Written by 14:14 POLITIKA

Yaşasın her şey kontrol altında!

Heribert PRANTL
Süddeutsche Zeitung

Toplum kendini tehdit altında hissettiğinde güçlü devlete ihtiyaç duyar. Daha önceleri cehennemin dibine gitmesini dilediği otoriter devleti unutur, koruyucu, şefkatli devlet babaya çağrı yapar. Toplum korona döneminde olduğu gibi çok tehdit altında olduğunda ise saat başı, daha da yükselen sesle devletin sadece güçlü olması değil, daha da güçlü olması, mümkün olduğu kadar hızlı şekilde her şeyi yapması istenir. Devlet Napolyon gibi davranmalı. Koruyucu olmalı. Ve itaatkar olmayanları cezalandırmalı. Krizde devletle ilgili şikayetler durur. Prensip olarak neoliberal koşullarda özel sektörde her şey patronların keyfine göre yapıldığı için devlete çağrı pek de fena değil gibi. Ama şimdi sarkaç farklı yönde sallanıyor, devlete olan inanç abartılıyor.

Kriz zamanlarında birçok kişi kararlılık görmek ve baskıcı olsa bile yardımcı olacağı umuduyla otorite hissetmek ister. Anında karar alan politikacılar sevilir. Almanya’da devlet otoritesine karşı uzun zamandır görülmeyen bir özlem vardı zaten. Korona, yılların solcuları ve liberallerini bile kontrol ve güvenlik destekçileri yaptı. Psikanalist Erich Fromm, koşullar ne kadar kötü olursa insanların o kadar otoriter eğilimleri olduğunu söylemişti. Korona öncesi kuşku ve eleştiriyle yaklaşılan Büyük Birader, dost ve arkadaş haline geldi. Eskiden bilgilerin depolanacağı ve istismar edileceğinden endişe duyuluyordu, şimdi hastalık ve ölümle burun buruna yaşandığı düşüncesiyle bilgilerin depolanması ve gerekli kurumlara iletilmesi can kurtarıcı olarak görülüyor. Bu nedenle son zamanlarda Uzak Doğu’ya imrenerek bakılıyor. İnsanlar Avrupa’dan daha fazla disiplinin, daha az tartışmanın ve daha düşük enfeksiyon oranının olduğu Çin veya Güney Kore’ye saygı duyuyorlar. Uzak Doğu’da Büyük Birader Avrupa’dakinden çok daha etkili. Koronayı kontrol altına almak için çok sıkı bir gözetim var. Bu da özgürlüklerden feragat edilerek sağlığa kavuşulabileceğinin kanıtı olarak algılanıyor.

Güney Kore’de kredi kartı bilgileri, kart her kullanıldığında devlet kurumlarına iletiliyor; gay barda içkisini kartla ödeyen biri, ertesi gün hemen test edilmesi gereken bir telefon alıyor. Bu tür kontrol sistemleri elektronik ayak bileğiyle evde hapsi anımsatıyor. Otoriter sistemlerde herkes halk sağlığının tutsağı olur. Temel haklar, herhangi bir ön koşul olmaksızın herkes için geçerlidir. Aşılanmış ve aşılanmamış insanlar arasında fark yoktur. Koronadan önce de toplum artan tehlikelere maruz kalıyordu: Terörizm, organize suç, ekonomik suç, uyuşturucuyla ilgili suç, çevre tahribatı… Önceki bu belirsizlikler ve gündemdeki güvenlik yasaları şimdi korona kriziyle zirveye çıktı. Tehdit, öncekilerden farklı olarak herkes için geçerli. Bu nedenle, biri devlet babanın sokağa çıkma yasakları, okullar ve işyerlerinin kapanması kararlarına şüpheyle yaklaşıp uygun olup olmadığını sormaya cesaret ettiğinde çoğunluğun tepkisini çekiyor.

“Veri koruma”, Almanya’daki birçok vatandaş tarafından korona ile mücadeleyi daha etkili hale getirmenin önünde büyük bir engel olarak görülüyor. Veri korunması zaten zarar görmüştü, öncelikle Facebook ve benzerleri tarafından içinde delikler açılmıştı, sonra da faillere karşı koruma olarak da uzun süredir itibarsızlaştırılmıştı. Suçlu korona olduğunda, veri korumaya eskisine göre daha az sempati duyuluyor. Soyut verileri koruyor gibi görünüyor. Halbuki insanları, bütünlüklerini ve mahremiyetlerini koruyor. Korona korkusuyla temel bireysel haklar kolektifleştirildi. Her şey halk sağlığının gerisinde kaldı. Bireysel haklarını savunmaya kalkışanlar egoist damgasını yedi. Bu tümüyle yanlış. Bireysel özgürlükler herkese koşulsuz olarak garanti edilen haklardır. Bunları aşı yoluyla bile geri almak zorunda değilsiniz. Aşılanmış ve aşılanmamış kişilere garanti edilen haklardır. Tehlikenin içindeki tehlike budur zaten: İnsanlar, temel ve medeni haklar üzerindeki ciddi kısıtlamaların bir krizle başa çıkma stratejilerinin bir parçası olduğu ve orantısız olanın krizlerde orantılı olduğu gerçeğine alışırlar. Bireysel temel haklar sadece sınırlandırılmaz, karakterlerini tamamen değiştirirler: Onlara kolektif mülkiyeti korumak için ihtiyaç duyulur, uygulamaya sokulur ve istismar edilir. Korona geçerse, iklim felaketi gibi diğer kriz ve felaketlerde de gündeme getirilebilirler. İsrailli Tarihçi Yuval Harari, insanların elli yıl içinde bu salgını hatırlamayacaklarını ama 2020’nin tarihe gönüllü devlet gözetiminin hayata geçtiği yıl olarak geçeceği endişesini dile getiriyor. Toplumun bu gelişmeye karşı duyarlı yapılması zorunlu. Demokratik hakların korunması konusunda bağışıklık kazandıracak aşıya ihtiyaç var.

(Çeviren: Semra Çelik)

 

Close