Written by 11:00 HABERLER

Reichsbürger hareketi birkaç aptalın işi değil

Almanya’da aşırı sağcı İmparatorluk Vatandaşları’na (Reichsbürger) yönelik düzenlenen operasyon aynı zamanda ülkede faşist örgütlenmelerin nasıl silahlandığını da gündeme getirdi. Operasyonun bir sonuç getirip getirmeyeceği ve devlet içindeki Neonazi örgütlenmeleri Prof. Kemal Bozay ile konuştuk.

Reichsbürgerlere yönelik operasyonu sen de izledin. Bu grubun yapısını, savunduklarını, diğer ırkçı örgütlerden ayrılan yanlarını nelerdir?

Reichsbürgerler (İmparatorluk Vatandaşları) hareketi yeni kurulan bir yapı değil. 1980’li yıllardan beri var. Özellikle 1970’li yılların sonunda Wehrsport ve Hoffman diye bilinen gruplar vardı ve Neonazi kadrolar buralarda yetişiyordu. Militan bir yapılanma biçimindeydi. Reichsbürgerlerin son 10 yıl içerisinde güçlü bir ivme kazandığını söylemek mümkün. Özellikle toplumsal dönüşümlerle birlikte, örneğin korona krizi sürecinde oluşan korona karşıtı hareketler içerisinde de etki sağlayarak güç topladılar. Şu an 21 bin taraftarı olduğu ifade ediliyor.

Gözaltına alanlara baktığımızda devlet içerisinde de yer alan bir grup olduğu anlaşılıyor. Gözaltına alınanların mesleki durumları, sermaye güçleri, ekonomik-sosyal konumlarına baktığımızda ‘marjinal’ bir gruptan söz edilebilir mi?

Almanya’da ırkçı gruplar için uzun yıllar “bunlar kenar gruplar” biçiminde tanımlamalar kullanıldı. Halbuki ırkçı, aşırı sağ, faşizan örgütlerin yapılanmalarına baktığımızda hepsi toplumun ortasında şekillenen gruplar. Yani toplumun dışında gelişen, marjinalleşmiş yan grup fenomenleri değil. Onun içindeki tartışmaların ortaya çıkardığı sağ faşizan eğilimlerin öznesi üzerine oturan gruplardır. Reichsbürger hareketine baktığımızda onun niteliği de tamamen sağ, sözde entelektüel çevreler üzerine dayanıyor. Toplumun içerisinde hakim, avukat, yazarı, asker gibi değişik çevrelere hitap eden kesimler var içlerinde.

İmparatorluk Vatandaşları neden mevcut Federal Cumhuriyeti reddediyorlar?

İdeolojilerinde monarşist bir eğilimi ağır basıyor. Almanya’nın kuruluşunda Reich (imparatorluk) ideolojisi var ve Reich ideolojik mitolojisinin devamı da faşist 3. Reich oldu. Reich geleneğini kendi tarihleri olarak algılıyorlar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrası kurulan Federal Almanya’yı dış güçlerin sömürgesi olarak değerlendiriyorlar. Bundan dolayı Federal Almanya sistemini reddediyorlar. Bu ideolojinin arkasında Neonazi hareketlerin gündeme getirdiği “Vijilantizm” (Vigilantismus) kavramı söz konusu. Bu kavramla genel olarak devleti reddetmiyor, ancak şimdiki mevcut devleti reddediyor. Onlara göre devlet görevini yapmadığı için kendilerine göre farklı bir devlet konsepti etrafında silahlanıyorlar, kendi pasaportlarını çıkarıyorlar, vergi ve cezaları ödemiyorlar. Kendilerine göre vergi ağları oluşturmuşlar. Bunun üzerine kendisini finanse eden bir sistem var. Bütün bunlar birkaç tane aptalın işi değil, özellikle devletin organlarında bulunan insanlar da bunlar arasında. Bu hareketin bir üyesi uzun yıllar AfD’nin milletvekiliydi. Dolayısıyla hareketi marjinal ya da toplumun dışında küçük bir grup olarak göstermek yerine Neonazi ideolojisinin parçası olarak görmek gerekiyor.

İçlerinde askerler ve polisler var. KSK’nin merkezi basıldı. Bunların bir darbe planı yaptığından söz ediliyor. Darbe yapma planı yaptıkları anlaşılıyor. Gerçek darbe yapabilecek güçteler mi?

Başarılı olabilirler mi bilemiyoruz ama şöyle bir gerçeklik var: Reich ideolojisinde darbeler ağır basıyordu. Örneğin Hitler faşizmi süreci öncesinde Weimar Cumhuriyeti’ne baktığımızda çok çok darbe girişimi var. Darbelerle iktidara gelme hevesleri çoktu. Dolayısıyla İmparatorluk Vatandaşları da bu ideolojiyi kendine benimsemiş bir yapılanma olduğu için plan mümkün görünüyor. Devleti ele geçirme anlayışını reddetmiyorlar. Şiddet monopolü üzerinde devleti kendi yanlarına çekerek doğru bir devlete dönüştürmeyi hedefliyorlar.

Silahlı küçük grupların olduğunu daha önce biliyorduk. NSU bunların en çarpıcı özelliklerini ortaya koydu. Ama diğerleri bir süre unutuldu. Almanya’da aşırı sağ faşist hareketlerin, Reichsbürgerlerde de gördüğümüz gibi bir şekliyle silahlı.

Devlet bildiği halde geç müdahalede mi bulundu? Devlet içerisinde genel aşırı sağ örgütlenmelerin olduğunu biliyoruz. Bu örgütlenmenin bir merkezi var mı yoksa bağımsız bireylerden mi oluşuyor?

Almanya’da “devletin sağ gözü kör” diye bir deyim var. Kör müydü onu tartışamayız. Uzun yıllar totalitarizm ideolojisi belirgin oldu. Aşırı sağ ve aşırı solu aynı düzele getirip bazı tehlikelerin üzerini örttüler. Sağ terör tartışıldığı zaman hep aşırı sol tartışmaları da gündeme getirildi. Halbuki ilgisi yok. Hitler faşizmi sonrasında değişik entelektüeller ve tarihçilerin uzun yıllar tartıştığı olgulardan biri bu oldu. Buradan yola çıkarak şu gerçekliği görmemiz gerekiyor: Aşırı sağ Almanya’da yeni bir hareket değil. Daima var oldular ve bu devlet içinde de var oldu.

Devlet içinde aşırı sağı temizleme konusunda ciddi bir hamle gelebilir mi?

Geç kalındı diyelim. Önceden başlaması gerekiyordu. Nancy Faeser içişleri bakanlı olduğunda “Aşırı sağ ciddi bir tehlikedir, buna karşı mücadelede daha duyarlı olmamız gerekiyor” demişti. Bu ifade uzun zaman herkesi bir beklentiye koydu. Bu noktada ilk girişim şimdi Reichsbürgerler hareketine yönelik yapıldı. Güvenlik birimleri içerisinde de ciddi problemler var. Almanya’da şu an aşırı sağ tehlikeyi görmek için içişleri bakanı olmaya da gerek yok. Birçok şey ortada. (YH)

Close