Written by 18:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

Metalciler hangi geleceğe hazırlandılar?

IG Metall sendikasının 25. Genel Kongresi sona erdi… Başbakan, Ekonomi bakanı, çalışma bakanı delegelerin karşısına çıkarken muhalefet politikacıları ‘hesapta olmayan” bir video filmi aracılığıyla delegelerin karşısına çıktılar. Başkanlık ve yürütme seçimlerinde olduğu gibi birtakım önergelerin kararlaştırılmasında da (birbirine çok uzak olmasa da) farklı iki eğilim görüldü. Delegelere her fırsatta “takım olarak hareket edeceğiz” sözü verilmesinin nedeni de buydu. Genel olarak kongreye hâkim olan “üretim merkezinin korunması ve rekabet gücünün artırılması” havası birkaç kez dağılır gibi olsa da asıl belirleyici olanın sınıf işbirlikçi çizgi olduğu görüldü.

UMUT YAŞAR

Burjuva basının deyimiyle “özgür dünyanın en büyük işkolu sendikası” IG Metall 25. Genel Kongresini sonuçlandırdı. Kongreyi baştan sona izleyen Handelsblatt gazetesinin 25 Ekim günlü yorumunda, “Endüstri merkezinin ve istihdamın korunması için mücadele etmesi ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yardımcı olmak istemeleri, sendikanın ve yeni liderlerinin çabalarını görmeyi ve haklarını teslim etmemizi gerektiriyor” denilerek aslında kongrenin nasıl başlayıp nasıl sonuçlandığını gösteriyor.

Fakat sermayenin IG Metall’den beklentileri daha fazla: “Ancak taahhütleri ne kadar onurlu olsa da, IG Metall’in de sınırları var. Zira iklim dostu üretim için net bir siyasi çerçeve olmadan ve yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılmasına hız verilmeden, (sendikanın) tüm çabaları başarısız olacaktır” diyor Handelsblatt’ın muhabiri Frank Specht ve IG Metall’den (üstü kapalı olarak) hükümete karşı daha sert bir çizgi izlemesini istiyor. Sermayenin klasik sözcüsü olarak, “Eğer IG Metall tam ücret karşılığı dört günlük çalışma haftası ve işletmelerde daha fazla söz hakkı talep ederek yatırım havasının iyileşmesine neden olmayacağını da bilmeli” diyerek ayar çekmeyi de ihmal etmedi.

KONGRENİN SİHİRLİ SÖZCÜĞÜ: TRANSFORMASYON VEYA SERMAYEYE NASIL DESTEK OLURUZ!

“Dijitalleşme” ve “Sanayi 4.0” uzun yıllardır sendikanın da gündeminde. Özellikle Jörg Hofmann’ın genel başkanlığının ikinci döneminde (2019-2023) “Transformasyon” (dönüşüm) sözcüğü IG Metall içinde “sihirli” bir sözcüğe dönüşmüştü. “Transformasyonla başlayan ve biten her konuşmaya çok daha fazla değer verilir hale gelinmişti.

Sendika temsilcilerinin toplantılarında, işyeri temsilcilerine yönelik seminerlerde, işyeri toplantılarının ana konusu haline gelen ve hatta uğruna dev bir merkezi gösterinin örgütlendiği (29 Haziran 2019) “Transformasyon” bir önceki genel kongrede olduğu gibi bu genel kongrenin de ana konusuydu. IG Metall, teknolojik dönüşüm sürecini bir bütün olarak, ülkenin sermayesiyle birlikte tasarlamak ve hayata geçirmek istiyor. Bunun için ortak karar alma hakkı yasasının (“Mitbestimmungsrecht”) yeniden düzenlenmesini ve sendikalara daha fazla söz hakkı verilmesini talep ediyor. Kongrede birinci başkan olarak seçilen Christiane Benner bunu her fırsatta dile getirmekten yorulmadı.

