Written by 14:05 POLITIKA

„Elveda neoliberalizm“

YÜCEL ÖZDEMİR

Doğu Bloku ve SSCB’nin yıkıldığı 1990’lı yılların başında piyasada en fazla dolaşan kavramlardan biri “Elveda proletarya” idi. Bu başlık altında yazılan kitaplar, yapılan uzun analizler ve verilen konferanslarda, işçi sınıfının tarihsel rolünün açılmamak üzere kapandığı ve dönüştürücü gücünü yitirdiği savunuluyordu. Eski solculardan sözde Marksistlere, burjuva liberallere kadar uzanan geniş yelpazede bilim insanları, aydınlar ve siyasetçiler, kapitalizmi, onun en acımasız ve çıplak hali olan neoliberalizmi öve öve bitiremiyordu. İşçi sınıfına, sosyalizm ve mücadeleyle elde ettiği ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik kazanımlardan vazgeçmesi, neoliberalizme teslim olması çağrıları yapılıyordu.

Devletin yargı ve güvenlik dışındaki bütün alanlardan çekilmesi, sosyal devletin tasfiye edilmesi ve piyasanın kendi kuralları içinde her şeyi düzenleyeceği üzerine yapılan propagandayla neoliberalizm el üstünde tutuluyordu. Hepsinin ortak dayanağı, neoliberalizmin temeli sayılan “Washington Konsensüsü” idi.

Bu anlayışın insanlığı büyük krizlere sürüklediğini söyleyenler “dogmatik/Ortodoks” diye damgalanarak marjinalize edildi, halen de devam ediyor. Aradan geçen yaklaşık 35 yıllık süre zarfında dünyanın, insanlığın, işçi sınıfının ve yoksulların durumu ortada. Sınıflar arası çelişkiler sürekli derinleşti; zenginler kazandıkça kazandı, milyarlarca insan açlık ve yoksulluk girdabına itildi. “Bitecek” denilen işçi sınıfı varlığını sürdürmeye devam ediyor ve neoliberalizmin mengenesinde ezildiği için, bu kez tepkisini sistem dışı görünen aşırı sağa destek vermekle gösteriyor. Neoliberalizmin gereği sosyal devletin tasfiyesi, Avrupa’dan başlayarak dünyanın pek çok yerinde işçi sınıfını aşırı sağın kucağına itti. Bu nedenle burjuva liberalleri şu sıralar her fırsatta “Alarm zillerinin çaldığını” söylüyor.

Aşırı sağ, ırkçılık ve faşizm bağlamında tehlikenin kapıya dayandığının farkında olan bir grup ekonomist, 29 Mayıs’ta “Berlin Deklarasyonu”nu kamuoyuna ilan etti. Deklarasyon, aşırı sağın yükselişinin baş sorumlusunun neoliberalizm olduğu ve bu politikadan dönülmesi çağrısı yapıyor. “Forum New Economy” tarafından organize edilen “Berlin Deklarasyonu”nun ilk 70 imzacısı arasında Thomas Piketty, Mariana Mazzucato, Dani Rodrik, Barry Eichengreen, Jean Pisani-Ferry, Nobel ödüllü Angus Deaton, IMF’nin Eski Baş Ekonomisti Olivier Blanchard, Alman Sanayiciler Birliğinden Stromy-Annika Mildner ve Bertelsmann Vakfından Daniela Schwarzer gibi tanınmış isimler yer alıyor.

