SERDAR DERVENTLİ
IG Metall ve IG BCE sendikaları 29 Ekim günü, “Dönüşüm adil düzenlensin” (“Wandel fair gestalten”) sloganı altında “dönüşüm eylem günü” (“Aktionstag Transformation”) düzenlediler. Yapılan değişik etkinliklerde sendikacıların yanı sıra CDU ve SPD’li politikacıların da konuşmacı olarak katıldıkları “eylemlere” sermaye örgütleri de destek verdiler. Tabi bu durumda “kim, kimden ne istiyor” sorusu gündeme gelse de gerçekte “ötekilere karşı milli cephe” kurulduğu görülüyor. Çelik baronlarının eylemlere destek vermesi bunu doğruluyor.
Eylemlerin yapılmasına kısa bir süre kalıncaya kadar kamuoyunda IG Metall’in geçmiş yıllarda da yaptığı ve TİS dönemlerinde gündeme getirdiği “dönüşüm bizsiz olmaz” başlıklı bir eylem yapılacağı ve bu süreçte sendikalara daha fazla “ortak karar verme hakkı” (“Mitbesstimmunsrecht”) verilmesi talep edileceği düşünülüyordu. Böyle düşünmemek elde değildi. Sendikanın bütün yayınlarında farklı bir şey yoktu.
Eylemlere katılım için bazı bölgelerde işyeri temsilcilikleri işletmelerden izin alırken birçok yerde molalar, vardiyası olmayanlar ve işten muaf tutulan temsilciler eylemlere katıldı. Gazetemize açıklama yapan bir IG Metall sözcüsü, “TİS dönemi olmadığı için üyelerimizi uyarı grevine çağırmadık, katılım gönüllü. İsteyen paralı veya parasız izin alıyor, bazıları ise vardiyası uygun olduğu için eyleme katılacak” dedi.
AB ÇAPINDA EYLEM HAFTASI?
IG BCE’nin de eylemlere çağrı yapmasıyla işin ne boyutta olduğu anlaşıldı. IG BCE çağrısından anlaşılan; Avrupa sanayi sendikalarının çatı örgütü olan IndustriAll Europe, 28 Ekim – 10 Kasım tarihleri arasında “Adil Yapısal Değişim için Avrupa Eylemi” düzenlemiş ve Almanya’da IG BCE’nin ‘yanı sıra’ birliğe üye olan IG Metall sendikası da eylemlere katılıyormuş.
Eylemlerden sonra IG Metall de internet sayfasında IndustriAll Europe’nın eylem haftasına atıfta bulunarak yapılanın Avrupa çapında ortak bir eylem olduğuna işaret ederken IG BCE’den tek kelime etmemesi dikkat çekti. IG BCE ise, IG Metall ile birkaç yerde ortak eylem yapıldığını belirtiyordu. Her iki sendikanın da Avrupa çapında hangi eylemlerin yapıldığına dair hiçbir bilgi vermemeleri dikkat çekiyordu.
IG BCE, HERKESİ AKLI SELİM OLMAYA ÇAĞIRIYOR
IG BCE birkaç yerde miting düzenlerken (iki yerde IG Metall ile ortak ve üç yerde tek başına) 20’e yakın bölgede ise açık hava toplantısı, panel ve sempozyum düzenledi. Söz konusu etkinliklerde çevre sorunu (kimya ve ilaç), iklimin ısınması (kömür santralleri ve madenler) gibi konularda uzmanlar, değişik düzeylerde politikacılar ve tabi ki sendikacılar birlikte tartıştılar. Yazılı basına yansıyan ve internete ‘düşen’ etkinlik filmlerine bakıldığında tarafların ‘tartışmadan’ çok birbirlerini destekleyen konuşmalar yaptıkları görülmekte.
