Written by 11:15 HABERLER

SPD’nin havası erken mi söndü?

Mart ayında Saarland’da yapılan seçimlerden sonra 7 Mayıs’ta Schleswig-Holstein eyaletinde yapılan parlamento seçimlerinde de SPD çöküş yaşadı. Gözler şimdi 14 Mayıs’ta Kuzey Ren Vestfalya seçimlerinde. SPD’nin bu seçimlerde de kaybetmesi durumunda yeni Genel Başkan Martin Schulz’un havasının erken söneceği anlamına geliyor.

“Süper seçim yılı” olarak ilan edilen bu yıl içinde yapılan ve daha yapılacak seçimlerden başarıyla çıkmayı planlayan Sosyal Demokrat Parti (SPD), genel başkanlığa Avrupa Parlamentosu (AP) eski Başkanı Martin Schulz’u getirerek kazançlı çıkmayı planladı. Schulz’un Sigmar Gabriel’in yerine genel başkanlığa aday gösterilmesinden hemen sonra kamuoyu yoklamalarında SPD’nin oyları hızla artmaya başladı. Uzun yıllar yüzde 25-26 düzeyinde seyreden SPD’nin oyu Schulz’un aday gösterilmesiyle birlikte yüzde 33’e kadar çıktı.

En azından kamuoyu yoklamalarında bu şekilde gösterildi. “Schulz-Effekt” olarak tanımlanan bu süreçte 24 Eylül’de yapılacak genel seçimlerden sonra uzun bir aradan sonra yüksek sesle Schulz’un Başbakan Angela Merkel’i devirebileceğinden söz edildi. Ancak, Schulz’un SPD başkanlığına getirilmesinden bu yana iki eyalette yapılan seçimlerden istenilen sonucun alınması üzerine doğal olarak Schulz’un gereksiz yere kamuoyu tarafından şişirildiğini akıllara getirdi.

26 Mart’ta Saarland eyaletinde yapılan seçimlerden CDU beş yıl öncesine göre oylarını yüzde 35,2’den yüzde 40,7’ye çıkardı. Çıkış yapması beklenen SPD ise beş yıl öncesine göre yüzde 1 oy oy kaybına uğradı ve yüzde 29,6 oy alabildi. Böylece Schulz’un havası Saarland’da hissedilmedi.

İkinci durak ise Schleswig-Holstein eyaleti oldu. SPD’nin yıllardır iktidarda olduğu eyalette daha önce yapılan kamuoyu yoklamalarında pek şans tanınmayan CDU açık arayla sandıktan birinci çıktı. Seçim sonuçlarına göre CDU yüzde 32 oy alırken SPD ise yüzde 3,2 kayıpla yüzde 27,2 oy alabildi. Schulz ve SPD yöneticileri tarafından “kara gün” ya da “acı yenilgi” olarak tanımlanan seçim sonuçlarından sonra eyalette nasıl bir eyaletin kurulacağı belirsizdi. Belli olan ise eyalette yeniden iktidarın büyük ortağı olmayı planlayan SPD, açık şekilde oy kaybetmişti.

Eyalette dikkat çeken bir diğer nokta ise seçimlere katılım oranı önceki döneme göre artarak yüzde 65’e çıkarken, ülke genelinde yüzde 5-6 oyu olan Liberallerin (FDP) yüzde 11,5 oy almasıydı. Sol Parti bir kez daha eyalette meclise giremedi (yüzde 3,8).

Geçen yıl yapılan eyalet seçimlerinde yüzde 10’un üzerinde oy alan ırkçı AfD’nin yükselişinin ise hız kestiği anlaşılıyor. Schleswig-Holstein’de yüzde 5,9 oy alarak meclise giren ırkçı partiyle diğer partiler koalisyon ortaklığı yapmaya sıcak bakmıyor.

GÖZLER EN BÜYÜK EYALETTE

Saarland ve Schleswig-Holstein’de SPD’ye istenilen başarışı getirmeyen Martin Schulz’un, en büyük eyalet Kuzey Ren Vestfalya seçimlerini nasıl etkileyeceği ise en büyük merak konusu. Zira, bu seçimlerde de SPD’nin kaybetmesi durumunda SPD’nin genel seçimlerde istediği başarıyı elde etmesine pek ihtimal verilmiyor.

Bu nedenle Schulz’un önümüzdeki dönem ki başarısı için 14 Mayıs’da NRW”de yapılacak seçimler büyük bir önem taşıyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarında SPD’nin oyu halen CDU’nun önünde görünmekle birlikte, beş yıl öncesine göre ciddi bir yükseliş söz konusu değil. Seçimlere az bir süre kala yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, CDU ve SPD’nin oyları yaklaşık olarak yüzde 32-34 arasında aynı seviyede seyrediyor. Bu da seçimlerden CDU’nun da birinci parti olarak çıkabileceğini gösteriyor.

