Written by 16:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

Savaşı yoksullar nasıl finanse ediyor?

SPD’den AfD’ye kadar bütün sermaye partileri “Vatandaş Parası” (“Bürgergeld”) alanlara daha fazla yaptırım uygulanmasını istiyorlar. CDU/CSU ve AfD partileri, “ücretlerle yardım arasındaki farkın küçülmemesi için” yapılan zammın geri alınmasını talep ediyorlar. Bakan Heil, verilen işi kabul etmeyenlerin parasını iki ay kesmeyi planladığını açıklarken CSU, paranın süresiz kesilmesini istiyor. AfD para alanları zorla çalıştırmayı gündeme getirirken, CDU’lu bir politikacı ise, eli silah tutan Ukraynalılara Vatandaş Parası ödemeyerek savaşa gitmelerini sağlamayı talep etti. Kısacası savaşı hem maddi hem askeri açıdan yoksullar finanse ediyor.

UMUT YAŞAR

SPD/Yeşiller/FDP koalisyon hükümeti, geniş emekçi kitleleri arasında itibarını yitirmiş olan “Hartz IV” yasasının adını “Bürgergeld” yani “Vatandaşlık Parası” olarak değiştirip, biraz cilaladıktan sonra, tam bir yıl önce, 1 Ocak 2023’te yürürlüğe koydu. Birtakım iyileştirmelerin (cilanın) uzun süre tutmayacağı başından belliydi.

Ödenen yardım 449 eurodan 502 euroya çıkartılmış, uzun süre talep edilen kira yardım düzeyine Hartz IV’te olduğu gibi üst sınır koyulmamış ve ayrıca beklenilen enflasyon düzeyinin daha erken yardıma yansıması kararlaştırılmıştı. Ayrıca yardım alanların “servetlerine” ilk yıl dokunulmaması kararlaştırılmıştı. 1 Ocak 2024’te ise yardım miktarı 563 euroya çıkarıldı. Cila bu kadardı.

‘ÇOK YÜKSEK, TEMBELLİK TEŞVİK EDİLİYOR!’

Yardım düzeyinin çok yüksek olduğunu ileri süren CDU/CSU partileri, yasada yeni bir işi kabul etmeyenlere yönelik yaptırım olmazsa bunu Federal Konsey’de engelleyeceklerini ilan ettiler. Böylece yaptırım olarak yardımın yüzde 30 kesilmesi gündeme geldi.

Hatırlanacağı gibi Federal Anayasa Mahkemesi 2019’da, kişinin tüm yaşam koşullarını ortadan kaldırabilecek bir düzeyde yaptırımın anayasaya aykırı olduğuna karar vermişti. En üst mahkeme, “yaptırımlar ölçülü olmalı” demişti. Bu kararın ne anlama geldiği hukukçular tarafından hala tartışılıyor – anlaşıldığı kadar sermaye yanlısı hukukçular kararın açık uçlarını bulmuşlar. Meselenin bu yanına yazının ilerleyen bölümünde değineceğiz.

CDU Genel Başkanı Friedrich Merz, yardımın 502 eurodan 563 euroya çıkartılmasını (artış 61 euro), “En düşük ücretle yardım arasındaki fark azaldığı için kimse çalışmak istemiyor. Çalışanlar daha fazla para almalı. Aksi takdirde sadece tembellik teşvik etmiş olunur” diye reddediyor.

Paranın yükseltilmesine kesinlikle onay vermediklerini ilan eden CSU ise “makul bir işi” kabul etmeyenlerin parasının süresiz kesilmesini talep ediyor.

HEİL AÇLIKLA TERBİYE ETMEK İSTİYOR! 

Ana muhalefet liderinin bu kadar saldırısından sonra Federal Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hubertus Heil (SPD), “Hiç kimse karşılıksız para alamayacak” diyerek geriye doğru ilk adımı attı. Heil’in planlarına göre “makul bir işi kasıtlı olarak tamamen reddedenlerin” (“Totalverweigerer”) parası iki ay boyunca kesilebilecek: Kira ve ısınma giderleri karşılanacak ama yemek için iki ay para ödenmeyecek!

Toplumun en alttakilerini istemedikleri bir yerde zorla çalıştırmak için orta çağdan kalma açlıkla terbiye etme fikri yeni değil. Daha önceki ‘sosyal güvenlik’ bakanları bu metodu, “çalışmayana yemek yok” diyerek yıllarca uygulamışlardı.