Tek elden hazırlanmış konuşma metinlerinde göreve gelecek yeni hükümetin “baskı altında kalıp panik içinde aksiyonizme düşmemesini” umduklarını bildiren IG BCE, “tüm tarafların aklı selim sahibi” olmalarını istiyor. “Zaten bazı dönüşümlerin hemen olması mümkün değil. Çelik üretiminde hidrojen kullanılması isteniyor, ama o kadar hidrojen nasıl üretilecek kimse bilmiyor” gibi sözlerle özellikle iklimin korunması için sokaklara çıkan gençler diskalifiye edilmeye çalışılıyor. “Teknolojik ve çevre sağlığı açısından dönüşümden yanayız – burada kimse buna karşı çıkmıyor, çıkamaz da, ama atılacak adımlar iyi seçilmeli ve adil olmalı, üretim merkezleri korunmalı.” (M. Vassiliadis, IG BCE’nin Ludwigshafen’deki merkezi mitingdeki konuşmasından)
IG METALL ALANLARA HAKİM
Eylem gününe bir gün kala 28 ekim günü Augsburg ve Salzgitter’de kitlesel eylemlerle başlayan IG Metall sendikası binlerce metal işçisini alanlara çıkardı. Baden-Württemberg’de 10 bin işçinin katıldığı merkezi eylem Stuttgart’ta yapılırken Bavyera’da 40 eyleme 13 bin işçinin katıldığı bildirildi. Duisburg’da düzenlenen NRW’nin merkezi eylemine 6 bin emekçi katılırken eyalet genelinde katılım toplam 9 bin oldu. (Eylemler hakkında geniş bilgi gazetemiz sayfalarından ve sendikanın eyalet internet sayfalarından edinilebilir)
IG Metall’in birkaç gösterisi haricinde neredeyse her yerde CDU, SPD, FDP, Yeşiller ve Sol Parti’den konuşmacılar da katıldı.
IG Metall’in merkezi mitingi Berlin’de düzenlendi. Bu mitinge IG Metall Genel Başkanı Jörg Hofmann ana konuşmacıyken, SPD Başkanı Norbert Walter-Borjans, Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil (SPD), Yeşiller Genel Sekreteri Michael Kellner, FDP Başkanvekili Johannes Vogel, CDU Miilletvekili Thomas Heilmann, ve Sol Parti Fraksiyon Başkanı Amira Mohamed Ali konuşmacı olarak davet edildi.
Duisburg’daki mitinge NRW’nin Laschet’in yerine eyalet başbakanlığına getirilen Hendrik Wüst (CDU) ve Çalışma Bakanı Josef Laumann (CDU) katıldı.
KİM, KİMDEN NE İSTİYOR?
Somut işten atmaların gündemde olduğu yerlerdeki (Augsburg, Nürnberg, Stuttgart, Frankfurt ve Hamburg) eylemler dışında ister IG BCE ister IG Metall’in eylemleri olsun “kim, kimden ne istiyor” pek net değildi. Örneğin Sazgitter’de Aşağı Saksonya Başbakanı Stephan Weil (SPD), “kamu yatırımları gerçekleştirilmeli”, “alt yapı zaman geçirmeden düzenlenmeli” ve “sosyal adalet sağlanmalı” derken bunları kimden talep ediyordu? Veya Duisburg’da konuşan ‘çiçeği burnunda’ başbakan Hendrik Wüst (CDU), göreve geldikten sonra kamuoyuna ilk açık konuşmasını çelik devi ThyssenKrupp’un en büyük fabrikasının önünde, “NRW’yi Duisburg’u çeliksiz düşünemiyorum. Sadece burasının değil bütün Almanya’nın çelik üretim merkezlerinin korunması gerekli. Almanya’da rekabetçi bir şekilde çelik üretmeye devam edebilmemiz için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” demesini ve yanındaki sendikacıların bunu alkışlamasını nasıl yorumlamalı?
Çelik sektöründeki şirketlerin örgütlü olduğu Çelik Üreticileri Birliği Başkanı Hans Jürgen Kerkhoff’un, “yeni federal hükümetin çelik endüstrisinin dönüşümünü ilk 100 günlük çalışmalarının odak noktası haline getirmesi” gerektiğini söylemesi ve “Çelik işçilerinin, IG Metall eylem gününün bir parçası olarak bunu vurgulamaları iyi ve doğru” (Bkz.: faz.net, 29 Ekim) demesi aslında işin nereye gittiğini gösteriyor.
REKABET GÜCÜ İÇİN MİLLİ CEPHE
İlk bakışta kullandığımız ara başlığın “abartılı” olduğu düşünülebilir. Ne var ki eylem gününde her iki sendikanın da ileri sürdüğü taleplere (kutulara bkz.) bakıldığında işçi ve emekçilerin kaderlerinin(!) sermayenin kaderine bağlandığı görülüyor. Veya bir başka deyişle “hepimiz aynı gemideyiz” teranesi güçlü bir şekilde dillendiriliyor.