Uzun yıllar SPD’nin kalesi olarak sayılan NRW’de SPD’nin kaybetmesi ya da oylarını önceki seçimlere göre çok fazla artırmaması durumunda bunun öncelikle SPD başkanı Martin Schulz için sorun olacağı anlaşılıyor. Anketlere göre ayrıca SPD’nin koalisyon ortağı Yeşiller de önemli oranda oy kaybettiği için SPD’nin az bir oyla birinci çıkması durumunda bile kolay bir şekilde koalisyon ortağı bulamayacağı tahmin ediyor. Daha önce eyalette yüzde 10-12 oy alacağı tahmin edilen AfD’nin bu eyalette de beklenin altında oy alacağı tahmin ediliyor. Anketlere göre AfD’nin yüzde 6 civarında oy alacağı belirtiliyor. Beş yıl önce yüzde 5 barajını aşamayan Sol Parti’nin ise bu kez yüzde 5’i aşarak meclise girebileceği tahmin ediyor.

SCHULZ SPD’Yİ KURTARABİLİR Mİ?

Üç eyaletteki seçimler ve gelişmeler, 2009’dan bu yana yüzde 23-26 arasında oyu olan SPD’nin önümüzdeki dönemde ciddi bir yükseliş içinde olmasının zor alacağını gösteriyor. İç politikada yıpranmayan Martin Schulz’un genel başkanlığa getirilmesi ilk etapta hem parti içinde hem de dışarıda bir heyecan yaratmış gibi gözükse de bunun çok uzun sürmediği anlaşılıyor. Çünkü SPD’deki sorun kişilerde değil izlenen politikaların halk düşmanı olmasından kaynaklanıyor. SPD’deki çöküşün asıl nedeni 2003’de devreye konulan Ajanda 2010 ve onu bağlı olarak izlenen emekçi düşmanı planlar ve dış politikadaki savaşçı politikalar olurken, Schulz göreve geldiğinden bu yana bu politikalarla arasına bir mesafe koymayı tercih etmedi. Tam tersine izlenen politikaların doğru olduğunu, sadece bazı alanlarda “sosyal adalet” konusunda düzenlemelerin yapılacağını söyledi. Bunları da söylemekle yetindi, somut bir program olarak açıklamadı. Bu nedenle politika değişmeden, eski sosyal adalet ve eşitlik politikası ısrarlı bir şekilde dile getirilmediği, Ajanda 2010 ile atılan adımların geri alınacağı ifade edilmediği sürece SPD’nin yeniden yükselişi pek mümkün değildir.

Bu nedenle başkan yeni olsa da izlenen politikalar eski. Dolayısıyla Martin Schulz ile SPD’nin yeniden yükselişe geçmesini beklemek hayalcilikten başka bir şey değildir. Eski arabaya yeni şoför bulmak, arabanın hızlı gideceği anlamına gelmediği gibi, eski politikayı yeni başkanla iktidara taşımak mümkün değildir.

Burada önemli olan SPD’nin sosyal kısıtlama politikalarına karşı verilen mücadele üzerinden kurulan Sol Parti’nin ne yapacağıdır. Sol Parti’nin güç toplayabilmesi ise, sosyal adalet, eşitlik, insanca bir yaşam için güçlü bir söylem öne çıkarıp, geniş emekçi kesimlerin talepleriyle birleşebilmesine bağlı görünüyor. (YH)


Irkçılığa imkan sağlanmamalı

Bochum’da Bochumer Forum’un Ver.di sendikası salonunda ırkçılığa karşı bir toplantı düzenledi. CDU, FDP, Yeşiller ve Sol Parti temsilcilerinin katıldığı toplantıda bütün parti temsilcileri ırkçılığın neden kaynaklandığını ve ırkçılığa karşı nasıl mücadele edeceklerini tartıştılar. Parti temsilcilerinin ortak mesajı ise, ‚hiç bir yerde ırkçılığa yer yok‘ oldu.

Toplantıda ırkçı partilerin hiç birinin mecliste olmaması gerektiği konusunda bütün partilerin adayları görüş birliğinde olduklarını ifade ettiler. Sol Parti Kuzey Ren Vestfalya adayı Christian Leye, ırkçılığın sosyal ve ekonomik adaletsizlikten ayrı düşünülmeyeceğine dikkat çekerek, ırkçılığa yaşam hakkı tanınmaması ve ırkçılara zemin yaratılmayan bir toplumsal ortamın sağlanması gerektiğini dile getirdi.

Tartışılan konular arasında AfD’nin başarısının nedenleri arasında, sosyal adaletsizliğin öne çıktığına işaret edilirken, İçişleri Bakanı’nın son olarak çıkardığı „Öncü kültür“ tartışması da ele alındı.
CDU temsilcisi öncü kültürü savunurken. FDP temsilcisi bir Göç Yasası”nın yapılması gerektiğini ve yararlı göçmenlere öncelik verilmesi gerektiğini savundu.
Sol Parti Christian Leye ise konuşmasında sorunun bu ülkede yoksulluk ve zenginlik olduğunu vurgulayarak öncelikle gelir dağılımındaki eşitsizlik sorununun giderilmesi gerektiğini dile getirdi. (YH)

Close