Kongrenin başladığı ilk günden son güne kadar “sanayi elektriğinin sübvansiyonu” gündemdeydi: Sermayenin, özellikle “enerji yoğunluklu üretim yapan” kesimlerinin üretimi başka ülkelere kaydırmaması için hükümetin zaman geçirmeden bir geçiş dönemi için “köprü elektrik fiyatı” (“Brückenstrompreis”) fiyatının belirlemesi talep edildi. Kongreden birkaç gün önce zaten IG Metall, IG BCE ve DGB beş sermaye örgütüyle bu konuda ortak bir açıklama yapmışlardı. Kimya sendikası IG BCE ise 23 Ekim günü sermayeye daha ucuz enerji için eylemler yapmıştı.

Enflasyonun yükü altında inleyen geniş emekçi kitleleri 2022/2023 TİS döneminde “reel ücretler yükselmeli” talebini ileri sürerken tamda bu sendikacılar, “enflasyonun telafisini bir bütün olarak TİS görüşmelerinde sağlayamayız” diyorlardı. Vatandaşın kullandığı enerjiye “tavan fiyatı” (üst sınır) uygulanmasına da karşı çıkan bu sendikacılar “fiyat freni yeterli” (“Preisbremse”) görüşündeydiler.

Yapısal, enerji ve sanayi politikalarında IG Metall, “SüdLink”in* daha çabuk inşa edilmesi dahil olmak üzere hidrojen ve elektrik şebekesinin genişletilmesini istemekte; enerji üretimini ve dağıtımını kamu mülkiyetinde gerçekleşmesini talep etmek yerine, “devlet katılımlı yerine özel yatırımı” savunmakta. (Bkz. Leitantrag 1, “Energie- und Mobilitätswende gestalten”)

IG Metall “fahri” Yönetim Kurulu’nda VW, Daimler, Audi, Ford, Bosch, Mahle gibi önemli otomotiv ana ve yan sanayisinden kişilerin yer alması da sendikanın özellikle mobilite endüstrisinin ihtiyaçlarını gözeten bir çizgi izlemesini sağlıyor.

SAVAŞ VE BARIŞ

Eylül ayında (17.-22. 09) Birleşik Hizmet Sendikasının (Ver.di) 6. Genel Kongresini takip edenler, özellikle savaş ve barış konusunda metalcilerin de uzun uzadıya tartışmalarını bekliyordu. Metalciler, Ver.diciler gibi uzun tartışmadılar ve daha farklı bir tutum sergilediler.

Yürütme Kurulu’nun sunduğu önergeye ilişkin IG Metall Hanau-Fulda şubesi delegeleri tarafından sunulan bir değişiklik önergesi beş konuşmadan sonra birkaç karşı oyla karar altına alındı. Böylece delegeler “Barış ve güvenlik için sorumlu bir politika” başlığı altında, yürütme kurulunun orijinal taslağından daha farklı olan bir savaş ve barış pozisyonunu kabul ettiler. Fakat buna rağmen IG Metall’in önceki politik tutumu, “savaş ve kriz bölgelerine silah ihraç edilemez” tutumu yumuşatıldı. Bunun yerine, “Silah ihracatı sınırlayıcı ve şeffaf bir şekilde ele alınmalıdır” deniliyor. Önergenin girişinde, “Savaşı bir siyaset aracı olarak kesinlikle reddediyoruz” denilse de ne yüzde 2’lik savaş bütçesine ne de ordu için 100 milyarlık özel fona karşı çıkılmadı. Ancak Scholz konuşurken IG Metall gençliği “Gençlik için 100 milyar euro” pankartı açıp slogan attılar.

