Written by 16:00 POLITIKA

Yeşiller’den kopuş ne anlama geliyor?

1 ve 22 Eylül’de Doğru Almanya’daki üç eyalette yaklaşık dört milyona yakın seçmenin sandık başına giderek oy kullandığı seçimlerin Almanya’daki siyasi dengeler ve politik atmosfer açısından önemli olacağı önceden az çok biliniyordu. Eylül 2025’de yapılması planlanan genel seçimlere bir yıl kala ortaya çıkan tablo, hükümeti oluşturan SPD, Yeşiller ve FDP’nin önemli ölçüde güç kaybettiği, anamuhalefet durumundaki Hristiyan Birlik Partileri”nin (CDU/CSU) ise bu kayba rağmen ciddi bir artış içinde olmadığı şeklinde.

Gelinen aşamada iç ve dış politikanın ihtiyaçları ve gerekleri bakımından sermayenin emekçi sınıflara dayattığı bütün saldırıları hayata geçiren bu dört parti önemli oranda güç kaybına uğramış durumda. Daha önce bu partilere şu veya bu nedenlerle ülke genelinde oy verenlerin oranı üçte ikiye düşmüş. Üçte birlik bir bölümden daha fazlası ise bu partilere sırt çevirmiş. Bu oran Doğu Almanya daha fazla.

Sermayenin ana partilerindeki kopuş bugünkü koşullarda kısmen aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ve yeni kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı’na (BSW) gidiyor. Ancak buna rağmen başta hükümet partileri olmak üzere sermayenin yerleşik partilerine oy verenler ve tepki nedeniyle sandık başına gitmeyen seçmenler arasında, bu iki partinin aşırı sağcı, popülist, göçmen ve mülteci karşıtı politikalarını onaylamayanlar bu partilere de gönül rahatlığıyla oy vermiyor. Bu kesimin “marjinal” olmadığı da rahatlıkla söylenebilir.

YEŞİLLER’DEKİ DEĞİŞİM NEYİN İFADESİ?

Yeşiller Partisi gençlik örgütü Grüne Jugend merkez yönetimi ve eyalet örgütlerinde başlayan istifa dalgası bu kesimin bir arayışı olarak değerlendirilebilir. Gençlerin içinde yer aldıkları organlardan istifa etmekle kalmayıp partiden ayrılmaları ve yeni bir oluşuma gideceklerini ilan etmeleri asıl olarak Yeşiller’in üzerinde oturduğu ve oturmaya çalıştığı siyasal platforma da bir tepki. 1980’lerde asıl olarak küçük burjuvaziye dayanan, çevre, barış, göçmenler, yabancı düşmanlığına karşı mücadele gibi konulara ağırlık veren Yeşiller, zaman içinde öne çıkardığı bu konuları terk ederken dayandığı sınıfsal tabanı da değiştirdi. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren küçük burjuvazi yerine iyi kazanan orta sınıfların partisi haline gelmeye başlayan bu Yeşiller, son 5-10 yılda artık büyük burjuvazinin de her açıdan destek verdiği bir parti haline geldi. Parti yönetimi bu desteği gördükçe iç ve dış politika, göçmenler ve mültecileri, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi konuları tam da dayandığı sınıfın çıkarlarına bağlı olarak ele aldı, almaya da devam ediyor.

Bu tablonun yarattığı sonuç bugün itibariyle Baden-Württemberg Başbakanı Winfried Kretschmann, Robert Habeck, Annalena Baerbock ve Cem Özdemir şahsında sembolize olmuş görünüyor. Dayandıkları sınıf, hitap ettikleri kesimler onlardan “solculuk” değil, düzeni ayakta tutacak, Alman sermayesinin küresel çıkarlarını koruyacak “reel politika” yapmalarını bekliyor. Bu çerçevede siyaseten daha çok solcu değil, muhafazakar, liberal, Hristiyanlıktan etkilenmiş hümanist değerleri önemseyen kesimlere seslenme çabası içindeler. Bu nedenle asıl meselenin emek-sermaye çelişkisi olduğunu ifade eden, partinin diğer partilerden bir farkının kalmadığını ifade eden gençlerin eleştirileri yönetici elitlere yabancı geliyor. Keza önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde sandıktan çıkacak sonuca göre CDU/CSU ile koalisyon ortağı olmanın da şartları yaratılıyor.

