Sermaye yanlısı yeni koalisyon işçi ve emekçi kitlelerine karşı “topyekûn savaşı” andıran kapsamlı bir saldırı planı hazırladı: Sermaye lehine borç freninin rafa kaldırılması ve vergi reformu, bürokrasiyi azaltma adına koruyucu iş yasalarının içinin boşaltılması ve on binlerce kamu emekçisinin işten atılması, çalışma sürelerinin esnetilerek uzatılması, emekliliği güvenceye almak adına “yaşlılıkta yoksullukta” ısrar, sosyal yardım reformu adına işsizlere baskı, işçilere gözdağı. İşçi ve emekçilerin mücadele etmelerini engellemek üzere metal patronları tarafından hazırlatılan “Tahkim Yasası Taslağı” kurulacak hükümetin masasına konuldu bile. 1 Mayıs gösteri ve mitinglerine daha güçlü katılarak saldırılara boyun eğmeyeceğimizi göstermenin zamanıdır.
SERDAR DERVENTLİ
İşçi ve emekçiler dünya genelinde 1 Mayıs 2025’e son yıllarda olduğu gibi yine büyük zorluklar eşliğinde girecekler. Yıllardır büyük şiddetle devam eden savaşların siyasi ve ekonomik etkileri tüm emekçileri etkiliyor.
Ekonomik, politik, sosyal alanda ikili ve çok taraflı tüm devlet sözleşmelerini elden geçirerek yenilemeye, uluslararası alanda pozisyonunu güçlendirmeye çalışan ABD emperyalizminin bu yönelimi etkilerini göstermeye başladı. Trump’ın aynı zamanda multi milyarderlerden oluşan bakanlar kurulu, danışmanlar ekibi ve Elon Musk gibi özel görevlileriyle ABD işçi sınıfına karşı ülke tarihinin en kapsamlı saldırısını başlattı.
Trump’ın ABD menşeli tekellerin çıkarlarını daha pervazsız gündeme getirmesi, tek tek ülkelere şantaj yaparak tehdit etmesi, ülkedeki emekçiler üzerinde baskıyı artırması diğer ülkelerin de benzeri tutum almalarına gerekçe oluyor.
İŞÇİ DÜŞMANI BİR KOALİSYON!
CDU/CSU ve SPD arasında yapılan “sondaj görüşmeleri” ve ardından koalisyon müzakerelerinde ortaya çıkan sonuç egemen sınıf içinde sosyal alanda taviz verme eğiliminin olağanüstü zayıfladığını gösteriyor. Bürokrasiyi azaltma adına koruyucu niteliği olan çalışma yasalarının masaya yatırılması, Ajanda 2010 tarzı önlemlerin gündeme getirilmesi, sermaye lehine borç freninin rafa kaldırılması ve vergi reformunun gündeme getirilmesi bunlardan bazıları.
Friedrich Merz’in başında olacağı koalisyon hükümeti işsizler ve işçiler üzerinde baskıyı değişik yöntemlerle artıracağını ilan etti. “Çalışma yanlısı olmayanları harekete geçirme” adına gerektiğinde “Vatandaş Parasını (“Bürgergeld”) tamamen kesme” gibi açıklamalar yapıp özellikle sanayi işçileri disiplin edeceklerini gösterdiler.
Ayrıca harcamaları aşağı çekme adına federal, eyalet ve yerel düzeyde kamu çalışanlarının sayısını 2029’a kadar yüzde 10 dolayında azaltma da yeni kurulacak hükümetin planları arasında. Kurulacak hükümet işçi düşmanı bir koalisyon olacak – İşin kötüsü bu, sendika merkezlerinin de desteklediği bir işçi düşmanı bir koalisyon olacak!
NESİLLER BOYU BORÇLANMA!
Almanya’da birçok alanda yatırımların sürekli ertelendiği için ülke alt yapısının işlemez hale geldiği belirten CDU/CSU ve SPD partileri, daha koalisyon görüşmelerine başlamadan Yeşiller Partisi desteğiyle “Borç Freni” yasasını askıya alarak 500 milyar euroluk “altyapı paketi” (“Infrastrukturpaket”) oluşturdular ve Savunma Bütçesi’nin GSMH’nin yüzde 1’in aşan bölümü için sınırsız borçlanma kararı aldılar.
