Written by 20:00 KÜLTÜR

Bild gazetesinden zehirli kampanya: Evet bir sorunumuz olduğu doğrudur!

7 Ekim’de Filistin’de başlayan savaşın Almanya’daki yankıları, Bild gazetesinin 29 Ekim’de yayınladığı 50 maddelik bir manifestoyla yeni bir boyut kazandı. Almanca, İngilizce, Arapça, Türkçe ve Rusça olarak yayınlanan manifesto aslında hem hükümet hem de ırkçı faşist partilerin savunduğu politika ve propagandaların zehirle bulamaç edilerek programlaştırılan tam bir ibret belgesi.

TONGUÇ KARAHAN

Manifestonun ilan edilme nedeni Bild’in ifadesiyle şöyle sunuluyor: “Dünyamız kargaşa içinde ve biz de bunun tam ortasındayız. Hamas’ın İsrail’e düzenlediği terör saldırısından bu yana ülkemizde değerlerimize, demokrasiye ve Almanya’ya yönelik nefretin yeni bir boyutunu yaşıyoruz.”

İsrail hükümetinin Gazze’ye yönelik saldırılarını kınamak, silahların susmasını istemek, daha fazla sivil ölmesine ‘hayır’ demek için yapılmak istenen ama siyasi iktidar ve güvenlik güçlerinin sert bir şekilde yasaklayıp bastırmak istediği eylemler hareket noktası olsa da, manifestonun zehirli dili ve mantığı çok daha geniş ve tehlikeli bir çarpıtma ve kutuplaştırma kampanyasına işaret ediyor: Farklı inanç ve etnik kökenden (somut olarak Arapça, Türkçe ve Rusça konuşanlar ve İslam inancını benimseyen) göç kökenlilere gözdağı; 11 Eylül’den itibaren başlatılan “medeniyetler savaşı”nı güncelleyerek yeniden gündeme getirme; aşırı sağ, milliyetçi ve ırkçı politikayı savunanları daha da cesaretlendirme, kışkırtma ve siyasi iktidarın savaş yanlısı, antidemokratik politikalarına daha elverişli bir iklim hazırlama amacı güden bir kampanya…

50 maddelik manifestonun ‘İsrail-Filistin sorunu’ ötesinde, Almanya’daki toplumsal hayata ilişkin bir ‚ayar çekme‘ hamlesi olduğunu yine Bild’in şu ifadeleri yeterince anlatıyor olsa gerek:

“(Bu manifesto) Bir nevi ev kuralları, özgür toplumumuzu bir arada tutan bir rehber. Bu metin Almanya’da yaşayan tüm insanlara yöneliktir.”

Bild, hem savcı hem hakim, hem polis hem siyasetçi, hem de vatandaş rolü üstlenerek hazırladığı bu manifestoyla sadece çarpıtma ve yalana dayalı zehirli bir propaganda hamlesi yapmıyor daha da tehlikelisi, Almanya’da yaşayan halkı kutuplaştırma, bölme ve toplumsal gerçeklerin üzerini kapatma politikalarını tazelemeye çalışıyor.

Nasıl mı? Bunun için manifestoya biraz daha yakından bakalım.

İsrail hükümetinin binlerce masum sivilin ölümüyle sonuçlanan saldırılarına karşı gösteri yapmak isteyen herkes; “radikal dinci, terörist, kadın ve çevre düşmanı, vergi kaçakçısı, sosyal yardım istismarcısı, cebinde bıçakla gezen, domuz eti yemeyen, başörtüsü takan, selamlaşırken karşıdakinin elini sıkmayan, Almanca öğrenememiş, saygı ve insan sevgisinden nasibini almamış, eğitim ve öğrenime önem vermeyen ilkel” olarak damgalanıp hedefe konuyor. Şaka gibi gelebilir ama değil; Bild’in manifestosunun maddelerinin yarıdan fazlası bu suçlamaları ve bu ifadeleri içeriyor! Örneğin “Madde 33. Almanya bir mangal ülkesidir. Parkta piknik yaptıktan sonra çöplerimizi de yanımızda götürüyoruz.”; ya da bir başka örnek, “Madde 29. Evlenmek için bakire olmak gerekmez!”

Bild’in manifestosu, burjuva siyaset yelpazesinin farklı tonlarda seslendirdiği şu çarpıtma açısından da ilginçtir: “Almanya o kadar güllük gülistanlık bir ülkedir ki, yabancılar, hele de İslam inancından göçmenler olmasa cennette gibi yaşam sürmeye devam edeceğiz.” mesajı verilmekte ve örneğin utanmadan “Madde 20. Kadınlar ve erkekler her bakımdan eşittir. Madde 21. Eşit işe eşit ücret (bu konuda daha fazla yol almamız gerekiyor)!” denilebilmektedir. Evet utanmazca; çünkü aynı işi yapan kadınların neden ortalama yüzde 18 daha az ücret aldığı gerçeği üzerinde duramayan Bild, bunun da suçunu ‚Filistin halkı öldürülmesin‘ diyenlerin sırtına yıkmaya çalışıyor!

