Written by 13:00 HABERLER

Buluttaki yağmur, kapitalizmdeki savaş, Avrupa’daki silahlanma

YÜCEL ÖZDEMİR

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başı arasında yaşayan, 31 Temmuz 1914’te bir milliyetçi tarafından katledilen Fransız sosyalist, gazeteci, siyasetçi Jean Jaures’in “Kapitalizm, bulutun yağmuru taşıdığı gibi, savaşı içinde taşır” sözü hem geçmişe hem de günümüze dair çok şeyi özetliyor.
20. yüzyılın başında gelişen modern silahlar ve hızlanan silahlanma daha Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına yıllar kala savaşın geleceğini haber veriyordu. Dönemin Alman, Fransız, Rus komünistleri hep gelişen kapitalizme bağlı olarak artan emperyalist rekabete ve ona bağlı gelişen silahlanmaya bakarak kapitalizmde savaşın kaçınılmaz olduğuna işaret ettiler ve halkları uyardılar.
Yıllar öncesinden uyarısı yapılan “büyük savaş”, Jaures’in öldürüldüğü yıl başladı ve dört yıl sürdü. Milyonlarca insan hayatını kaybetti ya da yerinden yurdundan edildi. Savaştan sonra da emperyalist rekabet sürdü ve silah sanayisi baş döndürücü bir şekilde gelişmeye ve büyümeye devam etti. Bu süreç yaklaşık 20 yıl sürdü ve 1939’de “ikinci büyük” savaşın başlamasına neden oldu. İnsanlık tarihi açısından çok kısa sayılabilecek bir aralıkta iki büyük savaşın yaşanması, tam da emperyalist rekabetin sertleşmesi, kapitalizmin gelişimi, silah endüstrisinin büyümesiyle bağlantılı. Hammadde kaynakları ve yeni pazarlara hakim olmak için “zor”un yani, üretilen silahların kullanılması gerekiyordu.
Öncekiyle kıyaslandığında “ikinci büyük” savaşın üzerinden tam 80 yıl geçtiği halde henüz yeni bir “büyük savaş” başladığından kesin olarak söz edilmiyor. Aslında emperyalist cepheleşme, silah üretim ve satışındaki rekor artış, bölgesel düzeyde yaşanan kanlı vekalet savaşların tümü bir yönüyle “büyük savaş” ön yaşamasından geçtiğimizi gösteriyor.
Ve bu ön aşama, Ukrayna, Gazze ve İran’daki gelişmelerde de görülebileceği gibi, daha kanlı hale gelerek devam ediyor. Daha acımasız aşamalar adeta kaçınılmaz görünüyor. Bunun en önemli belirtisi ise silah sanayinin adeta “altın çağı”nı yaşaması.
Ukrayna savaşıyla birlikte, silahlanma ve askeri harcamalar rekor düzeyde hızlanarak arttı. Özellikle Avrupa’da. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından dünyadaki silahlanmaya dair yayımlanan verilere göre, 2024’te dünya çapındaki askeri harcamalar toplamda 2 trilyon 718 milyar dolara ulaştı. Bu tüm zamanların en yüksek askeri harcaması demek. 2024’te bir önceki yıla göre askeri harcamaların yüzde 9.4 artması, emperyalist ülkelerin silahlanmaya ve silahlandırmaya devam ettiğini gösteriyor. Artış oranı Avrupa ülkelerinde aynı yıl yüzde 17 olarak saptandı. Bu da Avrupa’nın ortalamanın iki kat daha fazla silahlandığını gösteriyor. Avrupa ülkelerindeki arasındaki rekabet ve Rusya tehdidi bunun başlıca nedeni.