Filistin ve İsrail meselesinde kongre “orta yolda” kalmayı tercih etti. Hamas’ın kör terör saldırısını eleştirmekle birlikte İsrail’in devlet terörünü eleştirebilecek çok sayıda delege olmasına karşın “antisemit” damgası yememek için sessiz kalmayı tercih ettiler. IG Metall yönetimi de ortamı kızıştırmamak için olsa gerek, “İsrail’in savunma hakkı” olduğunu belirttiği inisiyatif önergesinde “Gazze’deki sivil halkın hedef alınmaması ve uluslararası hukuka bağlı kalınmasını” talep etti. Ve bu önergede “en azından açık destek yok” denilerek neredeyse oybirliği ile karar altına alındı.

Bu tartışma sürerken genç sendikacılar, DGB Merkezi Gençlik Komisyonu’nun 18 Ekim tarihli açıklamasına karşı imza topluyorlardı. Bunu fark eden genel merkez sekreterleri imza toplamayı engellemeye çalıştılar ancak sonuç alamadılar. Bu da kongrenin çelişkili tutumlarından biriydi.

“SOSYAL ORTAKLIK MODELİ” REDDEDİLDİ!

Aralarda delegelerle konuşurken, “sırada önemli olan ne var” sorusuna “sosyal ortaklık modeli tartışılacak” (“Sozialpartnermodell”) denildiğinde (eğer IG Metall üyesi değilseniz) şaşırmamak elde değil. Tartışma başlayınca iş anlaşılıyor fakat yine de burada değinilmesi gereken bir durum.

Nürnberg’de yapılan 24. Genel Kongre öncesi çıkarılan bir yasayla işyeri emeklilik fonlarının geliştirilmesi planlanıyordu. 2019’da yapılan kongre ise Baden Württemberg bölgesine “bu konuyu araştırma ve uygulamaya geçiş için yöntemler geliştirme” görevi vermişti. Bu modelin önemli yanı TİS pazarlıkları kapsamında ele alınacak olmasıydı.

IG BCE, zaman kaybetmeden kimya patronlarıyla “sosyal ortaklık modelini” bütün branşı kapsayan bir sözleşmeyle imzaladı. Ver.di sendikası da bir sigorta şirketinde benzer bir işyeri sözleşmesi imzaladı. Bu “sosyal ortaklık modeli” temelinde oluşturulan işyeri emeklilik fonunun işçiler açısından en önemli yanı ödenecek aidatlarla borsada işlem yapma zorunluluğu ve ödenen aidatlar düzeyinde olsa bile emeklilik güvencesi verilmemesi!

Modelin fikrini oluşturanlar buna “sosyal ortaklık modeli” adını yakıştırdıklarında amaçları şüphesiz farklıydı. Muhtemelen “sosyal ortaklık” (“Sozialpartnerschaft”) tanımlamasının “çekici” olduğunu ve rağbet göreceğini düşündükleri için seçmişler. Fakat bu hesap tutmadı. Özellikle emekli olan birçok delegenin konuşmalarından da anlaşıldığı gibi meseleyi sadece Baden Württemberg IG Metall araştırmamış. Diğer bölgelerdeki Emekliler kolları (“Seniorenkreis”) da araştırmış. Konuşan delegelerin neredeyse hepsi, “borsada kumara yatıracağımız paramız yok” görüşünü savundular. Genel merkez ve Baden Württembergli yöneticilerin tüm çabaları sonuç vermedi – önerge 139’a karşı 272 oyla reddedildi.

Bu tutum kongredeki “sınıf işbirlikçi havanın” kısa süreliğine de olsa dağılmasını sağladı. Ertesi gün kongre oturumu açılır açılmaz kürsüye gelen Christiane Benner, “Dünkü tartışma çok duygusaldı – ben kararı yeniden tartışmaya açmak için konuşmuyorum- sadece Baden Württembergli meslektaşlarımıza yaptıkları ön çalışma ve hazırladıkları taslakla ilgili teşekkür etmek istiyorum. Biz yönetim kurulu olarak taslağı yeniden gözden geçirip acaba başka yöntem izleyerek bu modeli değerlendirebilir miyiz diye bakacağız – yanlış anlaşılmasın, kararı tartışmıyorum” dedi.

