İki Almanya’nın birleşmesinin 30. yılı bir hafta sürecek resmi törenlerle kutlanıyor. Televizyon ve gazetelerdeki haberlere bakarsanız Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) iyi olan bir şey bile yok . Halbuki pek çok açıdan DDR’de bugünkü Almanya’dan çok daha olumlu gelişmelerin olduğu da bir gerçek.
Bu yıl yayınlanan „Doğulu, sesleri duyulmayan kadınların iki sistemdeki yaşam izleri“ kitabında 37 kadın taraf tutmadan, karalamadan, aklamadan yaşamlarını anlatıyor.
„Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) kadın hareketi yoktu. Bunun Batı’yı ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorduk. Biz zaten eşittik.“ 100 yaşındaki Johanna, „Doğulu, sesleri duyulmayan kadınların iki sistemdeki yaşam izleri“ kitabındaki yaşam öyküsünü böyle bitiriyor. – Kitapta 37 doğulu kadına bağlı olarak birleşme öncesi ve sonrası kadın yaşamı anlatılıyor. DDR’de önemli görevler almış beş kadın dışında adları açıklanmıyor, anonim kalıyorlar. Batı Almanya resmi anlatımında Doğu’daki kadın erkek eşitliği yasalarla düzenlenmiş ama hayata geçirilmeyen bir olgu olarak yansıtılıyor. Kitaptaki kimi kadın hareketinden habersiz ve harekete duyarsız, kimi kadın hakları konusunda bilinçli tanıklar ise; DDR’de patriyarkanın kaldırılmadığını ama yine de Batı kadınlarına göre ileride olduklarını söylüyorlar.
Görüşülen kadınların çoğu 20 yıl boyunca Doğu Almanya Cumhuriyeti ve Batı Almanya’da çalışmış, kazanç getiren istihdamlarından gurur duyan ve bu anlamda kendilerini Batılı kadınlardan farklı bulan kadınlar. Yaşamları boyunca çalıştılar ve ekonomik olarak erkeklerden bağımsız oldular. Batı Almanya’da, kadınlar meslek eğitimi alıyorlar ama çocukları büyüyünceye kadar evde kalıp bakımlarını üstleniyorlar, daha sonra da ‚ailenin gelirine ek gelir sağlamak için‘ çalışıyorlardı. Bu üç aşamalı model bugün Batı Alman kadınlarının düşük emekli maaşlarına yansıyor.
Kadınların çalışabilmeleri için çocuk bakımının garanti edilmesi gerekiyordu. Kitaptaki birçok kadın tarafından DDR’de kreş ve anaokulu garantisinin olması büyük kazanım olarak değerlendiriliyor. Örneğin üniversite öğrencisi Annelie çocuğunu dokuz haftadan itibaren kreşe gönderdi. Diplomasını aldıktan sonra çalışmaya başladı, eşi de çalışıyordu. Ev işlerinde eşinin yardımcı olduğunu sürekli vurguluyor, yardımcı olmak sözünü kullanıyor..İki Almanya’nın birleşmesinden sonra, o işine devam etti ama eşi Münih’te iş bulabildi. Münih’e taşındılar ve kreş ya da anaokulunda yer bulmanın, DDR’de olduğu gibi normal olmadığını fark ettiler. Çalışma dairesine işsiz olarak başvuru yapmak istediğinde aldığı cevap, çocukları küçük olduğundan onların bakımından sorumlu olduğu, işsiz sayılamayacağı şeklindeydi.
Ancak, kadınlar açısından DDR’in Batı Almanya’ya göre tek avantajı çocuk bakımı değildi. Batı Almanya’da Anayasa’da kadın erkek eşitliğinin garantisinden söz edilse de kadınlar yasal olarak 1962 yılına kadar eşlerinden izinsiz banka hesabı açamıyorlardı, 1977’ye kadar da eşlerinin izni olmadan çalışmaları yasaktı. Evli kadınlar 1969’dan itibaren ticari iş yapma hakkına sahip oldular. Batı Alman medeni hukukunun bu ayrımcı maddeleri DDR’de yoktu. Ek olarak, 9 Mart 1972’de „hamileliğin sonlandırılması yasası“ kabul edildi. Buna göre, kadınlar on iki hafta içinde hamileliğin sonlandırılması konusunda karar hakkına sahip oldular. Batı’da ise kürtaj hala, 2019’da, ceza yasası kapsamında değerlendiriliyor.
Bununla birlikte, toplumsal eşitlik sağlanamadı. Kadınlar daha az kazandılar ve üst yönetim kademelerinde nadiren temsil edildiler. Berlin ampul fabrikasında gençlik temsilcisi olarak görev yapan Helga Hörz, fabrikada çoğunlukla kadınlar çalışmasına rağmen yönetim mevkilerinin erkekler tarafından üstlenilmiş olduğunu belirtiyor. Bu gözlemine dayalı olarak 1976’dan 1990’a kadar Birleşmiş Milletler Kadın Hakları Komisyonu’nda DDR’i temsil eden Hörz, birçok kadının evdeki bakım işlerini de üstlenmek zorunda olduğundan yöneticilik yapmadığını, parti içinde aktif çalışmadığını belirtiyor.
Monika, en büyük engellerin özel yaşamda ortaya çıktığına dikkat çekiyor. „Erkekler eski ayrıcalıklarından vazgeçmeye yanaşmadılar, kadınlar, dışarıda çalışmalarının yanında ev işleri ve çocuk bakımını (her ne kadar iş süresince kreşte olsalar da) üstlendiler.“ DDR pazar araştırma enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 1970’li yıllarda ev işi ve çocuk bakımının yüzde 78’i kadınlar tarafından yapılmaktaydı. Kitaptaki tanıklardan Sieglinde; “Annem her zaman eğer bir kadın ‚ev işlerinde kocama yardım ediyorum‘ demeye başlamışsa eşitlik sağlanmış demektir der” diyor. 37 kadının vardığı sonuç; „DDR’de de bu yoktu ama kadınla erkek arasındaki hiyerarşi daha azdı.“ şeklinde.
Derleyen: Semra Çelik