Çelik baronlarının eylemlere açıktan destek vermeleri, kimya ve otomobil lobisinin hiçbir yerde işçileri eyleme katılmamaları için engellemedikleri için bunları söylemiyoruz. Daha birkaç sene önce BDA ve BDI emeklilik reformuna karşı hafta içi eylem çağrısı yapan IG Metall ve Ver.di sendikalarını, “politik grev yaptıkları” gerekçesiyle dava açmayla tehdit ediyorlardı. Ama bugün BDA, BDI ve diğer sermaye örgütleri sendikalarla ortak açıklamalar (IG Metall ve BDI ortak açıklamasında 860 milyar Euro kamu yatırımı talep ediliyor!) yapıp yeni hükümete taleplerini sıralıyorlar. Yapılan açıklamalarda “Almanya’nın üretim merkezi olarak korunması için rekabet gücünün artırılması” gerektiğine vurgu yapılıyor ve bunun için gerekli kamu yatırımları talep ediliyor.
Sendika yönetimleri bununla kalmıyor sermaye örgütleriyle birlikte “endüstriyel konseptler” hazırlayıp eyalet ve federal hükümetlere sunuyorlar. Bunun en son örneği Mecklenburg-Vorpommern’da yaşandı. Sol Parti/SPD koalisyonu anlaşma taslağını “memnuniyetle karşıladıklarını” söyleyen IG Metall Küste Bölge başkanı Daniel Friedrich, “Sendikalar ve işveren birlikleriyle, birlikte geliştirilen endüstriyel konsept bunun için iyi bir temel oluşturuyor. IG Metall, son yasama döneminde kurulan gelecek ittifakında çalışmaya devam etmekten mutluluk duyacaktır.”
Sermaye örgütleri ve Sol Parti dahil olmak üzere bütün partilerin ortak çalışmasını hedefleyen, sınıf çelişkileri yerine uluslararası rekabette ortaya çıkan çelişkileri temel alan ve merkezine “rekabet gücünü artırma yoluyla üretim merkezinin korunması” politikasını alan bir sendikal bürokrasisi ile karşı karşıyayız.
GELECEĞİMİZ İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE!
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu DİDF’in 29 Ekim eylem günüyle ilgili yayınladığı bildiri şu sözlerle son buluyordu: (…) Eğer işçi sınıfı olarak geleceğimiz için mücadele etmek istiyorsak öncelikle Almanya’da tüm işkollarındaki sendikalar, işçi ve emekçiler mücadeleyi ortak sürdürmelidir.
Diğer ülkelerdeki işçi ve emekçileri kendimize rakip olarak değil sınıf kardeşi olarak görmeliyiz. Kapitalistlerin ulusal ve uluslararası alandaki rekabetlerinin bir parçası olamayız. Biz işçilerin yapması gereken; ulusal ve uluslararası alanda, işçilerin birliği ve dayanışmasını büyütmektir!
IG Metall’in yeni hükümete talepleri:
• Çalışanlar için güvenlik ve iyi perspektif- dönüşümde işten çıkarma yok
• Bugünün sanayi sitelerinde, bugünün ve yarının işlerine yatırımlar
• Yurtdışına taşımak yerine mesleki kalifiyeyi artırma
• 500 milyar Euro tutarında kamu gelecek yatırımları
• Kamu yatırımlarının adil finansmanı
IG BCE’nin yeni hükümete talepleri:
• İyi endüstriyel işler için gelecek
• Çalışanlar için iyi ve adil iş ve yaşam fırsatları
• Anayi sitelerinin bakımı, genişletilmesi ve modernizasyonu
• Dönüşümle ilgili işten çıkarmaların önlenmesi
• Yapısal değişim için 450 milyar euroluk bir yatırım paketi
* Kısa adı “IndustriAll Europe” olan Avrupa Sanayi İşçileri Sendikası (“IndustriALL European Trade Union”), çatı örgütüne 38 ülkeden 197 örgüt üyedir ve 7 milyon civarında işçiyi temsil etmektedir. Örgütün başkanı ise Alman IG BCE’nin başkanı Michael Vassiliadis’tir. “IndustriAll Europe” ise “IndustriALL Global Union”na (“Küresel Sanayi İşçileri Sendikası”) bağlıdır. Burada ise 632 sendika toplam 50 milyon üyeyi temsil etmektedir. Küresel çatı örgütünün başkanı ise Alman IG Metall sendikasının Genel Başkanı Jörg Hofmann’dır.