Heil ayrıca, kısa süre önce uygulamaya konulan “vatandaş gelir ikramiyesini” de (“Bürgergeldbonus”) kaldırıyor. Bu sözde ikramiye, ilerleme eğitimlerini (“Weiterbildung”) tamamlayan işsizlere yönelikti. Bunun için ayda 75 Euro alıyorlardı. Heil bunu da kaldırmak istiyor! Sadece sınavları geçenlere bu sözde ikramiye ödenecek. “Sözde ikramiye” diyoruz çünkü aylık ödenen 75 euro her ne kadar “ödül” gibi gösterilse de bu gerçekte kurslara gidenlere fazla harcamaları için ödeniyordu. Bundan böyle bu tür kurslara gidenler fazla harcamalarını da sınırlı olan yardımlarından finanse edecekler!

Salı günü (9 Ocak 23) Federal Bakanlar Kurulu, bu kararları onayladı. Önümüzdeki haftalarda yasa tasarısı Federal Meclise, ardından Federal Konseye sunulacak. Hükümet bu yoldan toplam 270 milyon euro tasarruf etmek – veya bir başka deyişle yoksullun boğazından kesmeyi hedefliyor!

Bu yetmezmiş gibi ayrıca Federal Çalışma Ajansı BA’nın 2024 ve 2025 yılları için kasasından 1,5 milyar euro, 2026 ve 2027 yıllarında ise 1,1 milyar euronun Federal Bütçeye aktarmasını kararlaştırdı! Böylece işçilerin, işsizlik sigortasına ödedikleri aidatlardan toplam 5,2 milyar euronun Federal Bütçe deliklerinin kapanması için harcanması öngörülüyor!

AfD: YARDIM SADECE ALMANLARA ÖDENSİN

Meclisteki sermaye yanlısı faşist AfD partisinin saldırı planları çok daha kapsamlı. Öncelikle yardımın yükseltilmesinin “aşırı yüksek” olduğunu ileri süren AfD, “Yüzde 12 artış görülmemiş bir artış teşkil ediyor. Bize göre yardıma yapılacak zam aynen asgari ücrette olduğu gibi bu yıl yüzde 3,4, (17,06 euro!) gelecek yıl yüzde 3,1 (16,09 euro!) olmalıdır ve bu enflasyon oranını karşılamaktadır” görüşünde.

AfD’de yoksulları açlıkla terbiye etme yanlısı olduğunu sadece cüzi zam önerisiyle göstermiyor: 6 aydır yardım alanların, bu süreden itibaren haftada 15 saat herhangi bir işte zorunlu çalışmasını talep eden AfD, “Zorunlu işte çalışmak istemeyenlere para ödenmemeli, bunun yerine belirli marketlerden alışveriş yapmak için fiş verilmeli” diyor!

Faşist AfD’nin en önemli talebi ise “Vatandaşlık Parası”nın prensip olarak sadece Almanlara ödenmesi oluyor. AfD’ye göre süresiz oturum iznine sahip yabancılara ve AB uyruklu yabancılara ödenecek “Vatandaşlık Parası” da sert koşullara bağlanmalı: Bu yabancılar beş yıl boyunca geçimini güvenceye alan bir işte çalıştıklarını ve iyi Almanca konuştuklarını kanıtlayabilirlerse vatandaşlık parası alabilecekler.

SALDIRILAR BÜTÜN EMEKÇİLERE!

SPD’den AfD’ye kadar bütün sermaye partilerinin “Vatandaş Parası”nı (“Bürgergeld”) gündemlerine almaları ve yardım alanlara yaptırım taleplerinde birbirileriyle yarışmalarının tabii ki daha derin bir sebebi var. Hartz yasalarının gündeme geldiği dönemde de sermaye yanlısı partiler, işsizlere ve işsizlik yardımı alanlara yönelik yaptırımların artırılması tartışmalarında birbirileriyle aynı bugün olduğu gibi yarışıyorlardı.

Amaçları aynıydı: Toplumun en zayıf kesimi üzerinde adeta tepinerek istihdam altında olan milyonlarca emekçiye gözdağı vermek!

Ne diyor bu partiler? “İşsizlik/sosyal yardım ne kadar uzun süre ödenirse tembellik o derece büyür.” Ama gerçek bambaşka: İki Almanya birleştirildikten sonra, 1991 yılında toplam çalışan sayısı 38,9 milyondu. Kasım 2023’te yayınlanan rapora göre toplam çalışan sayısı 46,1 milyona çıkmıştı. Yani 32 yıl içinde çalışan işçi sayısı 7,2 milyon yükselmiş! Özellikle kadınların istihdama katılımları yüzde 20’ye yakın bir düzeyde yükselmiş.

