Written by 11:37 ÇALIŞMA YAŞAMI

TKS ve TATA’da işçi kıyımına hazırlık

Dünya çelik piyasasında aşırı üretim kapasitesi artıyor ve tekelleşme eğilimi güç kazanıyor. İnşaat, otomotiv gibi kilit sanayilerin tedarikçisi konumundaki çelik sanayisini birçok ülke korumak, koruyamadığı durumlarda ise stratejik ortaklıkları teşvik ederek hegemonya alanında kalmasına çaba gösteriyorlar. TKS ve TATA çelik devlerinin birleşmesinde işçi ‘temsilcilerinin’ de işçilerin geleceğini korunması yerine üretim merkezinin korunması fikrinin ne kadar yaygın olduğu görülüyor.

SERDAR DERVENTLİ

Yaklaşık 1,5 yıldır ThyssenKrupp Steel (TKS) ve TATA Stell Group (TATA) arasında kapalı kapılar ardında devam eden görüşmelerin ilk sonucu Eylül ayında kamuoyuna açıklandı. Dünyanın 10 ve 15 numaralı çelik devleri 2018 başına kadar tüm bürokratik sorunları aşıp birleşme sürecini başlatacaklar.

TKS ve TATA hissedarları bu birleşme ‘sinerjisinden’ yıllık 400-600 milyon Euro (bazı kaynaklarda 500-900 milyon Euro deniliyor) arası tasarruf etmeyi hedefliyor.

AŞIRI ÜRETİM KAPASİTESİ HIZLA ARTIYOR

Çelik sanayinde birleşme/devralma yönelimi yeni bir fenomen değil. TKS yakın geçmişine bakıldığında bu rahatlıkla görülmekte. Bir zamanların ezeli rakipleri Hoesch, Krupp ve Thyssen bugün TKS adı altında birleşmiş durumdalar. Hoesch’ün adı bile artık anılmıyor. Bir zamanlar Almanya’nın “kalbi” olarak anılan Ruhr Havzasının önemli bir bölümünü bugün terk edilmiş çelik fabrikaları ve boş madenler oluşturuyor.

Ruhr Havzasında 200 yıl önce başlayan çelik üretimi on yıllarca adeta milyonlarca emekçinin kaderi haline gelmişti. Fakat gelinen yerde teknolojik ilerleme sayesinde fabrikaların üretim kapasitelerinin hızla artması, dünya piyasalarındaki rekabet, devlet tarafından kurulan çelik kartelleri (Almanya’da 1967-1971 arası) tüm bunlar sorunları çözmek bir yana daha da büyümesine neden oldu.

1980 yılında Almanya’da 288 bin çelik işçisi çalışırken bu rakam 2016’da 85 bine düştü. 36 yıl içinde işçilerin sayısı %71 düşerken üretkenlik aynı süre zarfında %226 arttı. 1980 yılında işçi başına 152 ton çelik üretilirken bu rakam 2016 yılında 495 tona çıktı. Benzeri tablo bütün gelişmiş kapitalist ülkeler içinde geçerli.

Diğer yandan bir süre öncesine kadar ciddiye alınmayan ve az gelişmiş / gelişmekte olan ülkeler olarak tanımlanan ülkelerde çelik üretimi katlanarak arttı. Örneğin 1980 yılında Çin’in yıllık çelik üretimi 37 milyon ton iken bugün bu rakam 800 milyon tonu aşmış bulunuyor.

SENDİKALARIN / TEMSİLCİLİKLERİN ROLÜ

Almanya’da (ve ‘batı’ dünyasında) yaşanan çelik krizlerinde sendikaların onurlu bir rol aldıkları söylenemez. 1960 sonu, 1970 sonu, 1980 başı ve 1990’lı yıllarda dünya çelik piyasasında krizler belirli aralıklarla yaşanırken 21. Yüzyılın bugüne kadar yaşanan süreçte krizin yaşanmadığı dönemler neredeyse yok denecek düzeyde. Bu son gelişme ise özellikle az gelişmiş / gelişmekte olan ülkeler olarak tanımlanan ülkelerdeki çelik üretimiyle ilintili olduğunu belirtmekte fayda var.

Çelik işkolunda yaşanan krizlere sendikalar tabanın baskısıyla yer yer daha farklı alternatifler üretseler de (örneğin 1978/79 Almanya çelik işkolunda 35 saatlik çalışma haftası için grev) genelde devletin korumacı tutumunu daha da pekiştirmesini isteyen bir rol üstlendiler.

Bugün de bu durum çok değişmedi. 2016 yılında Çin’e daha yüksek gümrük vergisi alınması için Avrupa çapında eylemleri yapılması, çelik tekellerinin AB genelinde geçerli olan çevre yasalarından muaf tutulması talebi, çelik tekellerine ucuz enerji verilmesi (vergi indirimi yoluyla) talepleri sendikaların ileri sürdükleri taleplerin başında geliyordu.

Ama 1978/79 yıllarında olduğu gibi haftalık çalışma sürelerinin kısaltılması, emeklilik yaşının düşürülmesi, izin günlerinin artırılması gibi bir yanda işçilerin yaşam/çalışma koşullarını iyileştirecek, işsizliğin artmasını engelleyecek/yavaşlatacak talepleri sendikalar gündeme getirmiyorlar. Yukarıdaki verilen üretkenlik rakamlarına bakıldığında bunun tam da zamanı olduğu söylenebilir. Ama bunun yerine sendikanın bildiri ve bültenlerinde “üretim merkezinin korunması”, “rekabet gücünün artırılması” vb safsatalar hakim olmakta.