Bild’in manifestosunda araya sıkıştırılan bir başka çarpıtma da, bir başka toplumsal sorun olan çevre konusu. Sanki İsrail hükümetini eleştirenler çevre düşmanıymış gibi, çevre duyarlılığının Almanya’nın önemli bir değeri olduğu hazırlatılıyor! “Madde 46. Çevreyi ve doğal kaynakları korumaya çalışıyoruz. Çevresel sürdürülebilirlik geleceğimizdir.” İyi de sormazlar mı, Almanya’da öğrenciler ve aileleri hükümetin çevre tahribatı yaratan politikalarına karşı neden yıllardır eylem yapıyorlar? Yoksa onlar da mı Yahudi düşmanı ve İslamcı teröristler!

BİR HALKIN SAVUNULMASI BAŞKA BİR HALKIN ACISI OLMAMALI!

Manifestonun çarpıttığı konulardan biri de Almanya için tarihi ve hassas bir konu olan Nazi döneminde yaşanan Yahudi katliamı. “Madde 8. Tarihimizin en karanlık dönemi göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in güvenliği Alman devletinin meselesi olduğu kesinleşir. Yani: Yahudi halkının güvenliğini savunmak tartışmaya açık değildir. İsrail’in politikasını eleştirmek elbette mümkündür.” Bu ifade aslında Almanya’da sağdan veya soldan oldukça geniş bir yelpazede parti, örgüt veya insanda bilerek ya da farkında olmaksızın yaşanan bir yanılsamaya işaret etmesi açısından önem taşıyor. Yahudilere karşı Hitler faşizminin işlediği insanlık suçları elbette ve asla unutulmamalı; tersine hem Yahudilere hem Alman halkı ve aydınlarına hem de birçok ülkenin halkına karşı faşizmin ve ırkçılığın işlediği suçlar ve katliamlar ve bunların nedenleri toplumsal hafızada hep canlı tutulmalı. Ama kabul edilemez olan ve Bild’in de çarpıttığı konu şudur: Yahudilere yönelik katliamın bedeli Filistinlilere yapılan zulme sessiz kalmak mıdır? Ya da bir başka can alıcı soru: Bugünkü İsrail hükümeti İsrail halkı ile özdeş midir? İsrail hükümetinin gerici, insanlık dışı bir yasası, hamlesi ve politikası neden tüm İsrail halkına mal edilsin ve her koşulda haklı ve meşru sayılsın? Eğer öyle olsaydı bugün dünyanın birçok ülkesinde ve Almanya’da da ABD’de de yüzlerce-binlerce İsrailli aydın, sanatçı İsrail hükümetinin Filistin halkını hedef alan saldırılarını protesto etmek için harekete geçmezdi. Ve eğer öyle olsaydı, yüzbinlerce İsrail vatandaşı Netanyahu hükümetini antidemokratik uygulamaları yüzünden İsrail’de son 10 aydır meydanlara çıkarak protesto etmezdi.

50 maddelik manifesto ile İsrail hükümeti eleştirenü protesto eden insanlara demediğini bırakmayan, aşağılayan ve eğer ev ödevlerini yapmazlarsa misafirliklerinin bitirileceği tahdidinde bulunan Bild’in, Madde 8’in sonuna iliştirdiği “İsrail’i politikasını eleştirmek elbette mümkündür” cümlesinin bir değeri olabilir mi? Ya da Almanya’da son 3 haftaya baktığınızda Filistin halkının acısını paylaşmak ve İsrail hükümetinin bombalarını protesto için yapılmak istenen gösteri, toplantı veya etkinliklerin başına ne geldiği bilinmiyor mu! Bırakın İsrail hükümetini eleştirmeyi, ‘yeter artık bu coğrafyaya barış gelsin’ diyenler dahi yasaklanıp susturulduğu, insanlık düşmanı ilan edilip cadı avı yürütüldüğünü en çok da Bild gibi medya organları biliyor ve yapıyor!

HALKLAR VE HÜKÜMETLER BİR DEĞİLDİR!

