Written by 12:56 uncategorized

Yaşasın 1 Mayıs-Yaşasın işçilerin birliği

Bu yıl işçi sınıfının BİRLİK, DAYANIŞMA ve MÜCADELE günü 1 Mayıs’ta işçi ve emekçiler bütün ülkelerde, giderek daha geniş kitleleri etkisi altına alan krize karşı mücadele cephesini oluşturmak için alanlarda olacaklar.
Dünyanın en büyük kapitalist ülkeleri (G20 ülkeleri), kısa bir süre içinde mali sermayeyi ve tekelleri kurtarmak için tam 27 trilyon dolar hacminde kurtarma paketleri hazırlayarak hizmetlerine sundular.
Bir avuç sermayedarın geleceğini kurtarmak için kurtarma paketleri hazırlanırken diğer tarafta yüz milyonlarca emekçi, işsizliğin, yoksulluğun pençesinde, 1 milyar insan açlık ve sefalet içinde ölüm kalım savaşı veriyordu.
Sermaye ve hükümetleri krizin faturasını emekçilerin sırtına yıkmak için her yerde yeni saldırılar planlıyorlar. Kapitalist sistemi korumak, çökmesinin önüne geçmek için hazırlanan kurtarma paketleriyle bütün ülkelerde devlet borçları inanılmaz düzeye getirildi. Uluslararası sermaye ve hükümetleri bütün ülkelerde henüz dünyaya gelmemiş kuşakları bile borçlandırdılar!
Önümüzdeki aylarda başta sağlık olmak üzere sırasıyla bütün sosyal güvenlik sistemi masaya yatırılacak ve “kaçınılmaz reformlarla” tasfiyesine devam edilecek

ÇALIŞMA KOŞULLARI   KÖTÜLEŞİYOR!
Krizin başlamasıyla birlikte yüzbinlerce kiralık ve sözleşmeli işçi işten çıkartıldı, kadrolu işçilerin ücretleri düşürüldü ve çalışma süreleri uzatıldı. Bu yılın başından bu yana ise artan oranlarda kadrolu işçiler de işten çıkartılarak yerlerine kiralık işçiler istihdam edilmeye başlandı. Birçok yerde işten çıkartılan kadrolu işçiler, aynı fabrikada bu kez kiralık işçi olarak yüzde 20 – 30 bazı yerlerde yüzde 50 dolayında daha düşük ücretle çalıştırılıyorlar.
Sermaye yanlısı “Alman Ekonomi Enstitisü” (IW) tarafından yapılan bir açıklamada, “kriz nedeniyle sayıları 550 bine kadar gerileyen kiralık işçiler ekonominin yeniden canlanmasıyla artmaya başladı. Ocak ayında yeniden 710 bine çıkan kiralık işçi sayısı şubat ayında 750 bine çıktı. Bu yıl içinde 1 milyon sınırının aşılmasını bekliyoruz” denildi.
Aynı anda Alman Otomobil Üreticileri Birliği (VDA) otomobil endüstrisinde 240 bin fazla işçi olduğunu açıkladı. Yani kadrolu işçilerin işten çıkartılarak yerlerine daha düşük ücretli kiralık işçilerin istihdam edilmesi önümüzdeki aylarda hızlanarak artacak!
Bugün Almanya’da 9 milyon civarında emekçi düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda, eğer bu gidişata dur denilmezse bu yıl içinde bu rakam 10 milyon sınırını aşacak!

SESSİZ KALMAYALIM!
Sermayenin saldırıları peyderpey gündeme getirmesi ve yürürlüğe koymasının asıl nedeni işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelelerinden korkmalarıyla ilgilidir. “Kimseyi işten çıkarmak istemiyoruz” diyerek 1,5 milyon emekçi aylarca kısa çalışmaya çıkartıldı, halen yüz binlerce işçi kısa çalışma uygulamasında.
Şimdi ise “işyerlerini ve rekabet gücümüzü korumak için fazla personelimizle sosyal korumalı bir şekilde yollarımızı ayırmak zorundayız” diyorlar! Sosyal koruma dedikleri ise 12 ay işsizlik parası ardından Hartz IV!
Bu ve diğer saldırılara karşı çıkmanın zamanı çoktan geldi, artık sessiz kalmayalım. İşyerinde, fabrikada her yerde haksızlığa karşı sesimizi çıkaralım. Sessiz kaldıkça daha fazla haklarımız gasp edilecek, daha fazla sömürü ve baskı altında kalacağız!
İşçi sınıfının uluslararası mücadele günü 1 Mayıs’ın güçlü geçmesi, sermayenin ve hükümetinin saldırılarına karşı güçlü bir mücadele cephesinin örülmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Yerlisi göçmeni, kadını erkeği, genci ve yaşlısıyla birlikte mücadele etmenin önündeki bütün engelleri kaldırmak için çaba harcamalı, sendikalarımıza sahip çıkarak onların mücadele örgütleri haline gelmeleri için uğraşmalıyız.
Kriz nedeniyle işten atmaların yasaklanması, sermayenin vergilerinin yükseltilmesi, ücretlerin artırılması ve yasal asgari ücret, haftalık çalışma sürelerinin tam ücret karşılığı 30 saate düşürülmesi, eşit işe eşit ücret, işçi kiralamanın yasaklanması, Hartz IV’ün kaldırılması ve her gence meslek eğitim yeri gibi taleplerimiz başta olmak üzere daha iyi yaşam koşulları ve geleceğimiz için güçlerimizi birleştirmek ve mücadele etmekten başka bir yol görünmüyor. Bu nedenle “İşçilerin, zincirlerinden başka kaybedecek birşeyleri yok! Ama kazanacakları bir dünya var!” sloganını bayraklarımıza yazarak gelecek güzel günlerin mücadelesini vermek için görev başına!

