Written by 18:30 KÜLTÜR

Brecht’in evine misafir olmak

Ali Çarman

“Yedi kapılı Thebai şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor. Yoksa krallar mı taşıdı kayaları?

Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,

Kim kurmuş Babil’i her seferinde?

Altın şehir Lima’nın, hangi evinde otururmuş acaba

Yapı işçileri?

Nereye gittiler dersin Çin Seddi’nin bittiği gece,

Duvarcılar?

…/… İşte bir sürü olay sana / Ve bir sürü soru.”

 

Bertolt Brecht’in sosyalizmin ABC’si diye tabir edilen şiirinden alınmış bu dizeler okumuş ve uyanış halindeki bir işçinin, fabrikada, kahvede ve mahallesinde çevresine yüksek sesle sorduğu sorular. Kendi geleceğini kendi eline almak isteyen bir işçi için en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş derinlikli ve bir o kadar da yalın sözler.

Almanya’da ırkçılığa karşı devam eden bir eyleme katılmak için gittiğimiz Augsburg’da B.Brecht’in evini ziyaret ettik.

Şehrin merkezinde biraz gezindiğinizde ve eski zanaatkarlar mahallesine yaklaştığınızda Brecht’in çelikten yapılmış kırmızı yol tarifi levhalarıyla karşılaşırsınız.

Augsburg’un meşhur Hinterer Lech-su kanallarından birinin hemen kenarında inşa edilmiş iki katlı bir bina olan bu evde 10 Şubat 1898’de Brecht doğdu. Ailesi iki yıl sonra 1900’de zorunluluktan bu evden şehrin başka bir semtine Oblatttterwal’da Bleichgasse’deki eve taşındı. Çocukluk yılları ve gençliğinin bir döneminin geçtiği Augsburg, B.Brecht’in şehri olarak da bilinir.

Gerçek böyle olmasına rağmen şehir idaresi ne yazık ki, dünyaca tanınmış bir insanına sahip çıkma konusunda oldukça ürkek davranmış. Nitekim, yaşamı zorluklar ve faşizmin baskılarıyla geçen Brecht ve yapıtları sömürücü egemen sınıfları ve bürokratlarını hep korkuttu. Büyük bir şair, büyük bir tiyatrocu olup enternasyonalist kültüre doğru sağlam adımlarla ilerleyen Brecht de onları hiç sevmedi.

1956’da hayata veda eden Brecht’in doğmuş olduğu eve ilericilerin çabasıyla “Bu evde Bertolt Brecht doğdu” plaketi asıldı. Aydınların, ilerici çevrelerin Brecht hakkındaki çalışmaları ve ısrarları devam etti. Augsburg belediyesi ancak 1978 yılında evi satın aldı. Evin ‘BRECHT HAUS’ adıyla müze olmasına karar verildi ama planlanması dahi 8 yıl sürdü. Nihayet 1985 yılında Brecht Evi müze olarak açıldı.

Daha sonraki yıllarda, Brecht anısına edebiyat ödülü verilme, tiyatro festivali düzenleme gelenek haline getirilmiş olarak devam ettiriliyor.

Brecht’in evine sembolik bir ücret 2,5 euro ödeyip girdiğinizde klasik bir müze olmadığını fark edersiniz. Ağır adımlarla ilerlemeye başladığınızda karşınıza çelik levha, büst, heykel ve sağlı sollu fotoğraflar çıkıyor.

Sadece şiir alanında değil tiyatro alanına da yeni boyutlar kazandırarak geleceğin insanını sanatı içinde görerek tarihe silinmezcesine notlar düşen B. Brecht, dönemi ve çevresindeki ilişkiler içinde anlam kazanıyor. Heinrich Mann, Hans Eisler, Paul Dessau, Erwin Piscator, Alfred Düblin, Henri Barbusse, Anna Seghers, vb. dönemin tanınmış aydınları ile dostluklar kurup tartışmalar yaşamış. Evin odalarını gezerken buna ilişkin gerçeklikleri görmek mümkün.

