Written by 16:00 KÜLTÜR

Plötzensee idam geceleri

Ali Çarman

Faşizm konusundaki belirlemeleri ile bütün dünyada işçi sınıfı iktidarı için mücadele edenlere yol gösteren G.Dimitrov bir makalesini; ‘faşizm, işçi sınıfının, emekçilerin en azgın düşmanı, en sınırsız şövenizm, kudurmuş gericilik ve karşı-devrimdir’ sözleriyle tamamlarken yerden göğe kadar haklıdır.

Almanya ve insanlık tarihinin en karanlık yılları arasında yer alan 12 yıllık Hitler faşizmi dönemine ilişkin bu tezleri doğrulayan binlerce, onbinlerce belge ve olaya rastlamak mümkün. Toplama kampları faşizmin kanlı bir yüzü ise bir başka yüzü de başta Berlin olmak üzere, Köln, Stuttgart, vb. şehirlerde kurulan idam mangalarıdır.

Bugüne değin belli başlı toplama kamplarına bazen bir iki kişi, bazen de toplu ziyaretlerin omzuma yüklemiş olduğu sorumluluklar var. Ek olarak, az sayıda olsa Hitler dönemini yaşamış ve o dönemden alnının akıyla sağ çıkabilmiş hepimizin onuru olan insanlara kulak verme olanağına sahip oldum.

Bu defa daha farklı ve daha korkunç denebilecek Berlin Plötzensee cezaevini ele aldık. Böyle bir yeri ziyaret etmek insanın içini karartırken, her şeye rağmen direnişçilerin idama giderken sarf ettikleri son sözleri ve sosyalizme olan bağlılıkları inancımıza kaynaklık etmeye devam ediyor.

TERÖR MAHKEMELERİ VE İDAMLAR

Naziler iktidar geldikten kısa bir süre sonra siyasi suçlar için özel mahkemeler kurdular. Reich Askeri Mahkemesi, Halk Mahkemesi, Yüksek Bölge Mahkemesi gibi aslında faşist teröre kamuflaj olan mahkemeler 1933-1945 arası 30 binden fazla davaya baktı. Özellikle 1938’den itibaren tüm davalar üç hakimden oluşan özel mahkemelerde görüldü.

Adı geçen mahkemelerde görülen davalarda 5 600’dan fazla kişiye siyasi suç ve devlete ihanet suçlarından dolayı idam cezası verildi. İdam kararları sözüm ona caydırıcı olması için kırmızı afişlerle şehrin bütün sokaklarında ilan edildi ve çoğu zaman açık havada infaz yapıldı.

Ölüm cezasına çarptırılan tutsaklar, infaz kulübesinin hemen yakınına yerleştirilir. İdamdan kısa bir süre önce tutsaklar bilgilendirilip, isterlerse bir din adamı çağrılacağı söylenir. Bazı durumlarda, komünistlerin idamlarında buna da izin verilmez.

Plötzensee cezaevinde infazlar başlangıçtan 14 Ekim 1936’ya kadar avluda balta ile gerçekleştirilmektedir. Hitler’in direktifiyle, Karlsruhe yakınlarındaki Bruchsal cezaevinden bir giyotin getirilerek kurulur. Böylece giyotin devreye sokulur.

Cellatlara işlerini daha hızlı yapmaları için özel ödüller verilerek teşvik edilir. Bir cellat sabit ücret olarak yılda 3 000 Reichsmark ve infaz başına 65 Reichsmark alır. Naziler, tutsakları öldürmekle yetinmez! Bu defa ailesi ve yakınlarından, idam edilen kişinin cezaevinde kaldığı her gün için 1,5 Reichsmark, infaz için ise 300 Reichsmark talep eder. İğrençliklerine ailelerden istedikleri yazışmaların posta ücretini dahi eklerler.

Ülkemiz şairlerinden Ataol Behramoğlu’nun yıllar sonra kaleme aldığı ve bir çok kişinin beynine kazıdığı şu dizeler,

’Cellat uyandı yatağında bir gece

Tanrım dedi, bu ne zor bilmece:

Öldürdükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe…“ sanki Plötzensee’de yaşananları ve cellatların ruh hallerine ilişkin ipuçları sunar.

Berlin-Plötzensee’de kanlı geceler

Plötzensee cezaevinde kayıtlara (sonradan) geçilmiş 2891 gibi ürkütücü bir rakam var. Aslında tarihçiler bu rakamın gerçeği yansıtmadığını, idam edilen tutsakların daha fazla olduğunu tahmin etmekteler.

Günümüzde, anıt haline getirilen Plötzensee’yi ziyaret ettiğinizde hafif karanlık bir odada yüksekçe bir yere birer metre aralıkla dizilmiş sekiz çengel ile karşılaşırsınız.

İdam edilen tutsakların yarısından fazlası Hitler faşizmine karşı direnişe geçen ve bu eylemleri nedeniyle ölüme mahkum edilenlerdi. Adli suçluların yanı sıra, idam edilen 650 kişi işgal edilen Çekoslovakya’dan, 240 kişi Polonya’dan ve diğer ülkelerden getirilmiştir. Cezaevi Avrupa’nın her yerinden getirilen direnişçiler için bir ölüm yeridir.

