Küresel ısınma ve doğa felaketlerinin yaşandığı bir dönemde AB Komisyonu, nükleer santraller ve doğalgazı “yeşil enerji” kaynakları ilan eden bir karar tasarısını yılbaşından bir gün önce üye ülkelere gönderdi. Arkasında Fransız ve Alman enerji tekellerinin uzlaşmasının olduğu anlaşılan tasarıya Yeşiller ve çevre örgütleri tepkili.
YÜCEL ÖZDEMİR
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu yıllardır kıta genelinde küresel ısınma ve nükleer santrallere karşı verilen mücadeleyle adeta dalga geçercesine nükleer ve doğal gazı “taksonomi” enerji grubuna dahil ederek “yeşil enerji” ilan eden bir karar tasarısını üye ülkelere gönderdi. AB’nin “yeşil enerji” için ayırdığı sübvansiyonlardan yeni yapılacak nükleer santraller ve doğal gaz hatları için pay almak isteyen ülkeler ve tekellerin girişimiyle hazırlandığı anlaşılan tasarıya şimdilik, Yeşiller’in koalisyon ortağı olduğu Almanya ve Avusturya’dan tepki geldi. Ancak, bunun AB tarafından tasarının onaylanmasının önüne geçmesini engelleyemeyeceği tahmin ediliyor. Alman basınında yer alan haberlere göre karar yasallaşırsa, 2045 yılına kadar yeni inşaa edilecek nükleer santraller sübvansiyonlardan yararlanabilecek.
30 Aralık günü AB Komisyonu tarafından gönderilen karar tasarısının zamanlaması ise dikkat çekici. Birincisi, ihtiyaç duyduğu enerjinin halen büyük bir bölümünü sahip olduğu nükleer santrallerden temin eden Fransa’nın AB dönem başkanlığını üstlenmesi, ikincisi de Almanya’nın üç nükleer santrali daha 31 Aralık itibariyle kapatması. Almanya, Japonya’da yaşanan Fukushima felaketinin ardından nükleer santralleri, büyük bir tehlike barındırdığı için kapatma kararı almıştı. Geri kalan üç santral de 2022’nin sonunda kapatılacak.
AB Komisyonunun doğa için büyük bir tehlike olan nükleer enerjiyi “yeşil” yani “çevre dostu” ilan etmesi ve yeni yüksek teknik donanımlı santrallerin, yüksek radyoaktif çöpleri 2050 yılına kadar imha edeceklerini güvence altına aldıklarında faaliyette kalabilecekleri yönündeki tasarı, en çok Fransa gibi kolay ve az masraflı yoldan enerji elde eden ve elde etmek isteyen ülkeler tarafından destekleniyor. Zira, tasarının kabul edilmesi durumunda bu ülkeler 2045 yılına kadar nükleer santraller yapmak için AB’den gerekli maddi desteği alabilecekler.
Benzer bir durum doğalgaz işletmeleri için de geçerli. AB’nin çevreye petrol ve nükleer enerji kadar olmasa da yenilenebilir enerjiden çok daha fazla zarar veren doğal gazı “yeşil” enerji sınıfına dahil etmesi ise en fazla Almanya’ı memnun etmiş görünüyor. Tasarıda, doğal gaz işletmelerinin koşullarını yerine getirdikleri takdirde 2030 yılına kadar onay alabileceklerine dikkat çekiliyor. Küresel ısınmadaki payı hiç de az olmayan doğalgaz işletmeleri için kilowatt başına 100 gram karbondioksite eş değer salınım öngörülüyor.