Aynı şekilde, faşizm iktidara gelmeden önce ve sonrasında ortaya çıkardığı oyunlardan bir kısmının minyatür sahneleri ve afişleri sergileniyor.

SÜRGÜN YILLARI

Almanya’da faşizmin iktidara taşınmasıyla birlikte insanlık tarihinin en karanlık dönemi başladı. Hitler ve şürekası, komünist, Yahudi, Sinti- Roman, sendikacı, ilerici, aydın, engelli ve sanatçıları hedefine almaya başladı.

1935 yılında faşistler tarafından Alman vatandaşlığından çıkarılan Brecht bunun üzerine zorunlu yolculuklara çıktı. Prag, Viyana, Zürih, Paris, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Moskova ve ABD’ye gitti. Bu arada çalışmalarına aralıksız devam edip sayısızca makale ve oyun ortaya çıkardı. Dünyanın değişik ülkelerinde sahnelenen oyunların değişik dillerdeki afişleri müzede toplu halde koca bir panoda asılı.

Girişin solundaki ilk iki odada Brecht’in hayatı ve mücadelesi kronolojik bir biçimde levhalarla ve “Ben Bertolt Brecht, kara ormanlardan/ Anam getirmiş beni kentlere erkenden/ Henüz yaşarken onun rahminde/ İçimdeki orman ayazı/ Dinmeyecek yaşamım sona ermeden’’ dizeleri ile sunulmuş. İsterseniz bütün bunları kulaklık ile veya oturup kısa film izleyerek de yapabilirsiniz. Faşizme karşı direnişin örgütlemesi sırasında tanışmış olduğu ressam Hans Tombrock’un 1940 yılında yapmış olduğu Brecht tablosu sergilenen objeler arasında. Hitler/faşizmin yaptıkları ve ona karşı direniş bağlamında belgeler de müzede az değil.

YENİ BİR DÜNYA İÇİN MÜCADELE

Sosyalist dünya görüşünün başta işçiler olmak üzere toplumun diğer kesimleri arasında maddi bir güç haline gelmesi için bütün enerjisini, yeteneğini harcamaktan ve fedakarlıktan kaçınmayan Brecht’in yaşadığı dönemin her bakımdan öğrenilecek derslerle dolu olduğunu müzeyi gezmeye devam ettikçe fark edersiniz.

Müzede dikkat çeken bir olgu da Brecht hakkında Doğu Almanya menşeli belgelerin (Pul, afiş, fotoğraf, belge..) bir hayli olması. Berliner Ensemble önünde sigarasını tüttüren Brecht karikatürü bizleri güldürüyor. İşçi sınıfı sanatı ve edebiyatının, sosyalist gerçekçiliğin güçlü etkisi hemen görülmekte.

Sosyalist dünya görüşünü savundunuz mu dün olduğu gibi bugün de egemen sınıfların saldırganlığından nasibini alırsınız. Bertolt Brecht, Amerika’da bulunduğu dönem Komünist Partisi’ne üye olduğu gerekçesiyle FBI tarafından sürekli izlendi, hatta mahkemeye dahi çıkarıldı. ABD, Brecht’in Batı Almanya’ya girişini yasaklayacak kadar düşman kesildi.

İki saat kadar misafir olduğumuz müze hakkında söylediklerimizi Brecht’ten bir cümle ile noktalayalım. “Yazardan yeryüzünün bütün ülkelerinde çalışanlar, sömürülenler ve ezilenler için bir savaşçı gerçeklik yoluna girmesini isteme zorunluluğu vardır. Ancak gerçeği perdeleyen ne varsa tümüne, yani sömürüye ve insanların ezilmesine karşı savaşan acımasız bir gerçeklik, kapitalizmin sömürü ve baskısını gözler önüne serip ne denli onurdan yoksun olduğunu gösterebilir.”

Close