Witich Roßmann*
24-31 Ağustos 1973 tarihleri arasında gerçekleşen ve yedi gün süren Ford grevi, toplumumuzun kolektif hafızasında „Türk grevi“ ve „‚misafir işçi göçü tarihindeki en önemli emek mücadelesi“ olarak yaşamaktadır. Bu yıl grevin 50. yılı dolayısıyla yeniden bir çok toplantı, konferans ve etkinlik düzenlendi. Bu grev 1973’ün yazında yaşanan 440 „vahşi grevi“in sonuncusu olsa da göçmen hareketi için bir çıkış sinyalı olarak duruyor.
BÜYÜLEYİCİ
Peki Ford grevini aynı yılın yazında yaşanan diğer grevlerden daha büyüleyici kılan nedir? Elbette bunun nedeni, o dönemde dünyanın en büyük üçüncü çokuluslu şirketi olan Ford Grubu’nun Avrupa’daki en büyük fabrikalarından birinde meydana gelmiş olmasıdır. 1973 yılında Köln’deki Ford fabrikasında 33.423 işçi çalışıyordu. 16 bin yabancı işçinin 11.200’ü Türk, 2.200’ü İtalyan kökenli idi. Göçmen işçiler tüm çalışanların yüzde 61’ini oluşturuyordu. Köln Ford fabrikalarındaki yoğun göçmen istihdamı olması nedeniyle grev hem Almanya’da hem de Türkiye’de medyanın ilgisini çok çekti.
Medya, grevin esas olarak dört haftalık yaz tatillerinden geç dönen Türklerin işten çıkarılmasından kaynaklandığını yazıyordu. İşçi temsilciliği ve sendikaya rağmen Türk işçilerin başını çektiği bir grev komitesinin grevi disiplinli bir şekilde organize etmesi, medyanın bunu bir „Türk grevi“ olarak yorumlamasını kolaylaştırdı. Sol kamuoyu, grevin İtalya örneğinde bir „fabrika işgali“ olarak örgütlenmesinden büyülendi. Grev sırasında halay çeken, şarkı söyleyen göçmenlerin görüntüleri, Ford’un o dönemde dünya çapında bilinen ve kötü şöhretli karoseri, montaj, motor ve şanzıman yapımı gibi bölümlerde ağır çalışma koşullarına ilişkin basında çıkan haberlerle keskin bir tezat oluşturuyordu. Köln’deki sendikalar ve işçi temilciliği 1960’lardan beri „Ford temposuna“ karşı başarısız olmasına rağmen enerjik bir şekilde mücadele sürdürmüştü.
Grev, Köln’ün ilk siyasi müzik grubu Floh de Cologne’nin „Fließbandbaby“ (Akar band bebeği) adlı şarkısında ve Günter Wallraff’ın IG Metall’in gazetesi „Metall“ için hazırladığı ilk sanayi raporlarından birinde yaptığı gibi durumu çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Köln Ford fabrikalarında ortalamanın üzerindeki iş kazası, en ağır çalışma koşulları artık gizlenemiyordu. Haftalık 40 saatlik çalışma süresi, toplu sözleşmenin yüzde 30-40 üzerinde ücretlere rağmen, genç Alman montaj işçilerini başka fabrikalarda iş bulmaya zorluyordu. Ford tekelinin buna yanıtı çalışma koşullarını iyileştirmek değil, Türkleri işe almak olmuştu.
(…)
Sadece üç gün önce Ford’ta işe başlayan Baha Targün Türk işçilerinin sesi oldu, eylemlerine yön verdi. Bu nedenle medyada grevin sembolü haline geldi. Baha Targün’ün Che Guevara, İsa ya da tipik 68 devrimcilerini andıran genç karizmasının yanı sıra retorik dehası da Ford grevinin büyüsüyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Der Spiegel bunu „Vahşi Grevler – Ücret politikasını kendi başına belirleme“ başlığıyla duyurmuştu. Kapak haberinde kasıtlı olarak IG Metall „hırpalanmış bir dinozor“ olarak sunulmuştu. Grevin müzakere edilmiş bir uzlaşmayla sona ermemesi ya da daha öncekiler gibi basitçe sönümlenip gitmemesi, Baha Targün’ün fabrikaya giren polisin Alman ve Türk göstericilerin döverek, bir polis operasyonuyla gözaltına alınması, sendikal müzakere ritüeli yerine bir Shakespeare trajedisine dönüşmesi de bu ilgiyi artırıyor.
FELAKET
Grevin „Felaket unsurları“ yalnızca bu grevin acımasızca bastırılması değil aynı zamanda Türk ve Alman işçileri arasında gerilimi bir kez daha derinleştirmesidir. Bunlara aynı zamanda grevcilerin yerine getirilmemiş taleplerini de eklememiz gerekiyor.
