyle. Maalesef, Avrupa’nın geri kalanı bu durum bariz olmasına rağmen çok uzun süre kayıtsızca baktı. Şu soruyu yöneltebiliriz: Burada aslında “Avrupa” denince ne anlaşılması gerekir? Başarının her zaman birçok babası vardır ve başarısız olduğunda kimse asla sorumluluk almaz. Yine de, AB Komisyonu önerileri her zaman resmi olarak yapsa da, Brüksel’deki tavrı belirleyen büyük üye devletlerdir. Bu devletler aldıkları kararlara da uymazlar aslında…
Bu uygulamanın hoş bir yan etkisi var: Devletler başarılı işlerde sorumluluk almaktan mutlular, ancak diğer her şeyi Brüksel’in üstüne atıyorlar. Mülteci politikası bunun en iyi örneği. Tüm üye devletler, ortak bir çizgiyi takip etmeyi şiddetle reddediyor ve sadece en üst düzeydeki AB kararlarını değil, aynı zamanda Avrupa Adalet Divanının kararlarını da görmezden geliyor. Bu, Avrupa fikrine ciddi zarar veriyor. Ancak Moria’dan gelen korkunç görüntüler dünyaya yayıldığında bükülmüş dudaklarıyla üzüntülerini belirtiyorlar.
Aslına bakarsanız en büyük mülteci kampı tıpkı Avrupa ideali gibi yandı…
Kampa gelmiş olan herkes bilir: Televizyonlarda gördüğümüz fotoğraflar dünya cehennemindeki en kötü durum değil. Hayır, en kötüsü koku: Çürüyen çöp, duman, ter ve insan dışkısının sizi hemen yakalayan ve bırakmayan bir karışımı. Avrupa’nın ortasında binlerce insanın katlanmak zorunda olduğu ve bazen artık dayanamayacağı bir ölüm kokusu. Ama belki de AB’de bazılarının tam olarak istediği de bu. Belki de Avrupa’daki bazıları en azından zımnen Moria cehennemini göçü durdurmak için bir caydırıcı olarak bizzat uygulamaya sokuyor: Bize geldiğinizde sizi neyin beklediğini görün!
Ancak bunun gerçekten caydırıcı bir etkisi olacağı beklenmemeli. Çünkü Suriye veya Afganistan’da devam eden çatışmalar göz önüne alındığında, Midilli Adası’ndaki dünya cehenneminde bitmek bilmeyen bekleyiş hâlâ göreli iyi bir seçenek.
(Çeviren: Semra Çelik)