Evet Benner bu konuşmasıyla kararı tartışmadı – uygun sözlerle tanımadığını ifade etti! Bu konuşmanın ardından hiçbir delegenin kalkıp, “sen diyorsun yahu” dememesi de bu kongrenin çelişkilerinden biriydi.

Anlaşılması zor bir başka tartışma ise “grev hakkıyla” ilgili önergenin ele alınmasında yaşandı. Sunulan önergede Almanya’da “hâkim kararlarıyla” oluşan ve uygulanan grev hakkının nihayet yasalaşması talebini içeriyordu. Önergede ayrıca, “diğer ülkelerde olduğu gibi siyasi talepler içinde greve çıkan bir yasa” talep ediliyordu.

Önerge Danışma Kurulu, “Biz meseleyi çok iyi anlıyoruz. Ama bunun bizim işimize yarayacağını hiç sanmıyoruz. Çünkü böyle bir yasayı çıkarak siyasi çoğunluk olsa bile bunu istemiyoruz. Çünkü siyasi çoğunluk yeniden değiştiğinde grev hakkını değiştirip daha kötü hale getirebilirler. O zaman çok kötü bir durumla karşı karşıya kalırız” görüşünü savundu. Yine hiçbir delege çıkıp, “en kötü grev yasası hiç yasanın olmamasından daha iyidir” Yasa olmadığı için son yıllarda onlarca grev mahkemelerce yasaklandı – buna ne diyorsunuz” demedi.

“ZEIT FÜR ZUKUNFT”

Gelecek için ne gibi hedeflerin belirleneceği, gelecekte nelerin öne çıkarılacağını, hangi talepler için mücadele (haftalık çalışma sürelerinin tam ücret ve personel karşılığı 30 saate kısaltılması, dört günlük çalışma haftası, ücretlerin yükseltilmesi, yasal emeklilik, sağlık ve bakım sigortalarının geliştirilmesi vb.) edileceğinin belirlenmesi için ayrılan zaman, “Gelecek için Zaman” … buradan bakıldığında fena bir slogan değil.

Fakat karar altına alınan ve alınmayan önergelere bakıldığında, kongrenin gündemine dahi alınmayan konulara, sürdürülmeyen tartışmalara bakıldığında “nasıl bir gelecek” sorusu ister istemez gündeme geliyor.

Emperyalist ülkeler arası çatışmaları her geçen gün keskinleştiği; pazar, hammadde, enerji kaynakları ve yolları, tedarik zincirleri uğruna savaşların göze alındığı bir süreçteyiz. Bu süreç aynı zamanda bütün ülkelerde milliyetçiliğin ve sınıf işbirlikçiliğinin yükseldiği süreç olarak yaşanacak – eğer ciddi bir karşı koyuş olmazsa.

Dolayısıyla her ne kadar IG Metall kongresi (bu daha önce yapılan DGB ve Ver.di kongreleri içinde geçerlidir) sınıfın çıkarlarından yana sonuçlanmamış olsa da sendika içinde siyasi üstünlüğü sağlama, sınıf mücadelesi çizgisini hakim kılma çabasını sürdürmekten başka yol yok. 2024 yılında IG Metall içinde örgüt seçimleri başlıyor: Bütün fabrikalarda sendika temsilcileri, bölge konferans delegeleri, TİS komisyonları … seçimleri gündemde. Bunun için tüm fabrikalarda harekete geçmenin tam zamanı.

* Kuzey Almanya’da elde edilen rüzgâr enerjisinin Güney Almanya’ya aktarımı için planlanan yüksek gerilim hattı


POLİTİKACILAR GEÇİDİ VEYA ZAMANI NASIL DOLDURURUZ?