Sendikal açıdan felaket ise, Ford’ta sol bir işçi temsilciliği ve Köln’de sol görüşlü bir IG Metall yönetiminin, -ki bunlar Uyumlu Eylem Planı ve yüzde 8.5’lik ücret anlayışını en sert eleştirenler arasındaydılar-, dayanışmaya dayalı ve başarılı bir ortak mücadele yürütmekte neredeyse felaket bir şekilde başarısız olmasıdır. „Vahşi grevin“ sonunda, işçiler arasında önemli ölçüde meşruiyetini yitirmiş ve sendika içinde şiddetli çatışmalara yol açmış, bölünmüş bir işçi temsilciliği ortaya çıkmıştı. Bu çatışmalar Mart 1974’te IG Metall’in Köln yönetimini feshetmesine ve Frankfurt’taki IG Metall merkezinin üç geçici komiser atamasına yol açtı. (…)
Dönüşüm: „Ani iş bırakma“dan „Ayaklanma“ya
(…)
Ford grevi 24 Ağustos Cuma günü öğleden sonra başladığında, Ren ve Ruhr’daki grev dalgası, günlük haberlerde hava durumu haritasından önce bir grev haritasıyla gösteriliyordu. Ford’da işçiler taleplerini hızla ve kendiliğinden 60 Pfennig’den 1 Deutsche Mark enflasyon zammına ve daha uzun tatillere yükseltmişti.
(…) Daha az şaşırtıcı olan ise Ford yönetimi, grevin başlamasından sadece yarım saat sonra bir „grev karargahı“ kurdu ve baskı altında müzakereleri reddetti.
Ancak Pazartesi günü plan çöktü ve “kendiliğinden ani iş bırakma”dan “isyan”a dönüşüm başladı. 1968’de Belçika’daki Genk fabrikasında altı haftalık eylem, 1969 ve 1971’de İngiltere’de birkaç haftalık eylemleri yaşayan Ford yönetimi, müzakerelerin başlamasını sistematik olarak erteledi, müzakere seviyelerini değiştirdi. Hem de hiçbir sebep görmeden.
Seçilen 13 kişilik grev komitesi (9 Türk, 2 İtalyan, 1 Yugoslav, 2 Alman), işyeri temsilciliği ve sendika temsilciliğinin yanı sıra, özerk bir müzakere yetkisi talep eden ikinci aktör olarak kendisini ilan etti. Baha Targün de karizmatik lideri idi. Şirkette sadece üç gün önce işe başlamasına rağmen Targün, Köln anarko-sendikalist ve yıllardır motor üretiminde çalışan ve Türkçe konuşan Alman lise mezunu Heinert ve Ford’da stajyer olarak çalışan KPD/AO’da örgütlü Frank Kühne grev komitesinin önemli isimleri oldu. Grevin devamı esnek fabrika işgali olarak başarıyla organize edildi. Fabrika kapılarına görevliler konuldu. Kimlik kontrolünü Türk gözcüleri üstleniyor, greve devam etmek için çalışanların vardiya değişiklikleri için fabrikaya girmesine izin veriyor, ama aynı zamanda bazı çalışanların fabrikadan ayrılması büyük ölçüde engelleniyordu. Grev komitesi, fabrika içinde gösterilerin yanı sıra müzik, halay, konuşma, yiyecek temini de üstlenmişti. Alkol, çalışmak isteyenlere ve makinelere yönelik şiddet alınan bir kararla yasaklandı.
(…)
Ve Ford’da, 1973’te grevi başlatan Alman ve göçmen aktörlerden oluşan ortak bir sendika listesi, 1975 işyeri temsilciliği seçimlerini az bir farkla kazandı, işyeri temsilciliği başkanlığı alındı. Ve 1978’e kadar birlikte çalışmak üzere resmi IG Metall listesiyle yeniden örgütlendi. Salih Güldiken Ford’ta denetim kuruluna katılan ve IG Metall’in danışma kuruluna Köln delegesi olarak katılan ilk göçmen oldu. Eski Ford çalışanı Yılmaz Karahasan, IG Metall’in yönetim kurulu üyesi oldu. Ford’un üretim alanlarında, işyeri temsiciliği ve sendika organlarında göçmenler, Alman aktörlerle birlikte merkezi görevler üstlendiler. Ford’daki işyeri temsilcilerinin sendikal örgütlenmeleri, şirketle ilgili sendika eğitim çalışmaları, toplu pazarlık görüşmelerine katılım, geçici işçiler için eşit ücret anlaşmaları, IG Metall’de iyi sendika çalışması için kıstas haline geldi.
*Alman Sendikalar Birliği (DGB) Köln Başkanı