Written by 19:00 POLITIKA

Almanya’da nitelikli işgücü sorunu

YÜCEL ÖZDEMİR

Almanya’da özellikle 2005’te çıkarılan göç yasasıyla yurtdışından nitelikli işgücünün getirilmesi konusunda başlayan tartışmaların üzerinden yaklaşık 20 yıl geçti. İlk olarak dönemin Çalışma Bakanı Walter Riester’in öncülük ettiği, özellikle Hindistan’dan bilgisayar mühendisi getirilmesi için çıkarılan “Mavi Kart” uygulaması beklentilerin çok gerisinde kalmıştı. O dönem nitelikli işgücünün getirilmesine karşı çıkan Hristiyan Demokratlar, Kuzey Ren Vestfalya seçimleri öncesinde “Hindistanlılar yerine çocuklar” (Kinder statt Inder)” kampanyası açmıştı.

20 yıl önce asıl olarak yüksek teknoloji alanında nitelikli işgücü açığının karşılanması tartışılırken, bugün “nitelikli/kalifiye işgücünden” kasıt sadece bilgisayar programcıları değil, başta sağlık, yaşlı ve çocuk bakıcısı, posta dağıtımı ve havaalanlarında valiz taşıma olmak üzere çok pek alanlarda dışarıdan “kalifiye işgücü”ne ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor ve ihtiyacın karşılanması için değişik yasal düzenlemeler, girişimler yapılıyor. Denilebilir ki, Almanya bugün sadece “kalifiye işgücüne” değil asıl olarak genç işgücüne ihtiyaç duyuyor. Var olan sistem bir şekilde ülkeye giriş yapan sığımacıları kısa sürede iş pazarına entegre ederek, istihdam etmeyi başarıyor. Özellikle de çok fazla nitelikli olmayı ve yeterli derecede Almanca bilmeyi gerektirmeyen, düşük ücretli işler sektöründe.  Örneğin, Suriye ve Ukrayna’dan gelen sığınmacıların önemli bir bölümü mülteci olarak yaşayan, sosyal yardım alan bir kesime tekabül etmiyor. Büyük bir bölümü yeterli dil gerektirmeyen sektörlerde iş piyasasında yer almaya başladı.

İKİ ÖNEMLİ NEDEN

Almanya’nın nitelikli işgücüne bu denli fazla ihtiyaç duymasının iki önemli nedeni bulunuyor. Birincisi değişen demografik nedenlere bağlı olarak çalışabilir nüfustaki azalma, ikincisi ise yüksek ücretler üzerinde baskıyı kurmaya devam etmek.

Hem çeşitli iş piyasası uzmanları hem de hükümet yetkilileri mevcut iş piyasasının istikrarlı bir şekilde sürebilmesi için her yıl yurtdışından en az 300-400 bin yeni nitelikli işgücüne ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyorlar.  Bunun gerçekleşmemesi durumunda “Alman ekonomisindeki üretimin ağır darbe yiyeceğini” ve “varlık sorunu” yaşayacağını ileri sürüyorlar.

Hem Federal İstatistik Dairesi hem de değişik enstitüler tarafından yayınlanan ülkedeki demografik değişimle ilgili raporlarında, ülkede doğum oranlarının ve doğurgan kadınların sayısının istikrarlı bir şekilde azaldığı, bu nedenle oluşan nüfus açığının kapatılması için mutlaka yurtdışından göçe ihtiyaç duyulduğu ifade ediyor.

Demografik değişimle ilgili olarak şu çarpıcı veriler ülkedeki durumu özetliyor:

– Nüfus her geçen yıl yaşlanıyor. 1990’da toplam nüfus içinde 65 ve daha üstü olan nüfus oranı yüzde 15 iken, bu 2020’de yüzde 22’ye çıktı. 2040’da ise bu oranın yüzde 30’a çıkacağı tahmin ediliyor. Dolaysıyla son 50 yıl içinde toplam nüfus içinde 65 ve üzeri nüfus oranı iki katına çıkmış olacak.

-2020’deki verilere göre Almanya’da 67 ve üzeri 16,2 milyon, 20-66 yaşları arasında 51,8 milyon insan yaşıyordu. Başka bir veriye göre ise 2018’de ülkede 80 yaşından büyük 5,4 milyon insan yaşarken, ömrün uzamasının etkisiyle 2050’de bu rakamın 8,9-10,4 milyon arasında olacağı tahmin ediliyor.

-Yaşlı nüfusun çoğaldığı, genç nüfusun azaldığı koşullarda doğal olarak ülkede hem işgücü açığı meydana geliyor hem de emeklilik, bakım ve sağlık sigortalarının bütçesine yatırılan primler azalıyor. “Nesiller Sözleşmesi” (Generationenvertrag) şeklinde kurulan emeklilik kasasında çalışanlar prim öderken emekliler maaş alıyor. Demografik değişimde dengenin sağlanmaması durumunda sermaye, gelecekte bir taraftan emeklilik maaşları düşecek bir taraftan da emeklilik için çalışanlardan alınan primler artırılacak. Halbuki, ömürlerini çalışarak geçiren insanların emekliliklerini insanca bir şekilde geçirmeleri gerekiyor. Bu nedenle emeklilik kasasına giren primlerin azalması, emeklilik maaşlarının düşürülmesine yol açmamalı. Tam tersine başta şirketler ve zenginler olmak üzere değişik alanlardan alınan vergiler yükseltilerek emeklilik kasası için gerekli bütçe sağlanabilir. Demokrafik değişimin faturasını emekli olanlara çıkarılmamalı.