Temmuz 1944’e kadar Hitler’e yönelik birçok suikast girişimi oldu. Suikastların en ses getireni ise kurmay albay Claus von Stauffenberg ve arkadaşlarının üzerinde günlerce plan yapmalarına rağmen Hitler’in şans eseri sağ kurtulduğu 20 Temmuz 1944 girişimidir. Başarısız geçen suikast sonrası Stauffenberg ve arkadaşları hemen tutuklanarak 24 saat geçmeden Bendlerblock’un avlusunda idam edildi. Plötzensee’de 8 Ağustos 1944 ile 09 Nisan 1945 arasında, 20 Temmuz 1944 eylemine katılan 89 kişi idam edildi. Hınca hınç dolu olan cezaevinde yer açmak için 7-12 Eylül arası farklı uluslardan 250 tutsak idam edilerek yaşamdan koparıldı.

İdam edilen öncüler

Savaş ve faşizm sonrası 1951’de anıt olarak yeniden düzenlenen Plötzensee’deki kayıtlarda giyotin veya iple idam edilen 3 bine yakın kişi arasında tanınmış isimler de yer almakta. İdam edilirken son sözlerini kanla yazanlardan sadece adı öne çıkan bazı isimleri belirtmekle yetinelim:

‚Darağacından Notlar ‚ kitabı ile dünyanın dört bir yanında sosyalistlerce tanınan ve Çekoslovakya Komünist Partisi önderlerinden Julius Fuçik, antifaşist kadın hareketi önderlerinden KPD’li doktor Liselotte Hermann, Avusturyalı rahip Jakob Gapp, Sosyal Demokrat Politikacı Johanna Kirchner, Ukranyalı genç komünist Galina Romanowa, Rote Kappelle (Kızıl Orkestra) üyesi 50 kişi, Sovyet/Tatar direnişçi şair Musa Calil, KPD (Almanya Komünist Partisi) Leipzig üyesi Herbert Bochow, yoldaşlarını korumak için kendini feda eden Komünist bir kadın Eva-Maria Buch, KPD’li Charlotte Garske, pasifist ve din görevlisi Herman Stöhr, Zanaatkar Walter Teske, Belçikalı madenci-işçi Charles Ganty, dansçı ve heykeltraş Oda Schottmüller ve arkadaşları Hilde Coppi, Adam Kuckhoff, Maria Terwiel..

Bu karanlık dönem aynı zamanda Almanya’nın en derin tarihsel çöküşü anlamına geliyordu. Ve bu çöküşe-faşizme karşı komünistler her zaman direnişin en ön saflarında yer alarak zafer gününün gelmesine büyük katıkıda bulundular. İnsanlığın geleceği için kendisini feda edenler Alman halkının onuru oldular.


‘’Sevgili babam!

Son sözü, Berlin/Plötzensee cezaevinde idam edilmeden önce babasına seslenen KPD’li bir komünistin mektubuna bırakalım:

Güçlü ol! Ben yaşadığım gibi ölüyorum: Bir sınıf savaşçısı olarak! Uğruna kan dökmediğiniz sürece kendinize komünist demek kolaydır. Gerçekten öyle olup olmadığınızı ancak sınav zamanı geldiğinde kanıtlayabilirsiniz.
Acı çekmiyorum baba, inan bana! Kimsenin beni zayıf görmesini istemem. Hayattan düzgün bir şekilde çıkmak, kendime koyduğum son görev.
Oğluna layık olduğunu kanıtla! Acının üstesinden gel! Hala yapacak işin var. Bunları iki ve üç kat yerine getirmen gerekiyor çünkü oğulların artık yok.
Zavallı babam, ama aynı zamanda fikri uğruna verebileceğinin en iyisini feda etmek zorunda kalan mutlu babam.
Savaş fazla sürmeyecek – ve artık senin zamanın geldi.
Bugün benim yürümem gereken yolda yürüyen ve yürüyecek olan herkesi düşün ve Nazilerden ders al: Her zayıflığın bedeli kanla ödenecek. Bu yüzden acımasız ol. Sağlam kal!
Yeterince şey yapmamış olmak dışında hayatta pişmanlık duyacağım hiçbir şey yok! Ama ölümüm muhtemelen benimle her zaman aynı fikirde olmayanları da barıştıracak.
Ah baba, canım, güzel babam. Keşke ölümüm altında yıkılacağından korkmak zorunda olmasaydım.
Katı ol, katı, katı.
Şimdi tüm hayatın boyunca sınıf savaşçısı olduğunu kalbinin derinliklerinden kanıtla.
Ona yardım et, Frieda, onu güçlendir! O yıkılmamalı! Hayatı ona değil, harekete ait! Şimdi eskisinden bin kat daha fazla. Artık inançlarının romantik bir idealden değil, amansız bir zorunluluktan kaynaklandığını kanıtlaması gerekiyor.
Tüm tanıdıklara ve dostlara selamlar. Bunların adını tek tek vermek istemiyorum. Ama yine de düşüncelerimde her biriyle el sıkışıyorum ve tüm sevgi ve en iyi dileklerimle teşekkür ediyorum.
Marta’ya iyi bak! O senin kızın. Bu, artık olmadığım gerçeğine katlanmanı kolaylaştıracak.
Kolayca ölürüm çünkü neden ölmem gerektiğini biliyorum. Beni öldürenler ise çok geçmeden daha zor bir ölümle karşılaşacaklar. Buna inanıyorum.
Güçlü kal baba! Teslim olma! Her zayıf saatinde bu son dileğimi düşün.
Oğlun Walter Husemann, 21.01.1943”.

Close