İŞTEN ATMALAR 4 BİN İLE SINIRLI KALMAYACAK

TKS ve TATA tekellerinin çelik bölümlerini birleştirme konusunda da sendikalar/temsilcilikler aynı tutumlarını sürdürüyorlar. Sınırları aşan ve tekeller karşı ortak bir mücadeleyi örgütleme yerine “biz kendi başımıza başarırız” ve “füzyon gerçekleşecekse o zaman yeni şirketin merkezi ve üretim ağırlığı bizim burada olmalı” görüşü Almanya’da olduğu gibi Hollanda’da ağır basıyor.

TKS GBR’i (Birleşik İşyeri Temsilciliği) ve TATA GBR’i tarafından yapılan açıklamalar yan yana koyulduğunda içerik olarak aynısının söylendiği görülmekte.

TATA GBR’i bir süre önce “STAR 1” başlıklı yeniden yapılanma sürecinin başladığını ve bunun devamı olan “STAR 2” programına ara verilmeden geçilmesini talep ederken, “TKS ile birleşme sonucunda 4 bin işyerinin yok edileceği söyleniyor. Ama bu doğru değil. Bu rakam artacağını şimdiden kesin gözüyle bakabiliriz. Bunun yanı sıra üretim tesislerinin de kapatılacağı ortada” deniliyor ve “Jmuiden’deki Çelik Fabrikası I her halükarda entegre çelik fabrikası olarak kalmalı” deniyor.

İki tekelin birleşme planlarını engellemek veya işçilerin aleyhine olmasının önüne geçmek için her iki taraftaki sendikalar (ve tabi TATA’nın Büyük Britanya’daki sendikalar da buna dahil edilmeli) ortak bir strateji geliştirmek zorundalar. Birleşmeyi engellemek istiyorlarsa o zaman ya bu planlar geri alınıncaya kadar süresiz greve çıkılacak ya da “tamam birleşme olsun, ama şu şartlarda” denilerek yine grev silahıyla hareket edilecek. Bu şartların başında “birleşme nedeniyle tek bir işçi dahi atılmayacak, haftalık çalışma süreleri 30 (veya 28) saate çekilecek” gelmeli.

Böyle bir yönelim sadece TKS ve TATA işçileri için olumlu olmayacaktır, bu aynı zamanda tüm dünya çelik sektörü içinde olumlu bir sinyal olacaktır. Tabi bunun için sendikaların ve temsilciliklerin işçiler arası rekabeti değil enternasyonal duygularla ortak mücadelesini ilerletme eğilimi içinde olmaları gerekmekte.


Dünya çelik devleri

Tekelin adı/sırası Üretim* Ülke

1. ArcelorMittal 95,45 Lüksemburg/Hindistan

2. China Baowu Group¹ 63,81 Çin

3. HBIS Group 46,18 Çin

4. NSSMC² 46,16 Japonya

5. POSCO 41,56 Güney Kore

6. Shagang Group 33,25 Çin

7. Ansteel Group 33,19 Çin

8. JFE Steel Cor. 30,29 Japonya

9. Shougang Group 26,80 Çin

10. Tata Steel Group 24,49 Hindistan

15. Thyssenkrupp Steel 17,24 Almanya

* 2016 sonuna ait çelik üretim verileri milyon ton olarak verilmiştir.

¹ Baosteel ve Wuhan Steel gruplarının birleşmesi sonucu kuruldu

² Nippon Steel ve Sumitomo Metal Ortaklığı

Kaynak: Worldsteel Association tarafından hazırlanan “Top steelmakers in 2016” listesi – bkz.: www.worldsteel.org/

3 milyon ton ve üstü çelik üretimi yapan şirketlerine yer aldığı listedeki 98 şirketin 52’si Çin kökenli. Türkiye’den ise 41. sırada 9,18 milyon ton ile Erdemir Grubu ve 98. sırada ise 3,0 milyon ton ile Tosyalı Holding yer almakta

En çok çelik üreten ülkeler

2016 yılında dünya genelinde 1630 milyon ton çelik üretildi. Aşağıdaki listede dünya çelik üretiminin %92,3’ünün (1504,5 milyon ton) gerçekleştiği 20 ülke görülmekte. 2017 yılında dünya çelik üretiminde hafif bir gerileme yaşanması ve 1622 milyon ton çelik üretilmesi bekleniyor. 2018 yılında bu rakamın 1648 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor.

1. Çin 808,4

2. Japonya 104,8

3. Hindistan 95,6

4. ABD 78,5

5. Rusya 70,8

6. Güney Kore 68,6

7. Almanya 42,1

8. Türkiye 33,2

9. Brezilya 31,3

10. Ukrayna 24,2

11. İtalya 23,4

12. Tayvan 21,8

13. Meksiko 18,8

14. İran 17,9

15. Fransa 14,4

16. İspanya 13,6

17. Kanada 12,6

18. Polonya 9,0

19. Vietnam 7,8

20. Belçika 7,7

Close