Written by 14:00 POLITIKA

Almanya NATO’nun yüzde 2 hedefine ulaştı

Tübingen’deki Militarizasyon Bilgi Merkezi’nin (IMI) genişletilmiş yönetim kurulu üyesi ve eski milletvekili, barış aktivisti ve siyaset bilimcisi Tobias Pflüger ile Almanya’nın silahlanma politikasını konuştuk.

YÜCEL ÖZDEMİR / ALEV BAHADIR

Almanya NATO’nun yüzde 2 hedefine ulaştı. Artık uluslararası silahlanma yarışında “savaşa hazır” mı? Almanya Rusya ile açık çatışmaya girecek mi?

Bu bütçeyle federal hükümet ilk kez yüzde 2 hedefine ulaştı. Bunun, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 2’sinin askeri ürünlere harcandığı anlamına geldiğini bir kez daha anlamalıyız. Bu, Bundeswehr ve Avrupa Birliği için militarizasyonun finansmanı anlamına geliyor. Bu bütçe üç alana ayrıldı: Birincisi, “normal” savunama bütçesi. Bir de 100 milyar euroluk özel fon var ki, bu aslında 100 milyar euroluk borç anlamına geliyor. Ve bir de Avrupa Birliği’nde, mühimmat finansmanı ve „AB’de Barış“ adına ayrılan bölüm var. Bu şekilde federal hükümet, Federal Cumhuriyet’in Avrupa Birliği’nin askeri açıdan en güçlü ülkesi olmasını sağlıyor. Bu da Almanya’yı Fransa ve İngiltere ile aşağı yukarı aynı seviyeye getiriyor. İkisi de muazzam bir şekilde gelişiyor. Genel anlamda uzun yıllardır ulaşılamayan bir seviyeye ulaşıldı.

Nükleer silahlar hariç. Fransa ve İngiltere nükleer silah konusunda Avrupa’da lider durumdaydılar. Nükleer silahlar Almanya’da da gündeme gelebilir mi?

Tartışma zaten sürüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra federal hükümet nükleer silahlardan vazgeçti. Bu yönetmeliğin değişmesi ya da örneğin Fransa ile birlikte AB için nükleer silahların temini tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

Şu anda ABD’ye ait nükleer silahlar Almanya’da depolanıyor ve Bundeswehr uçaklarıyla uçuyor. Buna “nükleer katılım” deniyor. Bu amaçla şu anda en pahalı proje olarak F 35 savaş uçakları satın alınıyor. Bağımsız nükleer silahlanma konusunda adım atılıp atılmayacağını bilmiyorum. Ama halihazırda da ’nükleer katılım‘ adı altında NATO’nun nükleer silah politikası destekleniyor.

2024 bütçesi rekor bir silahlanma bütçesini öngörüyor ve şimdi 300 milyar euroluk özel bir fon da devreye girmiş durumda. Bu özel fon halkı nasıl etkileyecek?

Özellikle CDU/CSU ve Yeşiller’den, aynı zamanda FDP veya bazı durumlarda SPD gibi diğer partilerden de yeni bir özel fon, yani yeni bir borç fonu oluşturulması yönünde talep geliyor. Bunun gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda, mevcut bütçe zaten sosyal alanlarda kesintilere yol açtı. Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre, bir dizi kesintiyle sosyal alanlara ayrılan kaynaklarda ciddi bir tasarrufa gidildi.

O kadar açık ki şöyle denebilir: Özel fon üzerinden, ki bu bir borçlanma olduğu için kamu hizetlerinde kesintiler oluyor. Etkileri aslında açık. Ne yazık ki buna karşı nispeten az tepki var. Bazı sosyal ve ekonomik haklardaki kesintilere karşı elbette protestolar var. Ancak bunlar askeri alandaki harcamlarla ilişkilendirilmiyor henüz. Yani çiftçiler tabelalarının üzerine kesinlikle şunu yazabilirler: „Silahlanmaya yatırım yaptığınız için tarımı ve dizeli kesiyoruz“ ama bunu yapmayacaklar. Bağlantı kurulmadı. Özellikle emeklilik vb. alana baktığınızda sosyal kesintilerin beraberinde getirdiği son derece vahim bir gelişmeyi görebilirsiniz.

Başbakan Lüneburg Heide’de yeni bir Rheinmetall fabrikasının temelini attı. Almanya böylece askeri bağımsızlığının temelini mi atıyor?

