Written by 09:18 HABERLER

Bir toplumsal eleştiri ve hiciv filmi: “Don’t Look Up”

TONGUÇ KARAHAN

24 Aralık’tan itibaren yayına girdiği Netflix’te izlenme rekorları kıran ve yıldız oyuncularıyla da dikkat çeken filmin tanıtımında ‚komedi, bilim-kurgu-toplumsal drama‘ olduğu ifade edilse de aslında bir toplumsal eleştiri ve hiciv filmi “Don’t Look Up” (Yukarı bakma). Medya, siyaset ve iş dünyasındaki yozlaşmanın teşhirinin yanı sıra halk da, cahillik ve vurdumduymazlıkla eleştiriden nasibini alıyor. Ve topluma, ‚gözünüzü açın‘, ‚hayatın gerçeklerinden kaçmayın‘, ‚dünyamız felaketin eşiğinde‘ mesajı vermeye çalışıyor.

Senaryo ve yönetmenliğine imza atan Adam Mckay, filme ilişkin değerlendirmesinde de zaten bunu açık ifade ediyor. Basına verdiği demeçte özetle: “dünyamız ciddi bir iklim felaketi eşiğinde ve bunu görmezden gelen siyaseti, medyayı, iş dünyasını ve halkı uyarmak istedik” diyor.

Peki toplumsal bir eleştiri ve mesajla izleyici karşısına çıkan film, bunu başarıyor mu? Hem ‚evet‘ hem de ‚hayır‘! Çünkü artıları gibi eksileri olan ve önemli açmazları da olan bir senaryo var karşımızda. Önce artılarına bakalım:

BAŞARILI BİR TEŞHİR

Medya, siyaset ve sermaye ağının dünyayı nasıl yozlaşma, yalan ve çıkarlarına alet ettiği mesajını, açık ve yalın bir dille geniş kesimlere iletebilme açısından filmin olumlu bir teşhir yaptığını söyleyebiliriz. Fazla karıştırmadan ve felsefi-sanatsal derinlik kaygısı gütmeden, ortalama Amerikan izleyicisinin dahi anlayabileceği bir düzeyden bu mesajları vermek isteyen bir senaryosu var. Ve filmde geçen temel rollerin gerçek hayatta karşılıkları var. ABD Başkanı Trump, teknoloji devlerinden Elon Musk, çok izlenen ABD’li medya programı, çevre aktivisti genç Greta Thunberg ya da ünlü film kahramanı Rambo gibi… İzleyiciye anlatılan hikayenin günümüz dünyası ve gerçekliği olduğunu vurgulamak istiyor yani.

Film, en geniş kesimlerin anlayacağı bir şekilde medya-siyaset ve iş dünyasının nasıl bir yozlaşma içinde olduğunu teşhir etme konusunda başarılı bir iş çıkarıyor. Günümüz dünyasında halkın, yığınların nasıl bir yalan, manipülasyon, kutuplaştırmaya maruz bırakılıp cahilleştirildiği ve çaresiz bırakıldığını konu ediyor. Ve dünyanın karşı karşıya olduğu felaketleri bile kendi siyasi, maddi çıkarları için bir fırsata çevirmeye çalıştıklarını anlatıyor. Ve yine, internet ve sosyal medya teknolojisinin, halkı yönlendirme ve kafa karışıklığını arttırmada nasıl kullanıldığına dikkat çekiyor.

İzleyici kitlesine, içinde yaşadıkları dünyaya, siyasete, medyaya sorgulayıcı bir gözle bakmaları, boyun eğmeyip başlarını kaldırmalarını öneren mesajını da filmin artıları arasında sayabiliriz. Şimdi de gelelim senaryonun problemli yanlarına ve filmin içerdiği başka mesajlara.

SİSTEM Mİ, AHLAKSIZ SİYASETÇİLER VE İŞ İNSANLARI MI SUÇLU?

Siyasi iktidar, medya ve büyük sermayenin halkı nasıl kandırdığı, baskıladığını ve insanlığın geleceğini kararttığını konu etmesine rağmen, bu durumun bir ekonomik-siyasi sistem olduğu gerçeğine hiç dokunmaması ve kişilerin ahlaksızlığı, hırsı veya bilimden uzaklaşmalarına dayandırılması filmin en temel zayıflığı. Böyle olunca da haliyle filmin sonunda izleyici, “yalancı ve çapsız Trump gibileri yerine başka siyasetçiler veya Musk, Zuckenberg, Jobs vb. gibi hırstan gözü dönen dev kapitalistler yerine, dünyaya hizmet edecek ‚iş insanları‘ olsa dünyamız kurtulacak ve güzel güzel yaşamaya devam edebiliriz” algısına itilmiş oluyor. Yani iktidar-medya-iş dünyasında yozlaşmanın nedenlerine, kaynağına girmediğinizde, ‚dünyanın kurtulması‘ gibi büyük laflar, idealler ve mesajlar da bir köpük olmaktan öte gidemiyor.

