12 Eylül askeri darbesinden kaçarak Almanya’ya gelen iltica başvurusunda bulunan Samsunlu Cemal Kemal Altun’un ilk iltica başvurusu reddedilmişti. İkinci başvuru için 30 Ağustos’ta ikinci mahkemesinin yapılması planlanmışken, o ‚artık yeter‘ diyerek davanın görüleceği binanın 6 .katından ölüme atladı. Bu olay aslında doğrudan Alman devletinin elinin içinde bulunduğu siyasi bir cinayetten başka şey değildi. Henüz 23 yaşında bir genç ve hayata ilişkin çok beklentileri olan ‚Altun olayı‘ bir dönüm noktası oldu. Berlin’de 4 Eylül 1983’te düzenlenen Altun’un cenaze törenine binlerce kişi katıldı.
Ali Çarman
‘’Öldürmenin çeşitli biçimleri vardır,
birisinin karnına bıçak sokulabilir,
diğerinin ekmeği elinde alınabilir,
bir başkası tedavi edilmez,
öteki kötü konutlara sokulur,
biri intihara itilir, ya da öldürücü koşullarda çalışmaya zorlanır,
birisi harbe gönderilir…
Ancak, ülkemizden bunlardan pek azı yasaktır.’’
Bertolt Brecht
1960 Samsun/Karadeniz doğumlu Cemal Kemal Altun, kendi yaşıtları gibi aktif siyasi çalışmalarda bulunur. Ülkesini ve halkını çok sevmektedir. Ve aynı zamanda Dev-Genç üyesidir. Gençliğin ülke ve dünya sorunlarına kafa yorduğu ve çözümü sosyalizm mücadelesinde gördüğü bir süreçte bundan rahatsızlık duyan sömürücü egemen sınıflar her türden kirli oyuna başvurmaktaydılar. Birçok insanın can güvenliği tehdit altındaydı.
Cemal Kemal Altun da 12 Eylül faşist darbesinden birkaç ay önce arkadaşlarının yardımıyla kaçıp uzun süren bir yolculuğun ardından Almanya’ya gelerek (belli bir süre iltica talebinde bulunmaz) 7 Eylül 1981’de sığınma talebinde bulunur. Zira, canını kurtarmak istediği için sığındığı ülke Almanya’nın darbeciler ve Kenan Evren ile sıkı dostluğu vardır.
Sonraki yıllarda Ekim 1988 de Almanya’ya davet edilen Kenan Evren’i protesto eylemlerinde tutuklanan arkadaşlar Köln polis karakolundaki sorgulamalarda Türk polisinin de olduğunu görmüşlerdi.
Dönemin içişleri bakanı Friedrich Zimmermann’nın sorumsuzca takındığı tutum ve mahkemenin akıl almaz kararı ile gerisin geriye ülkeye gönderme girişimleri başladı. Yetkili mahkeme Cemal Kemal Altun hakkında hemen bir tutuklama kararı çıkararak Mayıs 1982’de gözaltına aldılar. Alman yetkililer tutukluluk sürecini istedikleri kadar uzattılar.
Öldürmenin çeşitli biçimleri vardır
Akıl almaz zorlukları aşarak Almanya veya bir başka Avrupa ülkesine gelen politik/ekonomik sığınmacılar iki arada bir derede tercihiyle kendilerine yeni yaşam kurarlar. Dışlanma, horlanma, ırkçı saldırganlık… (2022 yılında sığınmacılara yönelik 1248 ırkçı saldırının yaşanmış olması, bunun hala güncelliğini koruduğunu gösteriyor.)
Başta avukatı olmak üzere bütün dostlarının uzun süren bir çabası sonucu Kemal Altun hakkındaki iltica davası yeniden görülmeye başlandı. 25 Ağustos 1983’te birinci mahkemesi görüldü. 30 Ağustos’ta ikinci mahkemesinin yapılması planlanmışken, o ‚artık yeter‘ diyerek davanın görüleceği binanın 6.katından ölüme atladı. Bu olay aslında doğrudan Alman devletinin elinin içinde bulunduğu siyasi bir cinayetten başka şey değildi.
Henüz 23 yaşında bir genç ve hayata ilişkin çok beklentileri olan ‚Altun olayı‘ bir dönüm noktası oldu denilebilinir. Berlin’de 4 Eylül 1983’te düzenlenen Altun’un cenaze törenine binlerce kişi katıldı.
Kemal Altun’nun ölümü Almanya’da büyük tepki topladı. Onlarca şehirde irili ufaklı protesto eylemleri yapılarak sığınmacılar üzerindeki baskılar protesto edildi. Daha sonraki yıllarda, Hamburg, Kassel ve Berlin’de Cemal Kemal Altun anısına anıtlar dikilerek cadde ve meydanlara adı verildi.
Sığınmacılara yönelik saldırılar durmak bilmiyor
Alman devletinin kendi eliyle çıkardığı bu ölüme davet cinayetinin ardından 40 yıl geçti ve ne yazık ki sığınmacılar hala günah keçisi olarak topluma gösterilmekte.
İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi sayılan Hitler faşizmi ve 2. Dünya savaşında Almanya ve müttefiklerinin yenilgiye uğratılmasının ardında kurulan Federal Almanya (Batı Almanya), nazilerin ayak izlerini bütünüyle silmekten uzak durdu.
Uluslararası boyutu olan Nürnberg mahkemelerinde görülen davalar, nazilere verilen cezalar ve oluşturulan yeni anayasada Hitler ve nazilerin övülmesi yasaklandı. Irkçılığa karşı yasal zeminde önlemler alınmaya çalışıldı. Ancak, yaşananlar bizlere başka bir gerçeği gösterdi. O da ırkçılığın, ırkçı partilerin el altında desteklenmeye devam edilmesi oldu. Bunun sayısız örneklerini bulmak mümkün. Daha savaşın izleri silinmeden kısa bir süre sonra yapılan seçimlerde ne yazık ki, ırkçı parti yüzde 5 ile parlamentoda temsil edildi. Daha sonraları peş peşe ırkçı-faşist partiler (NPD, DVU… gibi) kurulmaya devam etti. Şimdiler ise, siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları ikiyüzlüce suistimal ederek popülist bir çizgide sempatik olarak gösterilen bir parti AfD söz konusu.
Haber bültenleri hemen her gün ülkesinden ayrılmak zorunda kalan, adına ‚ölüm yolu‘ denen göç yollarına düşen insanların trajik haberlerini vermekte. Haklı olarak bu ölümlerden AB ülkeleri sorumlu tutulurken, Türkiye, Tunus… gibi ülkeler de bu dramdan nemalanmaktalar. Bir insan hakkı olarak sığınma hakkı hala ihlal edilmeye, politik istismar konusu yapılmaya günümüzde de devam ediyor. Cemal Kemal Altun cinayetlerinin devam etmesini istemiyorsak, hangi ülkede olursak olalım, ‚bana ne‘ demeden hep birlikte hareket etmemiz gerekiyor.