Written by 16:00 KÜLTÜR

Kartonwand: Bir göç hikayesi

Sanatçı Fatih Çevikkollu kendisinin ve ailesinin göç hikayesini anlattığı Kartonwand/Kartondan Duvar adında bir kitap yazdı. Çevikkollu ile kitabı yazarken hissettikleri, yayınlandıktan sonra aldığı tepkiler üzerine konuştuk.

SEMRA ÇELİK

Kitabın Türkiye’den göçün 60. yılına yetişmese de bu amaçla yazılan kitaplardan biri. Bir bilim insanının çok objektif, bir göç kökenlinin çok duygusal anlatımlarının ötesinde, ya da her ikisi de… Böyle bir formatı bilerek isteyerek mi seçtin, yoksa kendiliğinden böyle bir yola mı girdi anlatımın? 

Kitabın konusu göç ve ruhsal sıkıntı. Bu konuya yaklaşırken ön planda benim ailemin hikayesi, arka planda ise o hikâyeyi değerlendirmekti, yani bir yandan bana özel olan hayat hikayemi anlatmak, diğer taraftan da bu hikâyeyi bir örnek olarak toplumsal gelişim açısından değerlendirmekti. Sorunun cevabı bu: Kitap yolda böyle gelişti ya da başka bir söyleyişle: Kervan yolda dizilir.

Okurlarımız için seni böyle bir kitabı yazmaya yönelten nedenleri kısaca anlatabilir misin?

Annemi Eylül 2017 senesinde kaybettikten sonra doğal olarak derin bir üzüntü üzerime çöktü. Bunları biraz olsa da aştıktan sonra çevremdeki insanlara annemin vefatı ile ilgili durumları açıkladığımda aldığım cevaplar beni çok şaşırttı. Annem ruhsal sıkıntılıydı ve tek başına Mersin’de yaşıyordu, bu şekilde de öldü. Bunu duyan arkadaşlar hepsi benim gibi, göçmen ailelerin çocukları idi ve bana şöyle döndüler: Benim babam da depresyonlarda, benim annem de yıllardır ilaç kullanıyor, benim yengem de demans hastası… Bunları duyduktan sonra kendimi ne kadar yalnız hissetsem de bu hikâye ile yalnız olmadığımı anladım ve kendi hayatımı yazmaya karar verdim. Şimdi dönüp bakınca benim yaşadıklarımın gerçekten sadece bir örnek olarak anlaşılması gerektiğini görüyorum, çünkü benim hikayem 100 binlerce kez Almanya’da yaşanan bir hikâye.

Kartonwand, burada doğan, büyüyen, Türkiye ile Almanya arasında gidip gelen ve sonunda el yordamıyla kendi yolunu bulan bir ‘gencin’ toplumla olduğu kadar ailesiyle de hesaplaşması. Bu anlamda Türkiye kökenli topluluk açısından çok cesur bir kitap. Yazarken zorluk çektin mi, seçtiğin sözcükleri birkaç kez düşündüğün oldu mu?

Yazma süreci gerçekten zordu, bir yandan işler istediğim gibi gitmedi, örneğin babamın bu konuda daha çok konuşup anlatacağını düşünmüştüm, maalesef öyle olmadı. Almanya’ya gelmiş olan ilk nesil zaten o konuda pek konuşmak istemiyor, belki de yaşadıkları travmaları bir daha canlandırmamak için. Bir de göç ve ruhsal sıkıntı üzerine konuşma bir tabu olduğu için buna yaklaşmak oldukça zordu. Hiç kimsenin konuşmak istemediğini ben burada kalkmışım yazmak istiyorum… İçerik olarak da bir ailede ruhsal sıkıntı yaşayan bir insan varsa o bütün aile için çok zordur, tüm bunları dile getirmek tabii ki kolay değildi. Ama şimdi kitap bittikten sonra çok daha farklı bir rahatlık ortaya çıktı, sanki fırtınalardan geçmiş limana dönmüş gibi.

Kitabın göç sürecini, bu süreçte yaşananları, bilerek ya da bilmeyerek yapılan karşılıklı yanlışları da anlatıyor. Gelişmelere araya mesafe koyarak, göç kökenli bir ailenin üyesi değilmiş gibi bakabildin mi? 

O bakış açısına hiçbir zaman giremedim, çünkü benim beslendiğim bakış açısı o. Bir göç ailesinin ferdi gözüyle bakıldığı zaman çok farklı bir tablo görüntüye geliyor, her iki tarafın hareketlerini değerlendirmek daha farklı oluyor: Bir yandan Alman toplumu ve politikası, diğer yandan ailemizin kararları ve hareketlerim. Ve işin ilginç tarafı bu şekilde bir kitabin bugüne kadar Almanya’da yazılmamış olması.

İLK OKURUM KIZIMDI

Yazıp yayınladıktan ve ilk okur tepkilerini aldıktan sonra hissettiklerin neler oldu?

Kitabım yayınlandıktan sonra ilk okuyan kızım oldu. Kitabı eline aldı, konuyu gördü, odasına kapandı, bitirmeden çıkmadı. Ondan sonra oturup kanepede uzun uzun konuştuk, bu gerçekten çok güzeldi. Onun dışında internetten mail olarak ya da Instagram hesabından gelen mesajlar bana çok dokunuyor, birçok kişi ‘o senin yazdığın hikâye benim hikayem’ diye birçok kişi içeriği farklı olsa da ek noktalarda aynı duyguları yaşadıklarını anlattılar ve bu beni tabii ki çok mutlu ediyor, çünkü o yalnızlık duygusu ortadan kalkıp bir beraberlik duygusuna yer açıyor.

Reaksiyonlarda etnik köken, yaş ve cinsiyete göre farklılıklar var mıydı?

Hemen hemen herkeste bir şekilde bir göç hikayesi olduğu için çok farklı insanlardan da tepki geliyor. Benim kitabımda bahsettiğim göçün 60`larda yaşanan işçi göçü olduğu için bizim için özeldir belki ama bunun gibi sayısız başka hikayeler de var. Göç göçen insanların hayatında büyük bir süre merkezi bir rol oynuyormuş, zamanla merkezi olmaktan çıksa da etkisi hep üzerlerinde oluyormuş.

Okuma günleri yapacak mısın? Okurlarımız seni nerelerde dinleyebilirler?

Evet okuma günleri düzenleniyor ve devam da edecek. Tarihleri yayınevinin ya da benim web sitesinde bulabilirsiniz: kiwi.de ya da Fatihland.de.

Close