Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Ekim’de Brüksel’e yaptığı ziyaret sırasında konuşulan konuların başında Türkiye üzerinden AB’ye gelen sığınmacıların nasıl engellenebileceği geliyordu. Hem Erdoğan’la bir araya gelen AB temsilcileri hem de Erdoğan’ın kendisi önceden bu konuda önemli hazırlıklar yaptığı, görüşmeden sonra basına yansıyanlardan anlaşılıyordu. Epey bir süredir AB’nin üstüne çizgi çektiği Erdoğan, bir anda AB ve Avrupa basını tarafından “kurtarıcı lider” olarak karşılandı. Pek de haksız sayılmazlardı! Çünkü, Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı “sığınmacı akını”nı durdurabilecek tek ülke olarak Türkiye’den başkası değildi. Zira, sığınmacıların önemli bir bölümü Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçerek AB’ye ulaşıyorlar.
Bu nedenle uzun zamandır asgari seviyeye inmiş Türkiye – AB ilişkileri sığınmacılar üzerinden başlayan pazarlıkla yeni bir ivme kazanmış bulunuyor. Pazarlığın dara düşmüş, ölümle burun buruna gelmiş sığınmacıların üzerinden yapılıyor olması kendi başına utanç verici. Savaştan, baskıdan ve yoksulluktan kaçanları çıkarsız bir şekilde kurtarma, el uzatma yerine kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarını nasıl koruyacaklarının üzerinden karşılıklı hamleler üzerine kurulu bu pazarlıktan elbette yoksul sığınmacılar, halklar adına olumlu bir şey çıkmayacaktır. Çünkü, Türkiye ve AB’nin egemenleri arasında yapılan pazarlıkların özü zor durumla kalan sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmasını engelleme üzerine kurulu.
SIĞINMACI TRAJEDİSİ ÜZERİNDEN PAZARLIK
10 yıl önce 4 Ekim 2005’te Türkiye’ye AB aday üyeliği statüsü tanıyan AB, o günden bu yana Erdoğan ve partisinin yönettiği Türkiye ile “tam üyelik” konusunda fazla bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Müzakere başlıkların çoğu henüz açılabilmiş değil. 10 yıldır ne Türkiye AB’ye doğru bir adım attı ne de AB Türkiye’ye kapıyı araladı. İlişkiler adeta buzdolabına konulup zamana bırakıldı. Ne de olsa hem Türkiye’de hem de AB’de yaşanan siyasal ve ekonomik gelişmeler ilişkileri tazelemeye pek imkan vermiyordu. Ta ki; Türkiye üzerinden binlerce, onbinlerce sığınmacı Avrupa’ya doğru yola koyulana kadar…
Burada haklı olarak Süddeutsche Zeitung’dan Thomas Kirschner şöyle yazıyor: “Avrupa’ya gelen sığınmacıları durdurmaya çalışan AB yıllardır politik olarak yabancılaştığı Türkiye’yi bu kez bir partner olarak belirledi.” (07.10.2015) Sonra da Türkiye’nin bu “partner”den neler istediğini sıralıyor.
AB ERDOĞAN’I YENİDEN KEŞFEDİYOR!
Hem Avrupa hem de Türkiye basında da yer aldığı gibi, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar üzerinden pazarlık yapılıyor. Aralanan bu pazarlık kapısında Erdoğan sorun çözücü, Avrupa ise çaresiz halde görünüyor. Yani; sığınmacı akını Erdoğan’ın elini güçlendirirken AB’nin pozisyonunu zayıflatmıştır. Bu nedenle “AB’nin hiç olmadığı kadar Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu”ndan söz ediliyor. (Mike Szymanski, Süddeutsche Zeitung)
Sık sık “pazarlıkta usta olduğunu” söyleyen Erdoğan bu nedenle Brüksel’de elini sıkı tutmuşu benziyor. Basınında yer alan haberlere göre, AB Türkiye toprakları üzerinde iki milyon sığınmacıyı barındıracak altı sığınmacı kampı kurmaya hazır. Kampların finansmanı da önemli ölçüde AB karşılayacak. Bunun için AB Komisyonu 250 milyon Euro bütçe ayırmayı planlıyor. Ayrıca, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin desteklenmesi için milyarlarca Euro’nun aktarılacağından söz ediliyor.