Borç freninin kaldırılmasıyla sosyal konut, okul ve üniversite, kreş, spor salon ve sahalarının, kütüphane, tiyatro ve yüzme havuzları gibi sosyal tesislerini onarımıyla ilgili adımlar atılacağı konusunda bir karar veya öngörü yok. Yatırımlar, sermayenin lojistik açıdan ihtiyaç duyduğu yol ve köprü projelerinin yanı sıra askeri açıdan önemli alanlara aktarılacak. Bunların arasında uçakların iniş ve kalkış yapabilecekleri otoban ve yolların genişletilmesi, Doğu Avrupa tren ray sisteminin Batı Avrupa ağıyla uyumlu hale getirilmesi gibi bir dizi proje bekliyor.
Yeni silah projeleri için AR-GE harcamaları, silah ve mühimmat teminatını artırma, kışlaları elden geçirme ve yeni kışlalar inşa etme, yeni askeri hastanelerin inşası ve sivil hastanelerin askeri olarak kullanımına hazırlanması gibi projeler için yapılacak harcamalar üst sınır bile belirlenmemesi işin hangi yöne gideceğini gösteriyor. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), hazırladığı raporlarda yapılması planlanan harcamaların Alman sanayisinde bir sıçrama yaratacağı ve büyümeyi teşvik edeceğini ileri sürüyor.
Başta IG Metall ve IG BCE sendikaları olmak üzere uzun süredir 600 milyar euroluk yatırım paketi talep eden sendika merkezlerinin yeni koalisyonun planlarına karşı olumsuz bir şey söylememeleri sürpriz olmadı. Oysa işçi ve emekçiler nesiller boyu borçlanacaklar.
DAHA FAZLA ESNEK ÇALIŞMA
Koalisyon sözleşmesinde, “İş dünyası değişiyor. Çalışanlar ve şirketler daha fazla esneklik istiyor” denilirken “AB Çalışma Yönetmeliği’ne bağlı olarak günlük çalışma sınırı yerine haftalık çalışma sınırı” konulacağı belirtiliyor. AB Çalışma Yönetmeliği’ne göre günlük üst sınır belirlemek yerine haftalık yedi gün üzerinden üst sınır olarak 48 saat belirleniyor. Korona döneminde uygulamaya konulan yönetmeliklerle günlük çalışma süreleri bütün emekçiler için günlük olarak 13 saate kadar uzayabilecek.
Aralarında Katolik Aile İşletmeleri Birliği de olan değişik sermaye örgütleri, iki vardiya arası 11 saatlik asgari dinlenme süresini de “döneme uygun değil” diyerek kaldırılmasını talep ediyorlar.
Koalisyon sözleşmesinde, “Çalışma saatlerinin elektronik olarak kaydedilmesi yükümlülüğünü bürokratik olmayan bir şekilde düzenleyecek ve küçük ve orta ölçekli işletmeler için uygun geçiş kuralları sağlayacağız” deniliyor. Değişik AB kararları olmasına karşın çalışma sürelerinin kaydedilmesi dolayısıyla denetime açık olması meseli yıllardır sürüncemede bırakılıyor. Diğer yandan koalisyon sözleşmesinde, “Güvene dayalı çalışma saatleri” (“Vertrauensarbeitszeit”), “AB Çalışma Süresi Direktifi uyarınca zaman kaydı olmadan mümkün olmaya devam edecektir” deniliyor.
Almanya yapılan fazla mesailerin yarısından fazlasının ücretinin ödenmediği biliyor. Örneğin 2023 yılında Almanya genelinde yapılan 1,3 milyar saat fazla mesainin 775 milyon saatinin ücreti ödenmedi. Ortalama brüt saat ücreti üzerinden hesaplandığında fazla mesailerin ederi 19 milyar 375 milyon euro ediyor – tabi bunun içinde işveren payı yok! Yeni düzenlemeyle birlikte ücreti ödenmeyen miktarın daha da yükselmesi muhtemel görünüyor.
Koalisyon ortakları bununla da yetinmiyorlar: Fazla mesaileri sermaye açısından daha ucuza getirmek için ek ödemelerin vergiden muaf tutulması öngörülüyor. “Spesifik ayrıntılar konusunda sosyal ortaklarla bir diyalog yürüteceğiz” denilen sözleşmede sendikalardan tepki gelmesi beklenmediği ortaya konuluyor!
YAŞLILIKTA YOKSULLUK VE MALİ SERMAYEYE KIYAK!
Almanya’daki işçi ve emekçilerin en büyük sorunlarından biri de emeklilik sorunu olarak duruyor. Emeklilik maaşının düzeyini son alınan ücretin yüzde 48’i kalmasının 2031 yılına kadar güvenceye alındığı bildirilen koalisyon sözleşmesinde, “Emeklilik sigortasının fazla giderleri vergi gelirlerinden karşılanması da güvenceye alındı” deniliyor.
