Written by 16:11 HABERLER

Büyük depreme karşı büyük dayanışma

YÜCEL ÖZDEMiR

6 Şubat sabahı gerçekleşen Maraş merkezli, bugünkü verilerle Türkiye ve Suriye sahasında 15 bine yakın inanın canına mal olan, on binlercesini yaralayan, yüz binlercesini yerinden yurdundan eden büyük deprem nedeniyle dünya çapında gerçekleşen kampanyalar, bunca bölme, parçalama, düşmanlaştırma politikalarına rağmen dayanışmanın ne denli büyük olduğunu gözler önüne serdi. Hatay’da 37 saat sonra altı yaşındaki kızın 28 yıl önce Yunanistan’daki depremde 44 saat kalan Yunan İtfaiye Eri Konstantios Nikas tarafından çıkarılması bunun sadece sembolik ifadesi.

Dünyanın dört bir yanından değişik yardım örgütleri, devletler, sıradan vatandaşlar tarafından başlatılan dayanışma seferberliği, kaybedilen canları elbette geri getirmeyecek, ancak acıların az da olsa dinmesine yol açabilir.

Özellikle uzak coğrafyalardaki insanların elinden maddi ve manevi yardımdan başka bir şey gelmiyor ne yazık ki… Büyük felaketler karşısında insanlığın girişmiş olduğu büyük seferberlik, bunca karanlık, olumsuz koşullarda hepimiz için en büyük umut. Benzer bir seferberlik 1999 depremi sonrasında da görülmüştü.

Almanya’da neredeyse her kesimden yoğun bir dayanışma kampanyası sürüyor. Toplanan ve tırlarla yola çıkarılan giyeceklerin, battaniyelerin, çadırların ve maddi yardımların zamanında ihtiyaç sahiplerine ulaşması ise en büyük dilek.

Yardımın yerine ulaşması için ilan edilen kurumlara güvensizlik, koordinasyonda yaşanan kaos yaraların kısa zamanda sarılmasına engel olabileceği endişesi hakim. Çünkü, büyükelçilikler ve konsoloslukların ilan ettiği ihtiyaç listesine göre doldurulan tırların gümrük kapılarında bekletildiği, belirlenen hedeflere varmadıklarına dair basına düşen haberler var.

Büyük felakete karşı başlayan büyük seferberliğin elbette belli merkez ya da merkezler tarafından koordine edilmesi geliyor. Hem de hızlı ve bürokratik engeller çıkarılmadan…

Böylesine büyük felaketlerden çıkarılacak dersler bir daha aynı acıların yaşanmamasının temel güvencesi. Ne yazık ki, Türkiye bu konuda parlak bir karneye sahip değil. Büyük deprem fay hatları üzerinde olan Türkiye coğrafyasında geçmişten bugüne pek çok deprem yaşandı. 17 Ağustos 1999’daki büyük deprem aynı zamanda benzer büyük bir depremin olması durumunda can kayıplarının azaltılması için pek çok tecrübe ve bilgi biriktirdi. 6 Şubat’tan bugüne yaşananlar hem deprem öncesine hem de sonrasında ciddi dersler çıkarılmadığını fazla söze gerek bırakmayacak şekilde gösteriyor.

Bugün ortaya çıkan destek ve dayanışma da doğru bir şekilde kullanılmayıp, yaralar kısa sürede sarılmadığı ve en önemlisi de bir kez daha benzer büyük felaketlerin olmasının önüne geçilmediği takdirde bu sefer de ders çıkarılmayacağı bugünden söylenebilir.

Sadece Türkiye’deki deprem uzmanlarının değil, yurt dışındaki uzmanların da son yıllarda yüksek sesle uyarılar yaptığı bugünkü deprem konusunda hiçbir önlem alınmadan, felaketin beklenmesi de bunun işareti olarak görülebilir.

“Aktion Deutschland Hilft” adlı yardım örgütü tarafından yayımlanan listeye göre son yüzyılda en büyük depremler Amerika ve Asya kıtalarında meydana gelmiş. En şiddetli deprem, 9.5 ile 1960’ta Şili’de kaydedilmiş. En fazla can kaybı ise 2004’te Endonezya’da 9.1 büyüklüğünde olmuş ve 228 bin insanın canına mal olmuş.

Çağımızda depremde büyük can kayıplarının kader değil, yönetenlerin insan hayatına değer vermemesinden kaynaklandığı ise artık sabit. İki gün önce Süddeutsche Zeitung’da Gerhard Matzing imzasıyla yayımlanan “İnsan Hayatıyla Ödenen Bedel” başlıklı yazıda, 1300 yıldır depremden ötürü can kaybının yaşanmadığı Bavyera eyaletinde risk analizleri yapan İnşaat Mühendisi Norbert Gebbeken’in şu görüşünü aktarıyor: “Depremler engellenemez, ancak verdiği zararları azaltılabilir. Burada asıl belirleyici olan ise yapılardır. Depremde insanların çoğu toprağın sarsından değil, yıkılan yapılar tarafından öldürülür. Bu nedenle mimarlık bir ölüm kalım meselesidir” diyor.

Dünya nüfusunun yüzde 10’u fay hatları üzerinde yaşıyor. Bu nüfusun tümünü başka bir yere taşımak mümkün olmadığına göre, buna uygun bir yapılaşma, depremle en etkili mücadele yöntemi. Yüksek şiddetli depremlerin olduğu Japonya’nın, belirlenen imar şartlarıyla bu konuda başarılı olduğu ifade ediliyor. İnşaat Mühendisi Gebbeken, Türkiye ve Suriye’deki can kaybının neden bu kadar yüksek olduğunu ise şu şekilde özetliyor: “Fotoğrafları gördüğümde öfkeleniyorum. İnsanlar yüzyıllardır kendilerini depreme karşı yapısal olarak nasıl koruyacaklarını biliyorlar, bu sır değil. Ölenler depremin değil, yoksulluğun ve yolsuzluğun kurbanı.” (Süddeutsche, 08.02.2023)

Bilimsel açıdan durum bu kadar açık ve net.

Can kaybı arttıkça, “yoksulluk ve yolsuzluğun” da tahmin edilenden büyük olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle benzer acıların bir kez daha yaşanmamasının yolu temelden bir zihniyet değişikliğine gitmek gerekiyor. Aksi takdirde halkın acıları kendilerine sermaye yapmak isteyenler pusuda bekliyor.

Close