İnternet üzerinden de imzaya açılan deklarasyonu 26 Temmuz itibarıyla çoğunluğu dünyanın elit üniversitelerinde ekonomi alanında çalışan bilim insanı olmak üzere 444 kişi imzaladı. İmzacıların çoğu muhtemelen daha önce küreselleşme ve neoliberalizm övgüsü yapmış, içinde bulunduğumuz kapitalist düzeni kutsamıştı. Ancak özellikle Fransa’dan başlayarak Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ve ABD’de yükselen aşırı sağın pek çok açıdan tehdit oluşturduğunu fark ettikleri için şimdi kendilerince soruna köklü çözüm önerilerinde bulunuyorlar. Aşırı sağın yükselişinin temel nedeninin ekonomi politikaları olduğunun bilincindeler. Bu nedenle, aşırı sağın geriletilmesinin yolunun, işçi sınıfı ve emekçiler arasında baş gösteren gelecek korkusu ve endişesinin giderilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Temel tezlerin dokuz madde halinde sıralandığı deklarasyonun girişinde şöyle deniliyor: “Günümüzde liberal demokrasiler, yurttaşların çoğunluğuna hizmet ve geleceğimizi tehdit eden birçok krizi çözme becerisi gösteremediği için, bir güvensizlik ve endişe dalgasıyla karşı karşıya. Bu durum bizi, iklim değişikliğinden sürdürülemez eşitsizliklere ve büyük küresel çatışmalara kadar uzanan gerçek tehlikeleri ele almadan, insanların öfkesini istismar eden tehlikeli bir popülist siyasete sürüklemekle tehdit ediyor. İnsanlığa ve gezegene ciddi zararlar verilmesini önlemek için, insanların hoşnutsuzluğunun temel nedenlerini acilen ele almamız gerekiyor.”

Küreselleşmenin doğru yönetilmediği, piyasanın düzenleyiciliğine aşırı güvenildiği ve hükümetlerin yaptırım politikalarının krizleri yönetemediği belirtilirken, gelinen aşama şu şekilde tarif ediliyor: “Yaşananlar karşısında bir şeyler değiştirememenin güçsüzlük duygusu, küreselleşme ve teknolojik değişim şoklarıyla tetiklendi ve şimdi de iklim değişikliği, yapay zeka ve enflasyon şokuyla pekiştiriliyor.”

Çözüm olarak sıralanan dokuz maddelik planın başına “Önceliğin ekonomik verimliliğe değil, refaha, güvenli ve kaliteli işyerleri yaratmaya odaklanması” konuluyor. “Sağlıklı küreselleşme” de maddeler arasında yer alırken, en sona “Piyasalar tek başına ne iklim değişikliğini durdurabilir ne de daha adil bir refah dağılımına yol açabilir” maddesi eklenmiş. Yani, neoliberalizmde çokça övülen piyasanın her şeyi düzenleyeceği ilkesi tamamen bir kenara itilmese de aşağıya çekiliyor.

Liberal ekonomistlerin aşırı sağın yükselişiyle neoliberalizm arasında doğrudan bir bağ kurmaları ve bu nedenle izlenen ekonomi politikalarından vazgeçilmesi, zenginlerden daha fazla vergi alınması gibi önerileri kendi başına bir iyi niyet göstergesi sayılabilir. Peki, bu neoliberal politikaları uygulayan ve bunlardan faydalanan burjuvazi, aynı sonucu çıkarıp bir dönüş yapabilir mi?

“Berlin Deklarasyonu”nda aşırı sağın yükselişi bağlamında atıfta bulunulan Fransa’ya bakıldığında buna dair bir veri yok. Emeklilik yaşının yükseltilmesi örneğinde görüldüğü gibi, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını büyük direnişlere rağmen hayata geçiren neoliberal Macroncular, aşırı sağın güç toplamasının en büyük sorumlusu. “Aşırı sağ” korkusuyla burjuvazinin kendiliğinden neoliberal politika ve uygulamalardan vazgeçip, sosyal devlete geri dönmesini beklemek boş bir hayal. Hayal olmayan ise aşırı sağın zayıflatılmasının yolunun işçi sınıfının, gasbedilen sosyal haklarının yeniden kazanıldığı bir mücadele hattında buluşturulmasının kaçınılmazlığıdır. Zira aşırı sağı geriletecek tek güç, yoksullaştırıldığı, işsiz bırakıldığı için yüzünü bu demagoglara çevirmek zorunda bırakılan işçi sınıfıdır. Bu nedenle, aşırı sağa karşı “Elveda neoliberalizm”i reçete olarak sunanların “Merhaba proletarya” da demesi gerekiyor.

Close