Written by 07:00 POLITIKA

Göçmenlerin her alanda sosyal hareketin parçası olması birlikte yaşamı güçlendirir

Bochum Ruhr Üniversitesi Sosyal Hareketler Enstitüsü Müdürü Prof. Stefan Berger, 11 Nisan’da yapılan Göç Konferansıyla ilgili olarak gazetemizin sorularını yanıtladı.

DİDF ile akademisyenlerin katılımıyla ortaklaşa bir “Göç Konferansı” gerçekleştirdiniz. Nasıl bir etkinlik oldu? Değerlendirmeniz nedir?

Etkinliği çok ilginç, son derece heyecan verici ve çok farklı bakış açılarıyla dolu olduğunu söyleyebilirim. Sunulan yeni araştırmalar da oldukça fazlaydı. Ben şahsen sunumlardan yeni bulgular edindim. Aynı zamanda sunumlar arasında bazı farklılıklar da vardı. Bence bunlar, üzerinde tekrar konuşabileceğimiz yapıcı farklılıklardı. Kısacası, ırkçılık ve milliyetçilik bağlamında ne kadar süreklilik var ya da Alman toplumunun uzun ve zorlu bir süreçte artık bir ‘göçmen ülkesi’ olduğunu kabul ettiği ne ölçüde söylenebilir? Bence bugünkü etkinlikten en azından benim aldığım en temel sorular bunlar oldu.

Etkinliğe ilgi büyüktü, özellikle bu konuyla ilgilenen katılımcıların gelmesini bekliyor muydunuz?
Etkinliğin bu kadar ilgi görmesinden, sunumları dinlemek, tartışmalara katılmak için bu kadar kişinin gelmesinden çok memnunum. Bu bana, Bochum açısından da çok iyi bir işaret gibi geliyor. Sendikalardan, göçmen örgütlerinden, farklı siyasi görüşlerden pek çok kişinin aynı sorulara ilgi duyduğunu gösteriyor. Bundan dolayı gerçekten olumlu bir mesaj olduğunu düşünüyorum.

Bence hem akademik hem de genel toplum düzeyinde bu tür ittifaklar kurmak ve ortak adımlar atmak, ortak yaşam konusunda ilerleme kaydetmenin önemli bir yolu. Nihat Öztürk’ün de sunumunda bahsettiği gibi, bu köprüleri kurmak çok önemli.

Sizce göçmen örgütleri entegrasyon sürecine daha fazla katkı sunabilirler mi?
Aslında bunu zaten çok iyi yapıyorlar. Önemli olan köprüler oluşturmak. Mesela biz bir akademik kuruluş olarak Polonya göçünü 19. yüzyıldan başlayarak 1960’lardaki işçi göçüne kadar farklı boyutlarıyla inceledik. Fakat DİDF’in bize gelip “Birlikte bir şeyler yapalım” demesi harika oldu. Akademik camia ile göçmen örgütleri arasında böyle bir iş birliği kurmak bence çok değerli. Berlin’deki DeZIM ve Göttingen Enstitüsü de aynı fikirde. Böylece akademisyenleri, dernekler kanalıyla göçmenlerin siyasal ve toplumsal katılımı için çabalayanlarla bir araya getirebiliyoruz.

Siz özellikle Ruhr bölgesinde ve bütün Almanya’da daha çok da sosyal hareketlerle ilgileniyorsunuz. Bu sosyal hareket göçmen hareketleriyle birleştiğinde entegrasyon süreci hızlanabilir mi?
Göçmenlerin hakları için, ama bunlarla sınırlı kalmayacak kadar geniş birçok sosyal konuda mücadele eden farklı örgütler ve kurumların bir araya gelmesi, sosyal adalet, katılım ve siyasi katılım gibi konularda çıkarların kesiştiği noktaları güçlendiriyor. Bu da ortak mücadeleyi mümkün kılıyor.

Yani göçmenler yalnızca kendi göçmenlik konularıyla sınırlı kalmamalı, ülkedeki diğer meselelerle de ilgilenmeli mi o zaman?
Kesinlikle. Bence ilerlemenin yolu, göçmenlerin sadece ‘göçmen meselesi’ ile uğraşmasından değil, çevre, sosyal adalet ve diğer tüm toplumsal konulara da aynı özeni göstereceği bir anlayıştan geçiyor. Böylece farklı sosyal hareketlerin kesişen çıkarları üzerine inşa edilen bir iş birliği mümkün olabilir.

Ekonomik ve siyasi açıdan zorlu, sağa kayışın yoğun olduğu bir dönemdeyiz. Buna rağmen ortak bir duruşa ve birlikte bir şeyler yapmaya ihtiyaç var. Şu anda önümüzdeki en büyük engeller neler ve bunları nasıl aşabiliriz?
Bence zaten sosyal hareketler, göçmen hareketleri de dahil olmak üzere birbirleriyle iş birliği yapıyor. Sorun şu ki, uzun zamandır nüfusun yaklaşık dörtte biri ila üçte biri arasında değişen kesim, ırkçı ve milliyetçi eğilimler taşıyor. Bir yandan bu görüşlere karşı birlikte durmalı, diğer yandan da onları kazanmaya yönelik ikna çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Bu yüzde 25–30’u asla ‘vazgeçilmesi gereken’ bir kesim olarak görmemeli; tam tersine, onları yeniden kazanmalıyız. Ayrıca milliyetçilik ve ırkçılığın dünya çapında ne kadar çekici olduğunu görmek gerçekten şaşırtıcı. Dayanışma, insan onuru ve kültürlerarası zenginlik gibi değerleri aktif olarak yaşatmalı, böylece insanlara milliyetçi ve ırkçı kategorilerden öte bir bakış açısı sunmalıyız.

Close