Written by 10:55 HABERLER

Almanya’da sosyal adaletsizlik

Yazar, Aktion gegen Arbeitsrecht (www.arbeitsunrecht.de) derneği başkanı Dr. Werner Rügemer, Oxfam raporu, Almanya’da zenginlik ve yoksulluk üzerine sorularımızı yanıtladı.

YÜCEL ÖZDEMİR

Oxfam’ın son raporunda Almanya’nın gelişmiş ülkeler arasında sosyal adaletsizliğin en fazla olduğu ülke olduğu belirtiliyor. Almanya’da sosyal adaletsizliğin bu denli yüksek olmasının nedeni ne?

Oxfam’ın verileri belki de, sadece resmi rakamlar olduğu için, doğru değil. Gelişmiş ülkeler arasında sosyal adaletsizliğin en yüksek olduğu ülke geleneksel olarak ABD. Resmi verilerde gizli yoksulluk kadar gizli zenginlik de ortalıkta görünmüyor. Gelişmiş batı ülkelerinde bu gelişim özellikle son 30 yılda çok hızlandı. ABD’nin bazı bölgeleri veya semtlerinde multi milyoner veya multi milyarderlerin sayısı giderek artarken bazı bölgelerinde de üçüncü dünya ülkelerindeki yaşam koşulları egemen. New York Times gazetesi bile birkaç yıl önce: Barack Obama hükümetleri dönemi ve finans krizinden beri ABD halkının sadece yüzde 5’inin gelirinin arttığını, diğerlerinin gelirlerinin ise ya aynı kaldığı ya da azaldığını saptamak zorunda kaldı. Bu yüzde 5’in içinde de gelir artışı birbirinden çok farklı. En büyük artış ise yüzde 0,01 ile süper zenginler arasında görülüyor.

Özellikle, multi milyoner ve multi milyarderlerin zenginliği -şirketlerin ve bankaların birçok devletlere yayılan mülkiyeti, sanat eserleri, yatlar dahil gayrimenkuller daha az bilinir. Zengin devletlerde bu mülkün artan bir kısmı artık devlet tarafından kayda geçirilmemekte ve vergilendirilmemektedir.

Blackrock gibi servet yöneticisi ve Price Waterhouse Coopers gibi ekonomik denetçilerin arasında olduğu profesyonel danışmanların yardımıyla üç düzine finans cennetinde milyonlarca dolar posta kutusu firmasında gizlenmekte.

Bu nedenle Almanya’da sosyal adaletsizliğin Fransa veya İngiltere’den daha yüksek olduğunu bilmek imkansız. Bu iki ülkede süper zenginler servetlerini devlet ve kamuoyundan gizleme konusunda çok eski bir geleneğe sahipler. Londra’nın finans merkezi, dört Kanal Adası ve Karayipler’deki gibi bağımlı küçük devletlerden oluşan bir düzine vergi cenneti içerir. Süper zenginlerin birçok ülkenin vatandaşı olduğu ve o ülkelerde ikematgahlarının olduğu da dikkate alınmalı.

1990’da Almanya’nın yeniden birleşmesinden bu yana, Alman devletinin nüfusun büyük kısmının yoksullaşmasına yol açtığı ve özel sermaye sahiplerinin daha da zenginleşmesini teşvik ettiği doğrudur. Eski Doğu Almanya Cumhuriyeti’nde evler ve belediye hizmetleri spekülasyon nesneleri haline geldi. Batılı yatırımcılara binlerce işletme satıldı. Bunlara devlet sübvansiyonları verildi ancak bu işletmeler çok sayıda elemanını işten çıkarma hakkına da sahip oldular.

Birleşik Almanya 2004 yılında, özellikle Hartz 4 kanunu -yarı zamanlı çalışma, mini işler, yoğun geçici çalışma, işsizler için az para ve zorla çalıştırma- ve sendikaların zayıflamasıyla Batı Avrupa’daki en büyük düşük ücretli coğrafya haline getirildi. Ve Doğu Almanya’daki emekçilere, yeniden birleşmenin üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen hala Batı Almanya’daki emekçilerden çok daha az ücret ödenmektedir. Alman hükümeti ve Alman şirketleri, Avrupa Birliği genelinde güvencesiz çalışmaların yaygınlaşmasında öncülük ediyor.

Araştırmalar milyarderlerin – finans krizine rağmen – zenginleştiğini ve yoksulların ise daha da yoksullaştığını gösteriyor. Yine de, Ifo Enstitüsü başkanı Andreas Peichl, FAZ gazetesine “Zenginler zenginleştiği için yoksulların da yoksullaşacağı kesinlikle doğru değil. Bu sonu sıfır çıkan bir matematik işlemi değil.“ dedi.

Peichl saçmalıyor. İşletmenin sahibi olan zenginlerin zenginliklerinin artmasının bir kaynağı ücret bağımlısı olan emekçilerin ücretlerinin düşük tutulmasıdır. Başka bir kaynak ise emekçilerin ödediği vergiler artarken zenginlerin ödedikleri vergilerin azaltılmasıdır. Oxfam, bu konuda çok net rakamlar açıkladı: Zenginlerin kar ve kazançlarından alınan vergiler, tabi ki ödüyorlarsa, düştü ama ücret bağımlılarından alınan vergiler yükseltildi. Özellikle dolaylı vergiler, çoğu Batılı ülkede yüzde 20-23 oranında olan katma değer vergisi, en fazla arttırılan vergi oldu. Bu vergi, en yoksullar, örneğin işsizler tarafından ödenmekte.

Sosyal adaletsizliğin ortadan kaldırılması için yapılan açıklamaların çoğunda Hartz IV yardımının arttırılması talep ediliyor. Bu hayata geçse, zenginlerin servetlerinin azalmasına yol açar mı? Sosyal adaletsizliğin giderilmesi için sizin çözüm öneriniz ne?

Hartz 4’teki işsizlik yardımının arttırılması çözümün çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Gerçek çözüm için gerekenler ise şunlar:

* Toplumsal ve çalışma hakları, BM’nin evrensel insan haklarına aittir. Bunlara adil ücretler, güvenlik içinde barınma hakkı, sağlık hizmeti hakkı, eğitim hakkı dahildir. Bunlar rehber alınmalı.
* Ücretli işten elde edilen gelir genel olarak arttırılmalıdır. Çalışmaya rağmen yoksulluğa yol açan ve güvencesiz çalışma şeklindeki çalışma koşulları kaldırılmalıdır. Çalışma sonucu elde edilen gelir, iyi bir yaşam, iyi bir aile yaşamı ve emeklilikte güven içinde yaşamaya yetmelidir.
* Finans cennetleri istisnasız kapatılmalıdır.
* İşletme karları ve yüksek gelirler, toplumun altyapısının düzeyinin güvenli, uygun fiyatlı ve genellikle ücretsiz olarak korunabileceği şekilde vergilendirilmelidir. Alt yapıdan anlaşılması gereken okullar, kolejler, kreşler, toplu taşıma, iletişim hatları, hastaneler ve diğer sağlık hizmetleri ile kültürdür.
* Konutlar, tarım arazileri gibi hayati mallar yanında tıbbi ve eğitim tesisleri ile ilgili özelleştirme ve kar amaçlı spekülasyonlar sona erdirilmelidir.

Zenginlik ve yoksullukla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi Dr. Werner Rügemer’in Die Kapitalisten des 21. Jahrhunderts kitabından edinebilirsiniz. Papyrossa-Verlag 2018. 357 sayfa, 19,90 Euro.

Çeviren: Semra Çelik

Close