Yahudi düşmanlığı elbette kabul edilemez tıpkı Arap, Türk veya Alman düşmanlığı gibi. Hiçbir ulusu topyekün düşman ilan etmek ve nefret körüklemek elbette insanlıkla bağdaşmaz. Ama ülkeleri yöneten siyasi iktidarlar, siyasetçiler, medya vb. tabii ki sorgulanabilir, eleştirilebilir, protesto edilebilir. Ne Netanyahu ve onun liderliğini yaptığı hükümet bütün İsrail halkını temsil etmekte ne de Hamas bütün Filistin halkını; aynen Erdoğan’ın bütün Türkiye’yi, Putin’in Rusya’yı ya da AfD’nin tüm Almanları temsil etmediği gibi! Bütün ülke halkları eşittir, birinin diğerine üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Yaşam hakkı tümü için amasız-fakatsız tartışılmazdır. Yani İsrail halkının güvenliği Filistin halkının yok edilmesinden geçemez, bu gerekçeyle işlenen katliamlar haklı gösterilemez.

Bild ve onun temsil ettiği zehirli siyasetin gözardı etmek istediği ve çarpıttığı aslında tam da budur: Mesele inançlar ve kültürler arasında yaşanan bir çatışma değil, sosyal sınıflar arasındaki siyasi ayrışmadır.

Bu yüzden Bİld’in 50 maddede de ısrarla tekrarladığı, ‘Biz’, ‘Biz Almanlar’, ‘Bizim Almanya’ derken sarfedilen ‘biz’in de toplumsal bir karşılığı yoktur; çünkü ne dünya görüşü, ne politika, ne inanç, ne sosyal sınıf olarak homojen bir ‘biz’ ve Almanya yoktur!

MÜLTECİLERİN SAYISI SİZİN POLİTİKANIZIN SONUCU

Gerçekleri ters yüz etmenin bir başka örneği de sığınmacılarla ilgili çarpıtma. Bombalanan Gazze’deki yüzbinlerce insan açıktır ki potansiyel sığınmacı durumuna düşürülmüştür. Çünkü eğer hala ölmedilerse, evleri, okulları, hastaneleri yok edildiği için, İsrail hükümetinin de çok arzu ettiği üzere Avrupa’ya göçmek zorunda kalacaklar. Yani Bild ve onun savunduğu politika, sığınmacılardan rahatsızsa ve ‚yeter artık 3 milyon mülteci bu ülkeye fazla‘ diyorlarsa, öncelikle İsrail hükümetine ‘dur’ denmesi gerekiyor. Çünkü bu insanlar gezip tozmak, Almanya’nın sosyal refahını sömürmek için keyfinden gelmiyorlar buraya. Mültecilik gerçeği bugün Filistin’de ya da Ukrayna’da Batılı devletlerin de sorumluluk taşıdığı ve Bild’in alkış tuttuğu savaş ve yıkımın doğrudan bir sonucu olarak Almanya’nın gündemine gelmektedir. Bu nedenle sığınmacılardan en son şikâyet edecek olanlar Bild ve onun desteklediği savaş siyasetini savunan ve uygulayanlardır.

ÜÇÜNCÜ SEÇENEK; HALKLARIN EŞİT VE KARDEŞÇE YAŞAMASI

Evet dünyanın büyük bir karmaşa yaşadığı, ülke yönetimleri arasında kutuplaşma ve bloklaşmanın giderek keskinleştiği bir gerçektir. Milliyetçilik ve ırkçılık bu yüzden her ülkede baskın siyaset biçimi olarak öne çıkıyor. İktidarlar tüm halkı eşit ve homojen bir topluluk olduğuna inandırmak istiyor ve; ötekileri tehdit ve düşman ilan ediyor. ‘Ya dostsunuz ya düşman’ seçeneği sunuluyor ve Bild’in de yaptığı gibi, eğer İsrail hükümetini eleştiriyorsanız, ilkel, akıl ve insanlık dışı değerleri savunan İslamcı terörist ilan ediliyorsunuz. Aynen Ukrayna savaşı başladığında, bütün Rus halkının düşman ilan edilip, Rus müzisyenlerine, Rus edebiyatına karşı cadı avı başlatılmasında olduğu gibi! Ancak ne var ki, Hamas ve Natenyahu arasında bir tercih yapmamız gerekmiyor, ABD ve Rusya’dan birini desteklemek zorunda olmadığımız gibi. Tüm halkların eşit ve kardeşçe yaşama hakkı gibi üçüncü bir seçeneğimiz vardır. Ve bugün bunu kuvvetlice savunmaya ihtiyacımız var. Bunu yolu ise her ülkedeki siyasi iktidarların politikalarını sorgulamaktan; her ülkedeki toplumsal eşitsizliğe ve her türden ayrımcılığa ‘hayır’ demekten geçiyor.

Close