Türkiye de bunların karşılığında AB ve Yunanistan ile birlikte sınırları sıkı koruyacak. Erdoğan ayrıca, AB tarafından Türk vatandaşlarına uygulaman vizenin kolaylaştırılması başta olmak üzere bir dizi talepte bulundu.
TÜRKİYE’NİN NERESİ GÜVENLİ?
Bu talepler üzerinden başlayan pazarlıklar henüz kesinlik kazanmış değil. Ama bu görüşmelerde Türkiye basını tarafından pek dillendirilmeyen Türkiye’nin AB tarafından “güvenli ülke” ilan edilmesidir. Eğer bu gerçekleşirse Türkiye’den AB’ye gelip iltica başvurusunda bulunmak mümkün olmayacak. Geldikleri tespit edilenler de geri gönderilecek.
Öyle görünüyor ki pazarlıkların gelip dayanacağı yer elbette “güvenli ülke” tartışması olacaktır. Çünkü, AB’nin asıl amacı kendi sınırlarının dışında sığınmacıları tutacak bir “tampon bölge” yaratmaktır. Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa AB’nin bu “tampon bölge” misyonu maddi ve siyasi karşılığı verildiği takdirde kabul edilecek. Kaddafi de benzer pazarlıklarla Libya’yı sığınmacı akınına karşı AB’nin “tampon bölgesi” haline getirmişti.
Bu plan elbette özellikle Türkiye’deki demokrasi güçleri, insan hakları savunucuları için bir darbe niteliğinde. Zira, bundan sonra rejimin mağdurlarının Avrupa’ya gelip sığınma başvurusunda bulunması imkansız hale getirilecek. Keza, Türkiye’ye kadar gelen sığınmacılara AB kapıları tamamen kapatılıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sığınmacılarla AB arasında “tampon bölge” olmaya aday Türkiye’de sığınmacı haklarının alabildiğince geri olması, gelen sığınmacıların yaşamını da çekilmez hale getirecektir. Bu nedenle, “tampon bölge” hesaplarının mevcut trajediyi durdurması mümkün görünmüyor.
YÜCEL ÖZDEMİR
AB, Türkiye’nin ‚güvenli ülke‘ olduğuna inanıyor
Her ne kadar Türkiye’de başta Kürt halkı ve ilerici güçler olmak üzere değişik kesimler üzerinde baskı ve terör gün geçtikçe yoğunlaşırken, AB ülkeleri Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğu görüşünü yüksek sesle dillendiriyor. Özerlikle AB’ye üyelik çerçevesinde yapılan bazı reformlardan sonra zaten Türkiye’den Avrupa’ya gelip sığınma başvurusunda bulunan ve bu başvuruları kabul edilen insan sayısı oldukça azalmıştı. Ancak Türkiye buna rağmen “güvenli ülke” olarak tanımlanmamıştı.
8 Ekim günü Brüksel’de toplanan AB İçişleri Bakanları ağırlıklı olarak Erdoğan’ın yaptığı ziyarette ele alınanlar çerçevesinde Türkiye’nin “güvenli ülke” olup olmadığını ele aldı. Başta AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere olmak üzere pek çok yetkili Türkiye’nin “güvenli ülke” olduğunu savunarak, bu ülke üzerinden gelen sığınmacıların geri gönderilebileceğini savunuyor. Böylece şimdiden varılacak anlaşma için zemin hazırlamaya çalışıyorlar.
AB İçişleri Bakanları tarafından verilen bilgiye göre şu anda AB’ye gelip iltica başvusunda bulunan sığınmacıların yüzde 40’nın başvurusunun kabul edilmediğini ve sınırdışı edildiklerini belirtti.
Yeşiller Partisi üyesi Federal Parlamento Başkan Yardımcısı Claudia Roth ise yaptığı açıklamada AB’nin Türkiye’yi güvenli ülke ilan etme planlarına sert tepki gösterdi. Macaristan’daki tel örgütleri inceleyen Roth yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi güvenli ülke ilan edenler her ülkeyi güvenli edebilir. Burada sınırın nerede olduğunu bilmiyorum. Son haftalarda Türkiye’de yaşananlar içsavaşı andıran görüntüleri içeriyor. Ayrıca basın özgürlüğü demir parmaklıklar arkasında” dedi.
Öte yandan Almanya İçişleri Bakanı de Maiziere, Afrika’nın ortasında Nijer’de bir sığınmacı kampının açılabileceği önerisinde bulundu. (YH)