Tüm bu politikanın amacı elbette Almanya’nın Avrupa Birliği ve NATO içerisinde bağımsız bir askeri güç haline gelmesi. Bütün bunların amacı ve hedefi elbette küresel siyasette merkezi bir rol oynamak. Gelişme ölümcül çünkü daha önce görülmemiş ölçekte bir silahlanma yarışına girmek anlamına geliyor. Ve Rheinmetall’e yapılan bu ziyaret, Scholz şu cümleyi söylediği için özel bir anlam taşıyor: “Barış zamanlarında yaşamıyoruz”. Bu, savaş zamanlarında yaşandığı ve Bundeswehr’in “savaşa hazır” bir ordu haline getirilmesinin istendiği algısı yaratılmak istendiğini gösteriyor. Bu aynı zamanda insanların, şu anda olduğu gibi silah ve mühimmat finansmanı yoluyla sadece dolaylı olarak değil, aynı zamanda doğrudan savaş yürütmeye de hazırlandıklarını gösteriyor. Bu muazzam bütçe ve kaynak artırımı ile oluşturulabilir. Bu anlamda ciddi bir değişim yaşanıyor. Federal Cumhuriyetin bir bütün olarak savaşa hazırlandığı söylenebilir. Bütçe bunun için temel finansmandır. Aynı zamanda hukuksal olarak da ciddi hazırlıklar var. Örneğin zorunlu askerlik ve askerlik hizmetine ilişkin tartışma yeniden gündeme geliyor ve Bundeswehr’in reklamları artıyor. Toplum bir bütün olarak savaşa hazır olacak şekilde eğitiliyor.

Peki kime karşı? Bir de gelecekte askeri yığınak nasıl gelişecek? ABD’nin gelecek yıl Ukrayna savaşından çekilmesi ve savaşın AB devletlerinin, özellikle de Almanya’nın “işi” haline gelmesi senaryosunu ne kadar gerçekçi buluyorsunuz?

Gelişmeler öyle ilerleyecek ki, elbette bu silahlanma konusunda küresel siyasi emeller de ortaya çıkacak. Jeopolitik olarak, AB bölgesindeki hükümet karargâhında ABD, “güvenilmeyen asker” olarak sınıflandırılıyor. Trump’ın yeniden başkan olup olmayacağını bilmiyoruz. Bu yüzden NATO ve Avrupa Birliği ile dünyaya hâkim olmak için askeri açıdan ihtiyaç duyulan adımlar atılmak isteniyor. Bu, silahlanmanın yeni bir bouta getirilmesi için önemli bir noktadır. Hedef açıkça Rusya’dır. Bu artık inkâr edilmiyor. Yeni savunma politikasına ilişkin beyanlar bunu açıkça ortaya koyuyor. Rusya’ya karşı ama parantez içinde Çin’e karşı askeri olarak her zaman hazırlar. Manevralarda ve tatbikatlarda da görebileceğiniz gibi artık „savunma“ değil, saldırı planları da söz konusu. Yani son yıllara göre farklı bir yapısal hazırlık var.

Şu anda NATO ve AB ülkeleri Ukrayna’yı finanse ederek Rusya ile dolaylı bir savaş yürütüyorlar. Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’ya saldırmasının ardından Ukrayna tarafı için hayati önem taşıyan silah desteği var. Aslında NATO şu anda bir vekalet savaşı yürütüyor. Alaycı bir ifadeyle NATO devletlerinin son Ukrayna askerine kadar Rusya’ya karşı savaştığı söylenebilir. Bu savaşın uzun yıllar bu şekilde devam etmesi mümkündür. Şu anda müzakerelerin sonuna gelindiği yönünde bir işaret yok. Güya “askeri çözüme” güveniyorlar. Rusya’ya yönelik yaptırımlara gelince, bu yaptırımlarla Rusya’ya ekonomik açıdan diz çöktürme amacına ulaşılamadı. Rusya ekonomik olarak kendisini özellikle Çin’e ve diğer ülkelere doğru yeniden yönlendirdi. Bir bakıma şu anda yaşanan bir ekonomik savaştır da. İlginç olan Almanya’da ekonominin savaş ekonomisine doğru dönüşmesi. Tüm üretim bu alana odaklanmaya başladı.

Paskalya yürüyüşleri yaklaşıyor, militaristleşmenin arttığını görüyoruz. Barış hareketi ne yapmalı?

Barış hareketi olarak bizim yapmamız gereken, bu silahlanma politikasına karşı net bir pozisyon almak ve sendikaların ve diğer toplumsal muhalifetin silahlanmaya karşı pozisyon almasını desteklemektir. Barış hareketi, bu silahlanma hamlesini ve toplumun savaşa yedeklenmesini protesto ve teşhir etmek için Paskalya’da sokaklarda olacak. Evet barış hareketi henüz güçlü değil ama fark ediliyor. Savaşa karşı tavır almak ve savaş karşıtı tutumu sokaklara taşımak bugün daha da önemli hale gelmiştir. Savaş ve silahlanma politikalarına hız verildiği zamanlarda ihtiyacımız olan şeyin anti-militarizmin de ivme kazanması gerektiği olduğu açıktır.

Close