Gerçekte emeklilik düzeyinin son maaşın yüzde 48’i dolayında olacağı güvencede değil – bu sadece istatistiki bir veri. Bir işçinin bu düzeye ulaşabilmesi, yaşlılıkta yoksulluk çekmemesi için işsiz kalmaması ve sürekli tüm günlük ve normal ücretli işlerde çalışmış olması gerekiyor.
Özellikle 1970’li yılların sonunda itibaren çalışma yaşamına girenlerin ezici bir çoğunluğunun çalışma yaşamı biyografisi boşluklarla dolu. Çok sınırlı sayıda işçi hiç işsiz kalmadan emeklilik dönemine geçiş yapabilecek pozisyonda. Bunu çok iyi bilen koalisyon ortakları bu nedenle emekli olunduktan sonra da çalışmayı teşvik ediyorlar. Emeklilik yaşı gelmiş olmasına karşın “gönüllü olarak” çalışmak isteyenlere ayda 2000 euroya kadar ücret vergisinden muaf tutulmasını öneren CDU/CSU ve SPD bunu da emeklilere yapılmış büyük iyilik olarak sunmaya çalışıyorlar.
Diğer yanda ise “Riester-Rente” vb. modellerden sonra emeklilik sigortası üzerinden mali sermayeye bir kıyak daha hazırlanıyor. “Erken Başlangıç Emekliliği” (“Frühstart-Rente”) adı altında 1 Ocak 2026’dan itibaren 6 ila 18 yaşı arasında olan ve Almanya’da eğitim gören her çocuk için, bireysel finanse edilen ve özel sermaye tarafından organize edilen bir emeklilik tasarruf hesabına ayda 10 euro devlet tarafından ödenecek. “Bu süre zarfında biriktirilen miktarın üzerine, 18 yaşından emekliliğe kadar yıllık azami bir miktara kadar özel ödemeler yapılarak tasarruf etme sürdürülebilir” denilen sözleşmede, tasarruf hesabından elde edilen gelir emekliliğe kadar vergiden muaf olacağı belirtiliyor ve tasarruf edilen sermayenin devlet erişiminden korunacağı ve yalnızca standart emeklilik yaşına ulaşıldığında ödeme yapılacağı bildiriliyor.
“Tasarruf hesabından elde edilen gelir emekliliğe kadar vergiden muaf tutulacağı” ve “Devlet erişiminden korunacağı” gibi laflar sanki söz konusu gençlerin lehine bir durummuş gibi yansıtılsa da gerçekte mali sermayenin dilediği gibi yatırımlarda kullanacağı miktara dokunulmamış olunacak. Her ne kadar aylık 10 euro cüzi bir miktar gibi görünse de ödemelerin milyonlarca çocuk için ve sürekli yapılacağı gözetildiğinde bunun devasa meblağlar olduğu görülecek.
Ve çok muhtemeldir ki 18 yaşından sonra da ödemelerin sürmesini sağlamak üzere 2031 yılına kadar güvenceye alınan yüzde 48’lik emeklilik düzeyi de bu tarihten itibaren hızla düşmeye başlayacak.
BUNUNLA KALIR MI?
Koalisyon sözleşmesi hangi kapsamda hayat bulacağı, içinde yer alan cüzi birtakım iyileştirmelerin hayata geçip geçmeyeceği şimdilik meçhul. Bu işçi düşmanı koalisyonun ilk etapta nasıl bir programı hayata geçireceğini hükümetin kurulmasından sonra yapılacak parlamento oturumunda başbakanın sunacağı programda göreceğiz.
Merz (CDU), Söder (CSU) ve Klingbeil’in (SPD) açıklamalarına bakıldığında koalisyon sözleşmesinin işlerin hangi yöne gideceği konusunda bir fikir vermeye yönelik olduğunu ve çok daha sert saldırılarla karşı kaşıya kalacağımız söylenebilir. “Ajanda 2010”u hayata geçiren Schröder hükümetinin ilk hazırladığı koalisyon sözleşmesinde de bütün saldırılar yer almıyordu. Bu süreç içinde gündeme geldi.
“Felaket tellallığı” yapmak işimiz değil. Ama örneğin koalisyon sözleşmesinde asgari saat ücretin 15 euroya çıkabileceği ve düşük gelirlilerin vergi yükü indirilebileceği belirtilmesine karşın Merz, “Asgari ücret mutlaka 15 euroya çıkacak diye bir şey yok” ve “vergiler gündemimizde değil” demesi buna örnek alınabilir.