Yeşiller, bundan sonra asıl olarak Angela Merkel’in yarattığı liberal-Hristiyan değerlere seslenen çizgiye talip olacaklar. Partinin istifa eden eş başkanlarının yerine aday olan yeni eş başkan adayları Franziska Brantner ve Felix Banaszak bunu ifade ediyorlar. Doğu Almanya’daki seçimlerde önemli oranda oy kaybına uğrayan Yeşiller’in yeni eş başkanları gelecekte SPD’den ziyade muhafazakar CDU/CSU ile koalisyon yapmak istediklerini gizlemiyorlar. Böylece, Merkel’e göre daha muhafazakar Friedrich Merz’in başbakan adaylığına tepki gösteren Hristiyan Demokratların oylarına talipler. Bu yaklaşım aynı zamanda muhafazakar-milliyetçi çiziye bugün mesafeli yaklaşan tekelci sermayenin de işine yarıyor.

YEŞİL GENÇLİĞİ YENİ BİR MECRA OLABİLİR Mİ?

Yeşiller’in mevcut gidişatına tepki gösteren gençlerin yayınladığı ilk metin anti-kapitalist karakterden ziyade sosyal demokrat bir çizgiyi temsil ediyor. Savaş ve silahlanmaya mesafe koyarken göç ve mülteciler bakımından BSW’den daha ileri bir pozisyondalar. Bu konularda aşırı sağla yarış yerine temel iltica hakkından söz ediyorlar. Bu açıdan ırkçı-milliyetçi politikayla mesafe koymayı önemsiyorlar.

Gelinen aşamada SPD ve FDP’ye oy vermeyen geniş kesimler arasında Yeşil Gençliğin çizdiği çerçeveye uygun kesim ve eğilimlerin olduğu ise açık. Ancak, bunların ne kadarının eğer hayat bulursa, Yeşil Gençlik tarafından kurulacak yeni oluşumda yer alacağını bugünden kestirmek zor. Ancak hareketi başlatanlar mutlaka bu iki partinin tabanındaki benzer eğilimde olanlara seslenmek isteyeceklerdir.

Benzer bir durum Sol Parti için de geçerli. Her üç eyalet seçiminde en fazla kaybedenler arasında yer alan Sol Parti de, Yeşiller ve SPD’deki kopuşa ev sahipliği yapmak isteyecektir. Ancak, bunun çok fazla etkili olmayacağı ortada. Bugünden konuşulan Yeşil Gençlik’ten kopanların kuracağı oluşumla Sol Parti arasında seçimler öncesinde bir ittifakın kurulması. Benzer bir girişim daha önce Avusturya’da olmuştu. Yeşiller’den ayrılanlar Avusturya Komünist Partisi ile (KPÖ Plus) listeleri kurmuş, ancak bunun çok fazla etkili olmadığı son seçimlerde görülmüştü.

İLERİCİ MUHALEFET İÇİN DE KOŞULLAR OLGUNLAŞIYOR

Dünya genelinde son yıllarda yaşanan ekonomik-politik gelişmeler ve gerilimin, çatışmanın derinleştiği bir sürece girilmiş olması, tüm ülkelerde iç siyaseti ve siyasi akımları da yakından etkiliyor; yeni saflaşmaları, tartışmaları ve pozisyon değişikliklerini beraberinde getiriyor.

Bu durum sadece sermayenin farklı renkteki partileri ile de sınırlı değil; siyasetin asıl düğümü ve çelişkine karşılık gelen emek-sermaye çatışması ekseninde emeğin çıkarlarını, taleplerini temsil eden muhalefet açısından da yeni koşullar ve olanakların ortaya çıkışına işaret ediyor. Ancak emekten, halktan yana ilerici muhalefetin güç kazanabilmesi, sermaye siyasetinin emekçi yığınlar üzerindeki tahribat ve ekonomik-siyasi baskılarının yarattığı hoşnutsuzluk ve tepkilerin, AfD veya BSW gibi farklı renklerdeki burjuva siyaset içinde erimemesiyle mümkün olabilecektir.

Almanya’da ilerici muhalefetin oldukça uzun bir süredir yaşadığı zayıflıklar ve sendikal bürokrasi vb. engeller düşünüldüğünde bunun kolay bir süreç olmayacağı açıktır; ancak birçok alanda taşların yerinden oynadığı ve sınıf mücadelesi koşullarının güncellendiği bu dönem, ilerici muhalif güçlere kendini yenileyebilme açısından da bir zemin hazırlamaktadır. (YH)

Close