YÜCEL ÖZDEMİR
Konaravirüs hız kesmeden dünyaya yayılmaya ve can almaya devam ediyor. Virüsün mutasyona uğrayan halinin de tehlikeli olduğu konusundaki yeni bilgiler hesaba katıldığında, uzun bir süre daha “korona”nın gündemde olmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Bir yıldır hükümetlerin “önlem” adı altında hayata geçirdiği kısıtlamalar sonuç vermediği için bütün umutlar aşıya bağlanmış durumda. Ne var ki; aşı konusunda da pek parlak bir tablo söz konusu değil. Aşının üretilmediği ülkelerde, halk haklı olarak hükümetlerin neden doğru dürüst harekete geçmediğini soruyor. Bu ülkelerin çoğuna aşının nasıl ve ne zaman ulaşacağı meçhul. Gittiğinde de önce belli bir zümrenin yararlanacağı anlaşılıyor.
Ama aşının üretildiği ülkelerde de henüz ortada iç açıcı bir tablo yok. Avrupa’da AB’nin ilk onay verdiği Alman Biontech aşısı bütün ülkelere ulaşabilmiş değil. Biontech’in üretim kapasitesi çok sınırlı. Dışarıdan bakıldığında en fazla ilerlemenin olduğu ülke gibi görülen Almanya’da 27 Aralık-13 Ocak arasında ancak 750 bin insan aşılanabilmiş. Bunların önemli bir bölümü bakım evlerinde kalan yaşlılar ve onların bakıcıları. Genel olarak “kitlesel aşılama” şubat ortasında başlayacak. Yaza kadar nüfusun büyük bir bölümünün aşılanması hedefleniyor.
Aşıyı bulan Avrupa’nın en zengin ülkesinde tablo böyle. Bu nedenle özellikle Sağlık Bakanı Jens Spahn eleştiri oklarını üzerine çekmiş durumda.
Aşılama sürecinin bu denli yavaş ilerlemesinin başlıca nedeni, oluşan bu yeni durumdan yararlanarak daha fazla kâr ve servet elde etme, pazar alanını geliştirme hesapları. Halbuki, bütün insanları ve ülkeleri yakından ilgilendiren bu büyük felaketi aşmak için geliştirilen koronavirüs aşıları, patent hakkı konulmadan, minimum kârla dünya genelinde aşı üreticisi bütün firmalara dağıtılabilir. Böylece bugün “büyük sıkıntı” olarak gösterilen üretim kapasitesi sorunu da hızla aşılmış olur.
Ancak hastaya müşteri, aşıya aşırı kâr getiren meta olarak bakan kapitalist zihniyet buna yanaşmıyor. Çünkü koronavirüs aşısı üzerinden ülkeler ve ilaç tekelleri arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor.
Önceki gün Berlin’de Federal Parlamentoda aşı konusunda “hükümet açıklaması” yapan Sağlık Bakanı Spahn’in söyledikleri, halkın sağlığından çok asıl olarak ilaç tekellerinin çıkarlarının belirleyici olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Gerçi Spahn bu işin yabancısı değil.
Bir banka memuru olarak atıldığı siyasette, 2005-2009 yılları arasında Meclis Sağlık Komisyonu üyeliği yaptı. Sağlıkla ilişkisi komisyonda ilaç tekelleri için lobi yapmaktan ibaretti. İlaç tekelleri tarafından hazırlanan yasa tasarıları genellikle bu tarz siyasetçiler üzerinden hayata geçiriliyor. Mart 2018’de Merkel tarafından bakan yapıldı.
Sağlıkla ilişkisi ilaç tekelleri için lobi yapmaktan ibaret olan Spahn, konuşmasında, koronavirüs aşısı konusunda ilaç tekellerinin çıkarlarını gözeterek nasıl hareket ettiklerini şu şekilde anlattı: “Avrupa üzerinden aşı satın almak Almanya’nın ulusal çıkarınadır. Önce Fransa, İtalya ve Hollanda ile ‘Aşı İttifakı’ kurduk. Çok önceden Almanya olarak Biontech’ten AB üzerinden 100 milyon doz aşı almak istediğimizi söylemeseydik, bunu yapmasaydık, AB’nin Biontech ile anlaşma yapması mümkün olmazdı. Böylece küçük üye ülkeleri anlaşmanın parçası haline getirdik. (…) Eğer Doğu ve Güney Avrupa ülkeleri AB üzerinden aşı almasaydı, Rusya ve Çin devreye girecekti. Yakın iş birliği içinde olduğumuz ülkeler Berlin, Paris, Brüksel’e bakmalı; Moskova ve Pekin’e değil.” (bundestag.de, 13.01.2021)
Alman firması tarafından geliştirilen ilacın AB’ye mal edilmesi temelinde bir yolun izlendiği ve bunda asıl maksadın pazarı ele geçirmek olduğu anlaşılıyor. AB vatandaşlarının sağlığı ise ikinci planda.
Genel olarak Avrupa’da Çin ve Rusya’nın geliştirdiği aşılardan hiç söz edilmiyor. Bu ülkeler tarafından geliştirilen aşılara AB’nin onay vermesine ise pek ihtimal verilmiyor. Dolayısıyla, korona aşısı konusunda AB-ABD ilaç tekellerinin pazarı paylaşma ittifakı yaptığından söz edilebilir. Çin ve Rusya’ya karşı ekonomik, askeri ve siyası alanlarda süren rekabet aşı üzerinde de devam ediyor. Bu iki ülkenin ilaç alanında daha fazla pazar kapmasına engel olmak istiyorlar.
Günümüzde ilaç pazarı asıl olarak Batılı kapitalist devletlerin tekelinde. Dünya genelinde en fazla ciro yapan 10 ilaç tekelinden 9’u Avrupa ve ABD menşeli. İlk sırada İsviçre tekeli Roche, ikinci sırada ABD’li Pfilzer, üçüncü sırada Alman Bayer bulunuyor. İlk 10’da sadece bir Çin tekeli (China Resources Pharmaceutical Group) yer alıyor.
Ülkeler bazında bakıldığında dünya genelinde en çok ilaç ihracatı yapan 10 ülkenin 10’u da Batı’dan. Ülkeler sıralamasında Almanya başı çekiyor. Onu İsviçre, Belçika, Hollanda ve Fransa takip ediyor. ABD 10 ülke arasında 7. sırada. Bu nedenle dünya ilaç ihracatının asıl olarak Avrupalı tekellerin elinde olduğu ortada.
Bütün bunlar, kapitalist devletler ve onların ilaç tekelleri için halkın sağlığının değil, daha fazla kâr ve pazarı elde tutmanın daha önemli olduğunu gösteriyor.