SERMAYENİN BAŞKA TALEPLERİ DE VAR!
Diğer yandan bir önceki hükümetin icraatlarından hiç memnun kalmadıklarını her fırsatta dile getiren değişik sermaye örgütlerinin önümüzdeki döneme ilişkin kendi ajandaları da var.
Alman İşverenleri Birliği BDA (www.arbeitgeber.de/bundestagswahl2025/) ve Alman Sanayicileri Birliği BDI (bdi.eu/publikation/news/bundestagswahl-2025-eine-neue-agenda-fuer-wachstum) seçim öncesi hazırlanan ve “yeni hükümetin hayata geçirmesi gerekenler” başlıklarıyla yayınlanan programlardaki birçok madde neredeyse bire bir koalisyon sözleşmesine yansımış bulunuyor. Yansımayanlar ise muhtemelen önümüzdeki haftalarda gündeme getirilecek. “McKinsey”, “Boston Consulting” ve “Roland Berger” gibi sermaye danışma şirketleri tarafından hazırlanan “Ajanda 2035” (bkz.: www.handelsblatt.com) hükümetin dikkate alacağı ajandalar arasında yerini alıyor.
Sermaye örgütleri sadece hükümete ne yapacakları konusunda taleplerini sunmuyorlar, bizzat hazırladıkları yasa tasarıyla neyin nasıl yapılması gerektiğini metal patronlarının örgütü “Gesamtmetall” gibi belirlemeye de çalışıyorlar.
Gesamtmetall 26 Mart günü Berlin’de kamuoyuna sunduğu, “Tahkim Yasası Taslağı” ile işçi ve emekçilerin zaten son derece kısıtlı olan grev haklarını uygulanamaz hale getirmek istiyor. Toplu sözleşme görüşmelerinde tahkimin zorunlu hale getirilmesini talep eden metal patronları, Tahkim Kuruluna başvurmadan uyarı grevi dahi yapılmasını engellemek istiyor.
Bunun ne anlama geleceği kamu işkolunda devam eden TİS’ler de görüldü. Zorunlu tahkim kurulu uygulamasıyla sendikanın TİS dönemine pratik olarak son verildi.
SENDİKALAR BU DURUMA NE DİYORLAR?
Peki tüm bu olup bitenlere 1 Mayıs’a “Kendini bizimle güçlü kıl!” (“Mach dich stark mit uns!”) sloganıyla çağrı yapan DGB ve ona üye sendikalar ne diyorlar?
Koalisyon sözleşmesini, “birçok talebimizi içeriyor” diyerek selamlayan DGB Başkanı Yasmin Fahimi’nin en “kabadayı” açıklaması çalışma süreleriyle ilgili olanıydı. “Diğer hükümetlere söylediğimizin aynısını bu hükümete de söylüyoruz, çalışma süreleri yasasına dokunmayın” diyen Fahimi, emeklilik veya asgari ücretle ilgili tek bir kelime etmedi.
Diğer sendikaların genel merkezlerinden de tek bir eleştirel açıklama gelmedi. Aksine bütün sendika başkanları yapılacak olan 500 + XXX milyar euroluk yatırım paketlerinden duydukları memnuiyeti dile getirdiler. Bununla yetinmeyip 1 Mayıs çağrısına “Geleceğe yatırımlar için güçlü destek ver” cümlesiyle başlamayı yeğlediler.
1 MAYIS’TA ALANLARA!
Başta metal, otomotiv ve demir-çelik olmak üzere değişik işkollarında önümüzdeki yıllarda on binlerce iş sahası yok edilecek. Kamu alanında da çalışanların yüzde 10’u (240 bin civarında) da önümüzdeki dört sene içinde işten çıkarılmak isteniyor. Sermaye on binlerce işçiyi işten çıkartarak geleceklerini karartırken geride kalan işçilerin çalışma ve ücret koşullarını da kötüleştirmek için adımlar atıyor.
SPD’nin hükümette olması nedeniyle sendika genel merkezlerinde bir suskunluk egemen. Ama bu suskunluğun nelere mal olacağını geride bıraktığımız yıllarda gördük. Eğer saldırı planlarına karşı şimdiden direnmezsek, mücadeleyi örgütlemezsek var olan haklarımızı koruyamayacağımız gibi yeni birçok yeni saldırıyla karşı karşıya kalacağı.
Bugün 1 Mayıs gösteri ve mitinglerine daha güçlü katılarak saldırılara boyun eğmeyeceğimizi göstermenin tam da zamanıdır.