DÜNYAYI BİLİM KURTARACAK; PEKİ BİLİM NASIL KURTULACAK?

Senaryonun bir başa problemli yanı, üstteki ile de bağlantılı olarak, ‚eğer bilime inanmaz ve etik değerlerden uzaklaşırsanız dünyanın ve toplumun çöküşü kaçınılmazdır‘ mesajında yatıyor. Nitekim filmde, medyanın, siyasetçilerin ve büyük sermayenin bilim ve ahlak dışı propagandaları toplumu ikiye bölüyor, kaos yaratıyor ve çaresizliğe düşen insanlık yok olup gidiyor.

Yani film, konu ettiği siyasi-ekonomik-etik yozlaşmayı nasıl ki siyasi ve ekonomik sistemin (somut adıyla kapitalizmin) bir dışa vurumu ve sonucu olarak ortaya koymuyorsa; çözümü de sistem değişikliğini sağlayacak bir toplumsal mücadele ve örgütlenme ile ilişkilendiremiyor. Tek çözüm olarak sunduğu ‚bilim’in de bu sistemin elinde nasıl kullanıldığına; bilimin de özgürleşebilmesinin kapitalizmden kurtulmakla mümkün olacağına da giremiyor doğal olarak.

TOPLUMUN KUTUPLAŞMASI

Senaryonun toplumsal kutuplaşma sorununda temel aldığı kriter de, onun sorunlu yanlarından birini oluşturuyor. Filmde halka yalan söyleyen iktidar, medya ve iş insanlarına karşı, gökyüzünden dünyaya yaklaşmakta olan kuyruklu yıldız gerçeğine dikkat çekmek üzere “Yukarı bak” (Başkaldır da diyebiliriz) hareketi başlar. Yönetim ve iş dünyası ise buna karşı “Yukarı bakma/başkaldırma” kampanyası başlatır. Bütün ülke ve dünya bunun üzerine bir kutuplaşmaya girer (Son ABD seçimlerindeki kutuplaşmaya da atıf olduğunu düşünebiliriz). Yani toplum ikiye bölünmüştür, kötülere ve iyilere inananlar olarak. Böylece senaryo yazarları yıllardır medya ve siyaset dünyasının işlediği bir klişeyi bir kez daha önümüze koyar ve toplumun, sınıf eşitsizliği nedeniyle değil de kimlik-inanç-siyasi taraftarlık üzerinden ayrıştığına inanmamızı ister.

HALKI SUÇLAYAN HALKTAN UMUDU KESER

Bir başka itiraz edeceğimiz konu da, dönüp dolaşıp faturanın halka kesilmesi; halkın cahilliği, boyun eğişi, “iyi siyasetçilere”, “iyi iş adamlarına” vb. inanmamaları sonucu felakete sürüklendikleri mesajı. Sistem yerine onun kurbanı olan yığınları suçlamak, senaryoyu yazanları ister istemez karamsar bir finale götürüyor. Ve filmin kahramanları bilim insanları da sonuçta tanrıya dua ederek dine sarılmaktan başka çaresi kalmayan kurbanlara dönüşüyorlar.

Filmin sonunda, senaryoyu yazanların sunduğu sürpiz de dikkat çekici. Dünyayı felakete sürükleyen kötü siyasetçi, sermayedar vb. elitlerden oluşan grup, bir uzay gemisine binip, göktaşının biraz sonra çarpıp yok edeceği dünyadan kaçmayı başarıyorlar ve cennet gibi bir gezegene iniş yapıyorlar.

Ama gelin görün ki yazarların ilahi adaleti devreye giriyor ve bu gezegende lamayı andıran hayvanlara yem olarak hak ettikleri cezayı buluyorlar. Yani yazarlar, muzip bir finalle suçluları cezalandırmak istiyorlar ama kötülerin bu dünyada değil, ‚öteki dünyada‘ yenilebileceği mesajı vererek bir başka umutsuzluğu işlemiş oluyorlar.

Close