Almanya’da savaştan sonraki yıllarda her yıl doğanların sayısı ölenlerin sayısından fazla idi. Ancak 1972’den bu yana sürekli şekilde her yıl ölenlerin sayısı doğanların sayısından fazla. 2010’lu yıllarda ölümle doğum arasındaki açık 170 bin idi. Federal İstatistik Dairesi tarafından 2040 için yapılan tahmine göre 669 bin çocuk doğacak, bir milyon 30 kişi ise ölecek. Bu da nüfusun 361 bin kişi azalacağı anlamına geliyor. Almanya’nın nüfusunun bugünkü seviyede kalabilmesi için bu nedenle en az 300 bin yeni göçmenin ülkeye giriş yapması gerekiyor. Bunun olmaması durumunda bugün 83,2 milyon olan Almanya’nın nüfusu 2050’de 80 milyonun altına, 2060’da ise 78 milyona düşecek. Bazı araştırmalarda doğum oranlarının düşmesi ve göçün olmaması durumunda Almanya’nın nüfusunun 2060’lı yıllarda 70 milyonun altına düşebileceğini gösteriyor.

Bu doğal olarak Almanya’nın nüfusunun dünya nüfusu içindeki yerinin oldukça küçük olacağı anlamına geliyor. Dünya nüfusunun 2 milyar olduğu dünyada Almanya’nın nüfusu bunun içinde yüzde 3,2 idi. 2060’da dünya nüfusunun 10,1 milyara çıkması öngörülürken, Almanya’nın nüfusu ise bunun içinde 0,8’e kadar düşebilir.

Bütün bunların ekonomiye doğal olarak yansımaları olacak. Federal Çalışma Ajansına bağlı Iş Piyasası ve Meslek Araştırmaları Enstitüsüne (IAB) göre, günümüzde 45 milyon sigortalı çalışan bulunurken, 2 milyonluk işyeri açığı söz konusu. Durum böyle devam ederse 10 yıl içinde 5 milyon çalışanın emekli olacağından yola çıkılarak açığın 7 milyona çıkabileceği tahmin ediliyor. Bu da 45 milyonun yüzde 16’sına tekabül ediyor, ki ekonomideki büyümeye önemli bir etkisinin olacağı bugünden tahmin edilebiliyor. Üstelik bu açık sadece nitelikli işgücü asından değil, üretimde kullanılacak işgücü açığının da büyüyeceği anlamına geliyor.

ÜCRETLER DÜŞÜK, ÇALIŞMA KOŞULLARI ZOR

Nitelikli işgücü açığının nedenlerinden birisi demografik değişim olurken bir diğer önemli nedeni ise ihtiyaç duyulan alanlardaki ücretlerin düşüklüğü ve çalışma koşullarının zorluğu geliyor. Çalışma Ajansı tarafından yayınlanan açığın en fazla olduğu sektörler şu şekilde sıralanıyor: Hasta, yaşlı ve çocuk bakımı, doktor, mühendis, yazılım uzmanı, bilim insanı, zanaatkar ve hizmet sektörü. Federal İstatistik Dairesi tarafından yayınlanan verilerde Almanya’da ortalama net aylık maaş 2265 euro olmakla birlikte, Ekim 2022’de 12 Euro’ya çıkarılan saat başı asgari ücret alan bir çalışanın aldığı brüt aylık maaş 2080 euroya, net maaş ise yaklaşık 1400 euroya denk geliyor. Bu tablo Almanya’da işbaşındaki hükümetin yaptığı “en önemli icraat” olarak sunulan asgari ücrettin artırılmasının söz konusu sektörlerde çalışan emekçilerin ekonomik sorunlar içinde yaşamaya devam ettiğini gösteriyor. Asgari ücretle çalışan bir emekçinin ortalama net maaşı ülke ortalamanının yaklaşık yüzde 60’ına denk geliyor.

Bu nedenle en fazla nitelikli işgücüne ihtiyacın olduğu sektörlerde çalışanların çoğu, son yıllarda meslek değiştirme programlarına katılarak başka alanlarda kendilerine iş buluyorlar. Hükümet ve işverenler ücretleri arttırma ve çalışma koşullarını düzeltme yerine ucuza çalışacak nitelikli işgücünü yurtdışından getirmenin yollarını arıyor. Ancak, bu yolların yurtdışındaki nitelikli işgücü için de cazip olmadığı anlaşılıyor. Ülkede yaşayan yerli ve dışarıdan getirilecek “yabancı” emekçiler arasında rekabet körüklenirken, yurtdışında aranan kalifiye işgücü aynı zamanda yurtiçindeki nitelikli işgücü üzerinde, düşük ücretle çalışmaya devam etmesi için baskı aracı olarak kullanılıyor ve kullanılmaya da devam edecek.

Nitelikli işgücü açığının kapatılmasının yolu, aşırı kar hırsıyla daha fazla sömürü değil, insanca çalışma ve yaşam koşulları sunulduğu takdirde giderilebilir. Aksi takdirde son 20 yılın politikalarında ısrar edildiği takdirde soruna çözüm getirilmeyeceği net olarak görülebiliyor. Zira bugünkü koşullar ne ihtiyaç duyulan sektörlerde kalma ne de yurtdışından Almanya’ya gelmek için cazip.

Close