ÜLKELERİN SİLAH YARIŞI
Avrupa’da koşar adım seyreden silahlanma yarışı bu denli hızlı bir düzeyde devam ederken ülkeler arasında da farklılıklar arz ediyor. Ukrayna savaşıyla birlikte silahlanmaya en fazla bütçe ayıran ülke ekonomik olarak kıtanın en büyük ülkesi olan Almanya oldu. Askeri güçle ekonomik güç arasındaki farkı kapatma adına başlayan sürecin hedefini yeni Başbakan Friedrich Merz, “Avrupa’nın en büyük askeri gücü olma” olarak ilan etti. Ukrayna savaşının başlamasından üç gün sonra kurulan 100 milyar euroluk özel fon gerçekten de bir “milat” (Zeitenwende) oldu. Federal İstatistik Dairesinin verilerine göre Ukrayna savaşının başladığı 2022’de yaklaşık 50 milyar euroyu “savunma bütçesi”ne ayran Almanya, 2024’ün sonunda bunu 90 milyar euroya çıkardı. Böylece dünya çapında en fazla askeri harcama yapan dördüncü ülke haline geldi. Almanya, ayrıca mart ayında Anayasa’da yaptığı değişiklikle askeri harcamalarda üst sınırı kaldırdı. Askeri harcamaların sadece yüzde 1’i bütçede açık olarak görünecek.
NATO’nun belirlediği yüzde 2 kriterini şartını hızla yerine getiren ülke oldu. Kurulan yeni hükümet, bu oranı yüzde 5’e çıkarmaya hazır olduğunun mesajını verdi. Almanya kısa bir süre önce İkinci Dünya Savaşından sonra ilk kez bir ülkede (Litvanya) 5 bin asker kapasiteli kalıcı bir üs kurdu. Orduya ayrılan devasa bütçe, Almanya’nın askeri olarak kıta Avrupasının en büyük gücü olmaya aday olduğunu gösterdi.
Almanya ile aynı zamanda AB içinde liderlik mücadelesi yürüten Fransa’daki askeri bütçe artış da dikkat çekici. 2022’de yaklaşık 53 milyar euro (yüzde 2) olarak görülen bütçe 2024’ün sununda 65 milyar euro oldu. Fransız Sayıştay’a göre 3 trilyon 300 milyar euro bütçe açığı olan Fransa, Yunanistan ve İtalya’dan sonra Euro bölgesindeki en borçlu ülkeler listesinde üçüncü sırada yer alıyor. Buna rağmen askeri harcamalar azalmak yerine artıyor.
Hızla silahlanmaya devam eden bir diğer Avrupa ülkesi ise Ukrayna ile sınırı olan Polonya. 2024’te bir önceki yıla göre askeri harcamaları yüzde 31 artırarak 38 milyar dolara çıkardı. Böylece askeri harcamaların bütçedeki payı yüzde 4.2’ye çıktı.
İngiltere ise askeri harcamalarını yüzde 2.8 artırarak 81.8 milyar dolara çıkardı ve dünyanın en büyük altıncı askeri harcama yapan ülkesi oldu. Başbakan Keir Starmer 2027 yılına kadar savunma bütçesinin gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2,5’ine, 2030’a kadar yüzde 3’e çıkaracağını ilan etti. 16 milyar euroluk ek bütçenin büyük ölçüde uluslararası kalkınma yardımlarından olacağı da açıklandı.
Geçen yıl NATO üyesi olan İsveç de, askeri harcamalarını 2024’te yüzde 34 artırarak 12 milyar dolara çıkardı. Böylece NATO’ya katıldığı ilk yılda, harcamalar GSYİH’nin yüzde 2’sine ulaştı.
Tek tek ülkelerin yanı sıra AB de, üye ülkeleri silahlandırmak için kesenin ağzını açmış durumda. AB, 6 Mart’ta üye ülkelerin savunma harcamalarını desteklemek üzere 150 milyar euroluk kredi sağlayacak. Hem de AB’nin kurucu anlaşması savunma ve ordu ile ilgili herhangi bir harcama yapılmasını açıkça yasakladığı halde. Ayrıca ülkeler toplamda 650 milyar euro daha harcama yapacaklar ve bu miktar bütçe açığı olarak kaydedilmeyecek. Böylece toplamda ilan edilen bütçe 800 milyar euro oldu.

NATO’NUN SİLAHLANMA DAYATMASI YÜZDE 5’E ÇIKACAK
Genel olarak NATO, özel olarak da Avrupa ülkelerinde Ukrayna savaşıyla hızlanan silahlanma 24-25 Haziran’da Lahey’de yapılacak NATO Zirvesinde yeni bir aşamaya ulaşacak. ABD’nin dayatmasıyla üye ülkelerin gayri safi milli hasılalarının yüzde 5’ini askeri harcamalara ayrılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Daha önce bu oran yüzde 2 idi. İlk olarak 2002’de gündeme getirilen yüzde 2 şartı ilk olarak 2014’te Galler’de yapılan NATO Zirvesinde karar altına alınmıştı. Gelinen aşamada neredeyse bütün üye ülkeler yüzde 2 şartını yerine getiriyor. Barış hareketleri ise yıllardır askeri harcamalara ayrılan bütçelerin azaltılmasını, eğitime, sağlığa, sosyal alanlara bütçe ayrılmasını talep ediyor. Ancak, özellikle “Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı” veya Trump’ın güvenilir olmayan politikaları yüzünden Avrupanin yalnız kalabileceği vb. propagandaları, insanlarda güvenlik ve savunma harcamalarını meşru görme konusunda şimdilik etkili olabiliyor.

SİLAHLANMA BÜTÇESİ-SİLAHLANMA-SAVAŞ DENKLEMİ
İzlenen politikalar, alınan kararlar, ayrılan devasa bütçeler “bulutta epey yağmurun biriktiğini” gösteriyor. Metafordaki “bulut” giderek yağmuru tutamaz hale geliyor. Çünkü hegemonya ve yeniden paylaşım için süren rekabet rutin bir yarışmadan çıkıp daha sert çatışmalarla çözümlenebilecek bir evreye girmiş durumda.
Nitekim aşırı silahlanma ve silah üretimiyle savaşlar arasında doğrudan bir ilişki var. Dünya genelinde savaşların sayısı tüm zamanların en yüksek seviyesinde ve bu savaşlarda ölen insanların sayısı 30 yıldır olmadığı kadar yüksek. Bir tahmine göre, dünyadaki her altı kişiden biri şu anda aktif bir savaş bölgesinde yaşıyor.
Tesadüf mü? Elbette değil. Çünkü askeri harcamalar durup dururken artmıyor ve üretilen silahlar rakiplerini tehdit ve caydırma işlevine sahip dep değil. Bu nedenle, savaşa karşı çıkmak aynı zamanda askeri bütçelerin artırılmasına, silah üretimine ve satışına çıkmayı da gerektiriyor. İnsanlığın bir kez daha büyük savaş tehlikeyle karşı karşıya olduğu görülebiliyor. Bunu fark edip her düzeyde mücadele etmek ise tek çıkış yolu olarak görünüyor. Çünkü tarihi tecrübenin kanıtladığı gibi, silahlanma demek, emekçiler için daha az ekmek, daha az özgürlük ve daha az adalet anlamına geliyor.

Close