Kongrenin açılışına Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Salı günü Başbakan Olaf Scholz, Çarşamba günü Çalışma Bakanı Hubertus Heil konuşmacı olarak katıldılar. Ve ev sahibi olarak konuşan Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef.

Politikacıların kongreye gelip propaganda yapmaları için ayrılan zaman giderek artıyor. Geçmiş yıllarda sendika kongrelerinde siyasetçiler bir, iki kısa konuşma yapardı. Partilere ayrılan asıl program “Parti Akşamı” olarak düzenlenen etkinliklerde, partiler, kongre oturumu sonrasında programlar düzenleyip delegelerle ilişki kurmaya çalışıyorlardı. Şimdi ise “nasıl daha fazla zaman ayırırız” gibi bir çizgi izleniyor. Güvenlik nedeniyle delegelerin fazla eşya getirmemeleri, zamanında oturum salonuna geçip politikacıyı beklemeleri isteniyor.

IG Metall delegeleri Başbakan Scholz’u 45 dakika beklediler. Bu arada aralarında muhalefet politikacılarının da olduğu bir film izlemek zorunda bırakıldılar. Scholz geldikten sonra 35 dakika konuştu, daha önce hazırlanan dört soruya uzun uzun yanıt verdi. Kongre kürsüsü bir saatten fazla Scholz’a teslim edildi! Habeck ve Heil içinde benzer durum söz konusuydu.

Zaman doldurma konusunda yürütmeden, yönetimden, denetimden ayrılan üyelere “veda töreni” sayılmalı. Pekâlâ akşam programıyla halledilebilecek “veda töreni” de bir saatten fazla zaman aldı. Tabi öncesi ve sonrasında verilen molalar bu sürelere dahil değil! Kongre gününün bir gün azaltılmış olması ve yine onlarca önergenin tartışılmadan sendika konseyine havale edilmesi de işin cabasıydı!

—————————————

IG Metall Başkanı Christiane Benner

EŞ BAŞKANLIK REDDEDİLDİ

Yedisi yürütme kurulu ve 29’u fahri üyeden oluşan IG Metall Yönetim Kurulu’nun bileşimini düzenleyen tüzük maddeleri değiştirildi. Buna göre Yürütme kurulu artık 1. Başkan, 2. Başkan, merkezi kasa sorumlusu ve diğer alanlardan sorumlu olan iki üye olmak üzere 5 kişiden oluşacak. Yönetim kurulunun fahri üyelerinin sayısı 29 kalacak.

Yürütme kurulunda her hâlükârda bir kadının olmasını güvenceye almak için yapılan ikinci tüzük değişikliğiyle bundan böyle 1. veya 2. Başkanın kadın olması gerekiyor.

Başkanlık görevinden ayrılan Jörg Hofmann, halefi olarak önerdiği Roman Zitzelsberger’e bölge örgütlerinden destek gelmeyince “eş başkanlık” yöntemini önermişti. Bu öneri de bölge örgütleri tarafından geri çevrilince eş başkanlık ile ilgili tüzük önergesi geri çekildi.

IG METALL’E KADIN BAŞKAN

Almanya’nın en büyük sanayi sendikası olan IG Metall, 25. Genel Kongresi’nde başkanlığa ilk kez bir kadın seçildi. 55 yaşındaki sendikacı Christiane Benner, delegelerin yüzde 96,4’nün oylarıyla birinci başkanlığa seçildi. 2015 sonundan bu yana ikinci başkan olarak görev yapan Benner, 1988 yılında sendika üye olmuş ve gençlik temsilciliği dahil işyerinde değişik görevlerde yer almıştı. İlerleyen yıllarda üniversite eğitimini tamamlayan Benner, 1997 yılından bu yana sendikanın içinde değişik görevlerde bulundu. Sendika adına BMW ve Continental şirketlerinin denetleme kurullarında yer alan Benner’in iki döneme birinci başkanlık görevini sürdürmesi bekleniyor.

Close