Gündeme getirilen yaptırımlarla (bütün yaptırım olanaklarını bir yazıda saymak mümkün değil!) geniş emekçi kitleleri daha düşük ücretler ve çalışma koşullarında çalışmaya zorlanıyorlar. Biraz yukarıda kadınlar arasında istihdamın ciddi oranda arttığı belirtilmişti. Aynı dönemde kısa süreli işlerde çalışanların (üçte ikisi kadın) sayısının iki katına çıktığını görüyoruz. Kiralık işçi olarak çalışanların sayı da neredeyse üçe katlanmış bu süre içinde. Fakat aynı süre zarfında ücretlerin toplumsal gelirdeki payına (GSMH) baktığımızda bunun sadece yüzde 0,5 arttığını (%69,5’ten %70’e) görüyoruz. Kısacası işçi ve emekçilerin ücretleri genelde yerinde saymış veya gerilemiş – istihdamın arttığını gözettiğimizde ücretlerin gerilediğini söylemek daha gerçeği yansıtıyor.

SINIF HUKUKU UYGULANIYOR

Almanya’nın önde gelen Keynesçi iktisatçılarından, Friederike Spiecker, internet sayfasında şöyle diyor: “Federal Anayasa Mahkemesi’nin 15 Kasım 2023’te, 2021 yılı ikinci ek bütçe yasası hakkında verdiği kararla alevlenen Avrupa mali kuralları ve özellikle Almanya’nın borç freni tartışması hukuki, siyasi ve ekonomik perspektiften yürütülüyor.”

Hukuki açıdan – özellikle de yazılı gerekçe geldiğinde Anayasa Mahkemesinin kararı alırken neleri gözettiği gibi hangi açık kapıları bıraktığı da görünüyor. Örneğin 2019 yılında aldığı kararda her ne kadar, “kişinin tüm yaşam koşullarını ortadan kaldırabilecek bir düzeyde yaptırımın anayasaya aykırı olduğuna” karar verse de yazılı gerekçede, “teklif edilen makul işin kabulü reddedilirse, yardımın tümü kesilebilir. Yardım alma hakkına sahip olan kişi, kendisi için iyi bir yaşamı sağlama sorumluluğunu taşımaktadır” deniliyordu. Kısaca: Eğer bu sorumluluğun farkında değilse (veya taşımaya niyeti yoksa) uygun araçlarla farkındalık sağlanabilir! Yardım yüzde 30-60 oranında kesildiğinde bu “farkındalığın” yaratılacağından Anayasa hakimleri eminler!

Bu kararlar (2019 ve 2023) ilk etapta, “dürüst hakimlerin, politikacıların aldığı yanlış kararları yasalara uygun olarak durdurma/engelleme/düzeltme” olarak algılanabilir. Ama kararlar yakından incelendiğinde bu hakimlerin de bizzat “sınıfı hukuku” uyguladıkları ve aldıkları tüm kararların sermaye lehine olduğu görülecektir. Anayasanın 20. Maddesinin 1. Bendinde “Federal Almanya Cumhuriyeti demokratik ve sosyal bir federal devlettir” denilmesi de bunu değiştirmiyor. Önemli olan bu yasanın nasıl yorumlandığı ve “sosyal devlet” sınırlarını kimin belirlediğidir!

Bütçeyle ilgili alınan son kararda, hakimler yasalara uygun olmayan bir durumu tespit ederek bütçeyi iptal ettiler. Ama bu kararın işçi ve emekçiler açısından ne anlama geldiği veya geleceği üzerine tek bir kelime dahi sarfetmediler. Bu karar hükümeti, daha sert siyasi ve ekonomik kararlara sevk etti. Açılan 60 milyarlık bütçe deliği, (işsiz ve çalışan) işçi ve emekçiler tarafından kapatılacak! Ve bunu fırsat bilen sermaye yanlısı partiler dün yapamadıklarını bugün Anayasa mahkemesi ile gerekçelendirip yapacaklar.

SAVAŞI FİNANSE EDEN DE SAVAŞAN DA EMEKÇİLER!

Aynı Anayasa Mahkemesi, ordu ve silahlanma için oluşturulan 100 milyarlık özel fonla ilgili, “neden özel fona gerek vardı” gibi bir soruyu araştırmadığı gibi ülke genelinde 300 bin kreş yerinin olmaması, okullarda on binlerce eğitimcinin eksik olması, hastane ve yaşlı bakım yurtlarında personel eksikliğinden insanların kendi pislikleri içinde yaşamlarını yitirmeleri konusunda da sessiz kalıyor.

