Written by 10:00 POLITIKA

Türkiyeli sivil toplum kuruluşları ve ırkçılığa karşı mücadele

ZEYNEP SEFARİYE EKŞİ (DİDF Genel Başkanı)

30 yıl önce gerçekleşen Solingen katliamı, Hitler faşizminin yenilgisinden sonra gerçekleşen en büyük ırkçı saldırıydı. Ama sonuncu olmadı. NSU, Hanau, Halle, CDU’lu Kassel Valisi Walter Lübcke… ırkçı cinayetler daha üst boyutlarda yaşanmaya devam etti. Hem yaşanan her ırkçı saldırıda, hem de bu acıların yıldönümlerinde ırkçılığı, nedenlerini, bir daha yaşanmaması için yapacaklarımızı, yapmamız gerekenleri tartışıyoruz. Tartışmaya devam edeceğiz.

30. yılı nedeniyle, 29 Mayıs günü Solingen’deki anmaların ardından konuk olarak katıldığım Kanal Avrupa televizyonundaki programın konulardan birisi “Sivil toplum kuruluşları (STK) ırkçılığa karşı mücadelede neden sınıfta kaldı” idi.

Sivil toplum kuruluşlarıyla kastedilen başta camiler olmak üzere, ‘solcuların’ dışındaki Türkiyeli derneklerdi. Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB), AKP’ye yakınlığıyla bilinen Uluslararası Demokratlar Birliği (UİD) gibi kuruluşlardı. TV programındaki soru haklıydı. O gün Solingen’de resmi devlet protokol anmasının yapıldığı 600 kişilik salon tam dolmamıştı. Sokakta 1500 kişinin katıldığı yürüyüşe ise Alman anti-faisit gençleri çoğunlukta olmak üzere en kalabalık katılan “Türkiyeli sivil toplum kuruluşu” Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) olmuştu.

Programa katılanlar “Solcu olmasına rağmen, DİDF 30 yıl önce katliamdan hemen sonra olay yerine ilk gelen kurumdu ve 30 yıldır her yıl da Solingen’e gitmeye devam etti” görüşünde hemfikirdi. DİDF ile ayrı düşüncede olmalarına rağmen federasyonumuzdan övgüyle söz edildi. “Almanya’da her camiden ikişer kişi görevlendirilseydi gene kalabalık olurduk” diye de hem eleştiri hem de özeleştiri yaptılar.

ANTİFAŞİST MÜCADELE Mİ MİLLİ TEMELDE ÖRGÜTLEME Mİ?

Irkçılığa karşı mücadele, dini ve milli kimlikler üzerinden hareket edilerek yapılamaz.  Bu temelde yapılırsa başka bir bölücülüğü güçlendirilir. Emekçilerin ayrıştırılmasına ve düşmanlaştırılmasına hizmet edilir.  Irkçılığa karşı antifaşist mücadele dini, dili, ulusal kimliği ne olursa olsun tüm emekçilerin ortak bir zeminde birleşmesiyle güçlenebilir. Zaten ancak bu birliktelik sağlanabilirse ırkçılığın yeşerdiği zemin de zayıflatılmış olur.  Çünkü ırkçılığın hedefi, ortak sorunları için birleşmesi zorunlu olan emekçileri düşmanlaştırıp kamplaştırarak, kapitalizme karşı yönelmesi gereken mücadeleyi zayıflatmak, kapitalizmi korumaktır.  DİDF olarak 43 yıldır fa bu perspektif mücadelemize yön veriyor.

Yıllardır camiler veya Türk sivil toplum kuruluşlarının amacı Almanya’da da Türk ve Müslüman kimlikleri üzerinden emekçileri biraraya getirmek, onları kendi etrafında örgütlemektir. En bariz örneği; 9 gencin katledildiği Hanau’da bu sözü edilen kurumlar, acıyı paylaşmak isteyen Alman halkından ayrı miting ve eylem düzenlediler. 30 yıl önce Solingen’de de bu tablo yaşandı. Çünkü bu kurumlar özünde, tabanlarının ülkedeki antifaşist mücadeleyle, Alman emekçileriyle birleşmemesi için bilinçli bir politika yürütmektedirler. Irkçılığa karşı olan duyarlılığı görmezden gelmekte, bunu hiç gündemlerine almamaktadırlar. Bu tutumun nedeni açık; Türkiyeli emekçilerin yerli halkla ortak yaşamının güçlenmesi gettocu-lobici çalışmaları zayıflatacaktır.

Zira, 29 Mayıs 2023 günü de yakılan evin önüne miting öncesi yöneticiler temsili düzeyde gelip çelenklerini koyup gitmişlerdi.

TÜRKİYE KÖKENLİ EMEKÇİLERİ IRKÇILIĞA KARŞI MÜCADELEYE ÇAĞIRMALIYIZ

Programda, sözü edilen STK’ların etkisinde olan Türkiyelilerin katılmamasının nedenlerinden biri olarak da, “28 Mayıs günü yapılan ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinin zafer kutlamaları nedeniyle Solingen unutuldu” yorumlarıyla da durum açıklanmaya çalışıldı. Neden bu değil tabii ki. Türkiyeli emekçilerin gündeminin kimin tarafından nelerin, nasıl etkilendiğidir.

Türkiye hükümeti ve onların lobi kurumlarının etkileri, Türkiyeli emekçileri yaşadığımız ülkenin emekçileriyle birleştirme çabaları hem Türkiye hükümetlerinin hem de Alman hükümetlerinin emekçiler arasındaki çitleri yükselten politikaları, ırkçılık-ayrımcılık gibi konular yeni değil ama, dönemin özellikleri bir kez daha vurgulama ihtiyacı doğurdu.

Özellikle 2. tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a verilen oyların yüksekliği, egemen medya veya politikacılar aracılığıyla Alman halkı arasında Türkiyeli emekçilere karşı önyargıları kışkırtmak için kullanılıyor. Bu da emekçilerin ortak sorunları için birleşebilmesini zorlaştıracak, ırkçıların ekmeğine yağ sürecektir.

Yaşanan süreci değerlendirip çalışmalarımız açısından da sonuçlar çıkaracağız. Çalışmalarımızın bir yönü: Türkiyelileri kurumsal ırkçılığa, ayrımcılığa karşı mücadeleye kazanmak, emekçilerin birliğini ilerletip güçlendirmek DİDF olarak bizim de sürekli gündemimizde. Semtte, işyerinde, okullarda yapacağımız çalışmaların ayrılmaz, ihmal edilemez bir parçası. Türkiyelilere, özelliklere gençlere Alman anti-faşistlerinin mücadelesini dünden daha fazla taşımalıyız.

Diğer yönü ise: Dini ve milli kimliğine hapsedilmek istenen Türkiyelilere daha fazla ulaşabilmek için kapılar bize açık aslında. Önümüzdeki dönemde işyerindeki, semtteki, okuldaki, toplumdaki ortak sorunları ve talepleri taşımanın araçlarını güçlendirmek zorundayız. Övgülerin karşılığı, olanaklarımızı daha iyi değerlendirmek…

Close