Yeni Hayat / Neues Leben

Dünü ve bugünüyle 1 Mayıs

Kapitalist toplumun gelişimi sürecinde dünyanın birçok yerinde oldukça keskin sınıf mücadeleleri yaşanmakta ve bu mücadele dahilinde binlerle ifade edilebilecek işçi, emekçi düzen tarafından basitçe katledilmekteydi. Geçmiş tarih ciddi bir değerlendirmeye tabii tutulduğunda bunca yoğunlukta ve can bedeli yürütülen hak kazanma mücadelesinin ardından bugüne bakıldığında, o süreç çoğu kez oldukça basit bir düzeyde ele alınıyor. En nihayetinde yürütülen mücadelelerin tümü de bugünün bakış açısıyla ele alındığında ekonomik hak elde etme kavgasının dışında bir şey değildir. Biz işçiler ve onların fabrikalardaki temsilcilerinin yaptıkları neredeyse bire bir hak mücadelesidir. Sadece bir farkla, onlar hak kazanma mücadelesi için ölümü göze almak zorundayken, biz onların kazandığı hakları korumak için alsak alsak işsizliği, yani sosyal düşüşü göze almak zorundayız.
Peki onlar neyin mücadelesini vermekteydiler?
Bugün bize basit gelebilecek belki ama onlar aslında bizim için oldukça doğal ve normal olan şeylerin kavgasındaydılar:
Günlük çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi.
Pazar günleri çalışma mecburiyetinin kaldırılması.
Sağlık sigortası.
Emeklilik ve benzeri haklar için o günlerde ölüm pahasına bir direniş sürdürüldüğünü ve o ruh halini günümüz koşullarında anlamak ya da anlatmak o kadar da basit olmasa gerek.
Yani düşünün ki, bizim bugün nezle olduğumuzda ilk yaptığımız şey nedir? Elbette ki cüzdanımızın banka kartı veya kredi kartı bölümünde bulunan hastalık sigortası kartını alıp ev doktorumuza gitmektir. Peki o kartın üzerinde binlerce ve onbinlerce işçinin kanının bulunduğunu bugün ne kadar algılayabiliyoruz. Bu da nedir demeyin! o kart bizlere gökten hediye olarak gelmediğine göre, nasıl geldiğini neler yaşandığını iyi düşünmemiz gerekiyor.
Şimdi 2010 yılına gelindiğinde durum oldukça farklı. O dönem kazanılan hakların tek tek sinsice yok edildiğini görüyoruz. Mesele aslında çok basit. Bizde evvelki işçiler ve onların temsilcilerinin yarattığı değerler bugün yok olmakla yüz yüzedir. Gelecek nesillerin bu noktada bizlere soracakları elbette olacaktır.
Burada şu soru akla geliyor. Biz geçmiş 150 senede elde ettiğimiz hakları 1 Mayıs özgülünde tarihsel bir mesele olarak mı ele alacağız, yoksa eylem kılavuzu olarak, yaşadığımız şu dünyada hakların hiçbir zaman kendiliğinden verilmediğini, ancak yoğun direnişler sonucu kazanıldığı ilkesini mi alacağız. Bütün mesele bu.
Elde ettiğimiz bütün hakların kutuplardaki buzullar gibi eridiği şu süreçte biz nasıl davranacağız. Hakim düzen işçiler üzerinde kurduğu işsizlik baskısı üzerinden neredeyse her istediğini bizlere yaptırabilmektedir. Devlet, işverenler, düzen partileri ve maalesef sendika bürokratları el ele vererek bize karşı düzenledikleri haçlı seferlerinde zaferden zafere koşuyorlar. Böyle bir dönemde fabrikalarda işçi temsilcisi olmak pek de kolay bir iş değil.
Lakin buna karşın son yıllarda oldukça ciddi gelişmelere de şahit olduğumuzu belirtmeden edemeyeceğim. İşçilerde ve onların temsilcilerinde geçmiş 1 Mayısların ruhuna yakışır bir uyanmanın olduğunu gözlemekteyiz. İşyeri garantisi, sosyal hak gasplarına karşı mücadele gün geçtikçe fabrikalarda farklı bir gelişime sebep olmaktadır. Dikkat ederseniz bu yılki son işçi temsilcileri seçimlerinde birçok yerde işverenler işçileri dindar, dinsiz, yabancı, yerli gibi basit kategorilere bölememiştir. işçiler kendileri işverene karşı en iyi kimin koruyacağı düşüncesinden yola çıkarak en sağlam arkadaşlarını işçi temsilciliklerine seçmiştir. Bu umut vericidir ve değeri seçilen arkadaşlar tarafından bilinmelidir. Bu güvene layık olma sorumlulukları olduğunu asla unutmamaları gerekir.
Bu anlamda ele alındığında sonuç olarak şunları belirtmek isterim. 1 Mayıs dün neyi ifade ediyorduysa, bugünde onu ifade ediyor. Bu şanlı tarihin mirasının ışığında ancak şunu söyleyebilirim: Mücadele edenler yenilebilir, ama mücadele etmeyenler zaten yenilmiştir. Öyleyse biz işçileri ve emekçilerin gelecek 1 Mayıs’ta nerede ne yapacağımızın cevabı da verilmiş oluyor.
1 Mayıs’ta alanlarda buluşmak ümidiyle, sevgilerle……..

Mehmet Dıkme
Benecke-Kaliko AG, İşyeri Temsilciliği Başkanı, Eislingen

Close