Doğal gazın “yeşil enerji” kategorisine dahil edilmesi, AB ülkeleri arasında en fazla Almanya’nın işine yarıyor. Zira, Almanya, Rusya’dan doğrudan Baltık Denizi altından çektiği iki Kuzey Akımı hattı sayesinde Avrupa’nın “doğal gaz tankeri” olmayı planlıyor. Hatlardan biri yıllardır gaz taşırken, Kuzey Akımı 2 hattı halen açılabilmiş değil. Altyapısı tamamlanan hattın devreye girmesi konusunda Almanya ile ABD arasında yıllardır tartışma sürüyor. ABD, Almanya ve Avrupa’nın doğal gaz bakımından Rusya’ya bağımlı hale gelmesine karşı çıkan ABD, “düşman” gördüğü Rusya’nın en önemli gelir kaynaklarından biri olan doğal gazın kolay bir şekilde dünya pazarına sunulmasına karşı. Bu nedenle sürekli ikinci hattın açılmasına karşı. Almanya’da kurulan SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümeti içinde de Kuzey Akımı 2’nin açılması konusunda kesin görüş birliği sağlanabilmiş değil. Özellikle Yeşiller, Rusya’daki insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek hattın devreye girmesine itiraz ediyor. Konuyla ilgili bu ay içinde bazı somut adımların atılması bekleniyor.
AB Komisyonunun, adeta “yeni yıl hediyesi” olarak çevre için büyük bir risk oluşturan nükleer santralleri “yeşil enerji” grubuna dahil etmesi, beklendiği gibi pek çok çevre örgütü ve Yeşil politikacı tarafından tepkiyle karşılandı. Almanya ve Avusturya’da koalisyon ortağı olan Yeşilller partisi plana onay vermeyeceğinin ilk mesajını verdi. Hatta Avusturya’da Çevre Bakanı, hukuksal olarak karara itiraz etmek için gerekli hazırlıklara başlayacaklarını söyledi.
AB Komisyonu ile üye ülkeler arasında yapılan görüşmelerin ardından yılbaşı gecesi gönderilen tasarının aslında bir Alman-Fransız uzlaşması olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar bazı yorumlarda tasarının Almanya ve Fransa’yı karşı karşıya getirdiği ileri sürülse de, gerçekte asıl olarak her iki ülkenin ve onların ilgili tekellerinin bundan yararlanacağı anlaşılıyor. Bir sorun olarak görülen Almanya’daki Yeşiller’in itirazının koalisyon ortaklığı için bir tehlike olacağı şeklindeki beklenti ise boş görünüyor. Zira, yeni koalisyon ortağı olan Yeşiller’in AB’nin nükleer ve doğalgaz enerjilerini “yeşil” olarak tanımlaması nedeniyle bozması sürpriz olur.
ÜÇTE İKİ ÇOĞUNLUKLA KARAR VERİLECEK
AB Komisyonu tarafından ülkelere gönderilen tasarı hakkında hükümetlerin 12 Ocak’a kadar görüş bildirmeleri gerekiyor. Gelecek bildirimler üzerinden son halini alacak tasarı daha sonra AB Konseyine sonulacak. Bu konuda bir takvim belirlenmiş değil. AB nüfusunun ve üye ülke sayısının üçte ikisine denk gelecek şekilde AB Zirvesi’nde karar alınması durumunda, Avrupa Parlamentosu’na sunulacak. Avrupa Parlamentosu’nda en az 353 milletvekilinin reddetmesi durumunda, AB Komisyonu’nun planları hayata geçirilemeyecek. Ancak bu pek gerçekçi görünmüyor.
Özellikle Fransa, Polonya, Hollanda ve bir çok Doğu Avrupa ülkesi özellikle nükleer enerjinin kullanılmasından yana. Bu nedenle AB’nin özellikle insanlık için ciddi bir sorun olduğu birçok kez görülen nükleeri “yeşil enerji” olarak tanımlaması çok uzak görünmüyor.
Bu aynı zamanda, AB yöneticileri tarafından çevre, doğa ve küresel ısınma konusunda sarf edilen onca lafın boş, asıl belirleyici olanın ise sermayenin çıkarlarının olduğu ortada. Yıllardın nükleer santrallere, küresel ısınmaya, doğanın talen edilmesine karşı çıkan güçlerin olanları sineye çekip seyirci kalması ise mümkün değil.