Almanya iç politikasında birbiriyle bağlantılı ve toplumun geniş kesimlerini yakından etkileyen önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yıl önce İslam karşıtlığı temelinde ortaya çıkan ırkçı PEGIDA hareketinin en azından Saksonya Eyaleti’nde öyle gelip geçici olmadığı görülüyor.
Aradan bir yıl geçmesine rağmen 20 bin kişinin ırkçı ve yabancı düşmanı mesajlarla hükümete tepki üzerinden bir araya gelmesi bunun bir göstergesi sayılabilir.
Ama bundan da tehlikeli olan 2013’deki genel seçimlerde az bir oyla yüzde 5 barajının altında kalan Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi kalıcı bir hal almış görünüyor. Anketler, AfD’nin önümüzdeki genel seçimlerde yüzde beş barajını aşarak meclise girmesi sürpriz olmayacak.
Gelişmeler, özellikle Saksonya Eyaleti’nde PEGIDA ile AfD’nin iç içe olduğunu, her ikisinin de İslam, göçmenler, sığınmacılar üzerinden zemin bulmaya çalıştığını ortaya koyuyor. Daha önce “marjinal” bir kesimin ifade ettiği talepler ve kavramlar giderek toplumun orta kesimine doğru ilerlemiş durumda.
Diğer taraftan hükümetin de, Hıristiyan Demokratlar’ın sağından gelen bu “yeni sağ” baskıyı, kendi sağ ve popülist politikalarını hayata geçirmek için bir araç olarak değerlendirdiği görülüyor.
Zira, CDU’nun Bavyera’daki örgütlü hali Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisi bunu zaten yıllardır yapıyor ve özellikle Başbakan Merkel’in politikasını etkilemeye çalışıyor.
Bütün bu çağrıların bugün gelip birleştiği konuların başında elbette göçmenler ve sığınmacılar geliyor. Merkel’in sözde sığınmacılara yönelik izlediği yumuşak politika gelinen aşamada, sert- daha doğrusu çıplak bir hal almış bulunuyor.
Böylece Merkel’in geçtiğimiz haftalarda Macaristan ve Avusturya üzerinden hızlanan mülteci akını karşısında takındığı ‘insani tutumun’ geçici ve göstermelik olduğu açıklık kazanmış oluyor. Nitekim zaten fazlasıyla ‘sert’ olan mültecilere yönelik yasalar yeniden elden geçirilip daha da sertleştirildi. Büyük umutlarla Almanya’ya gelmeyi başaranları zor bir yaşamın beklediği yetmiyormuş gibi, şimdi sertleştirilen sığınma yasasıyla daha zor ve ağır koşullar dayatılıyor.
Aşırı sağdan, milliyetçi çevrelerden gelen eleştirilere hükümet partileri CDU/CSU ve SPD adeta Sığınma Yasası’nı sertleştirerek yanıt verdi. Sözde sosyal demokrat bir parti olan SPD yöneticileri tarafından yapılan kimi açıklamalar Hıristiyan Demokratları aratmıyor. Bu aynı zamanda ülkede siyasi atmosferin, tartışmaların bundan sonra sığınmacılara ve göçmenlere karşı daha sertleşeceği anlamına geliyor. Halbuki, bundan daha bir kaç hafta önce Alman halkı arasında gelen sığınmacılara karşı hoşgörünün, “hoşgeldin kültürü”nün ne kadar yüksek olduğundan söz ediliyordu. Şimdi ise birden havanın döndüğünden söz ediliyor. Halbuki halk arasında yaz aylarından bu yana değişen bir şey yok. Ya da bunun değişmesi için yeni bir neden yok.
Hoşgörü ve destek devam ettiği halde, sermaye partileri ve basını cephesinde havanın dağıtılması, yeni saldırı politikalarına, demokratik hakların kısıtlanmasına zemin hazırlanmak isteniyor.
Bu elbette yeni bir politika değildir. Geçmişte de gericiler, halklar üzerinde baskıyı artırmak, temel hak ve özgürlüklerde kısıtlamalar yapmak için benzer yol ve yöntemlere başvurmuşlardı. Bugün aynı yönteme başvurarak hakları budamanın hesaplarını yapıyorlar.
Bu nedenle, sığınmacılara yönelik yapılan kısıtlamalar, sadece sığınmacıları değil bütün toplumun geleceğini yakından ilgilendiriyor. Özellikle Türkiye kökenli göçmenlerin, aşırı sağcı, gerici, milliyetçi gelişmeler karşısında duyarlı olması, bunlara karşı Almanya genelinde yapılan etkinliklere, gösteri ve yürüyüşlere katılması, Alman emekçileriyle, gençleriyle birlikte mücadele etmesi büyük bir önem taşıyor. (YH)
Kategorien
- 60. YIL 21
- ANALİZ / ANALYSEN 41
- AVRUPA 718
- ÇALIŞMA YAŞAMI 1.159
- DEUTSCH 2.091
- DÜNYA 116
- Featured 33
- HABERLER 8.223
- KADIN 294
- KÜLTÜR 461
- NSU DAVASI 97
- Podcast 1
- POLITIKA 746
- TOPLUM 74
- TÜRKEI 125
- uncategorized 4.890
- Video 1