Bütün bu saydıklarımız (ve sayamadıklarımız daha nicesi) Anayasanın sadece 20. Maddesinin 1. Bendini ihlal etmiyor. En azından daha on maddesini ihlal ediyor. Toplumda “en güvenilir devlet memurları” arasında bulunan Anayasa Hakimleri, bu kararla gerçek işlevlerini de bir kez daha ortaya koydular – sermayenin çıkarlarını gözetme!

Ukrayna – Rusya savaşında, Ukrayna’yı destekleyen Almanya, bu ülkeye yönelik silah ve maddi yardımlarını artırma sözü verdi. Savaşın başladığı günden 31.10.23’e kadar Almanya 20,9 milyar euro harcadı. 2024 yılında 8 milyar euro daha Ukrayna’ya gönderilecek. Ayrıca Alman ordusunun silahlanması için yapılan harcamalar da devam edecek: Savunma Bakanı Boris Pistorius, “2024 yılında savunma için yapacağımız harcamalar GSMH’nin yüzde 2,1 düzeyinde olacak” dedi. Bütün bu harcamalar işçi ve emekçilerden kesilenlerle karşılanacak.

Fakat bu da yetmiyor! Ukrayna Savunma Bakanı Rustem Umjerow, “Askerlik yaşında olan ve Avrupa ülkelerine giden Ukraynalı erkekleri ülkelerine dönerek vatanı savunma görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz” demişti. Bakanın bu çağrısını Bild ve Bild TV üzerinden yapması tesadüf değildi. Bunun üzerine kamuoyuna çıkan CDU savunma uzmanı Roderich Kiesewetter, AB genelinde 600 bin, Almanya’da ise 220 bin erkeğin “askerlik hizmeti için uygun” olduğunu bildiklerini açıkladı. “Bunların bir kısmı gönüllü olarak Ukrayna’nın güvenli bölgelerine gönderilebilir. Dönmek istemeyenlerin vatandaşlık parası kesilerek dönmeye teşvik edilebilirler” diye konuşan Kiesewetter, emperyalistlerin savaşında “top yemi” olmak istemeyen bu emekçileri gerektiğinde aç bırakarak dönmeye zorlama önerisini getirdi.

BU SAVAŞ BİZİM SAVAŞIMIZ DEĞİL!

Yaşadıklarımız kapitalist barbarlıktır. Sermaye yanlısı politikacılar, neredeyse tüm medya kurumları “vatandaşlık parasının” düzeyi üzerine dem vurup, neye yetip – yetmeyeceğini tartışıyorlar ve bir işsizin, herhangi bir işi kabul etmesi için kaç ay parasız bırakılması yeteceği üzerine açık oturumlar düzenliyorlar! SPD’li Heil’a göre iki ay yeter, CSU’dan Dobrint, “gerekirse yardımlar süresiz kesilebilir” diyor. AfD’nin bu kadar sabrı yok: Üçüncü Reich döneminden çıkardıkları dersle, “haftalık 15 saat zorla çalıştırmayla” başlamayı öneriyorlar. Şimdilik “askerlik hizmeti için uygun” olduğunu düşündüğü 220 bin Ukraynalı genci Doğu Cephesine (!) göndermeyi öneren CDU’dan Kiesewetter, muhtemelen bu “top yemleri” bittiğinde Vatandaşlık parası alıp “sosyal hamakta” (“soziale Hängematte”) yan gelip yatan diğer göçmenleri, yetmezse Alman gençlerini de göndermenin planlarını yapıyordur!

SAVAŞ İÇİN NE BİR CENT – NE BİR ASKER!

Federal Hükümet ve sözde muhalefet partileri şubat ayına kadar bir dizi sosyal ve ekonomik saldırıyı gerçekleştirecekler. Bu saldırılara karşı en geniş mücadele cephesini kurmak için harekete geçmek, sendikaları ve diğer sosyal kurum ve inisiyatifleri de harekete geçmeye zorlamalıyız.

Bugün haklarını savunmayanlar yarın sadece bu haklarından mahrum kalmayacaklar, gelecekteki savaşlarda sadece bir piyon işlevi görecekler. Bugün haklarını savunanlarla, saldırılara karşı başlarını dik tutanlarla, ülkede ve ülke dışındaki tüm işçi ve emekçilerle dayanışma içinde mücadele edenlerle kimse baş edemez. Bu nedenle sermaye ve hükümetinin ve medyasının “içeride ve dışarıda savaş” politikasına vereceğimiz yanıt “içeride ve dışarıda savaş politikasına HAYIR” olmalı.

 

Close