Written by 15:40 HABERLER

Özel mülkiyet virüsün dostudur

Mesut Bayraktar (Yazar)

Korona politikasına ilişkin notlar

I. Virüsün niyet ve çıkarları yoktur, egemen sınıfların ise vardır. Alman borsa değerleri 2021’de rekor seviyedeydi. Büyük işletmeler ve endüstri, Daimler’den Siemens’e ve BASF’ye kadar, çok yüksek karlar elde etti. Yolsuzluk ve lobicilik nedeniyle, siyasetin bazı bölümleri, örneğin maske işleri ve (henüz) ortaya çıkarılmamış olanlar gibi, kişisel zenginleştirme fırsatını yakaladı. Buna devlet organları tarafından tamamen sefil bir iletişim eşlik ediyor. Aralık 2021’in ortalarında birkaç gün içinde aniden – tıpkı Delta varyantı ile kısa bir zaman aralığında olduğu gibi – insanların kafasında kaosa neden olan, gerçek toplumsal korkuyu ve uzun vadede gerçek ihtiyaçlardaki baskıyı artıran bir ortam oluştu. Tüketici ve enerji fiyatlarının yükselmesinin neden olduğu boğulmayı saymıyorum bile. Maliyeti sermaye tarafından karşılanması gereken, işçiler için gelir kaybı yaratmayan ve iş kayıpları olmayan bir ekonomik kilitlenme yerine, şimdi yine kültür ve sosyal alanların kilitlenmesi içindeyiz. Bu Noel’den sonra geldi bile. Aynı slogan hala eskisi gibi geçerli: siyasi sorumluluktan önce kişisel sorumluluk, toplumsallıktan önce bireycilik, yoksullardan önce zenginler…

II. Virüs değil, sınıflı toplum farklı davranır. Herkes hem enfeksiyon riski hem de hastalandığında tedavi açısından virüsten eşit şekilde etkileniyor. İşten barınmaya ve sosyal koşullara kadar en çok acıyı ise çalışan ve yoksul insanlar çekiyor. 2020 pandemi yılında, yoksulluk oranı tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Nüfusun %16,1’i veya çoğu kadın olmak üzere 13,4 milyon kişi yoksul, yani gelirleri medyan gelirin %60’ından az. Evsizlerin ve sokakta yaşayanların sayısı arttı. 2021 ve ardından 2022’de durum nasıl olacak? Ayrıca siyasetin kısa vadeli yaklaşımı, yaşam bağlantılarını yok ediyor. Bedeli baskının radikal bir biçimi olan toplumsal yalnızlık. İki yıldır iktidardakiler ancak iş işten geçtiğinde tepki gösteriyor. Planlı ve stratejik eylem yok. Dalgakıranlar, boğulmak istemediğiniz sürece yüksek gelgitte değil, düşük gelgitte inşa edilir. Siyasete bulaşmak ruhu yıpratır, ciğerleri ezer ve bedeni harap eder. Geçen yaz veya bir önceki yaz olduğu gibi hazırlanmak için zamanınız varsa, sistemsel yetersizlik nedeniyle bilinçli siyasi hesapla iş yaparsınız. Virüs ölümcüldür, kapitalizm ise uşakları aracılığıyla öldürür.

III. Aşısızlar – korona inkarcılarıyla aynı kefeye konulmamalıdır! – pandemiden sorumlu değiller: Süper yayıcı devlet ve ekonomik sistemdir. İnsanlığın en büyük sağlık krizlerinden birinde hastaneleri kapatan ve aynı zamanda zorunlu aşılamayı her derde deva olarak sunmak için kliniklerin yaklaşmakta olan çöküşü felaketini haber veren herkes, kurbanların evi ateşe verdiğini iddia eden bir kundakçıdır. Alman Etik Konseyi genel aşı için çağrıda bulunduğunda, aynı şeyi yapıyor, kundakçılığı, iktidarın sıradan diliyle ahlaki olarak meşrulaştırıyor. Aşı önemli ve gereklidir, bunun için mevcut koşullar altında tartışmalarda ve eğitim kampanyalarında eşit göz hizasında ikna etmeniz gerekir. Ancak bu yeterli değil ve şunu da eklemek gerekiyor, özellikle de çöküş neoliberal hassasiyetle hazırlanıyor. „Bündnis Klinikrettung/Hastanelerin Kurtarılması Birliği“ tarafından yapılan araştırmaya göre, sadece 2022’de 31 kapatma kararının yanı sıra 19 hastane için ilgili tavsiyeler gündemde. Örneğin 2021’in sonunda Hamburg’un kuzeyindeki Borstel araştırma merkezinde 81 tedavi yeri olan bir akciğer uzmanlık kliniği “önemli ekonomik kayıplar” nedeniyle kapatıldı. Kâr mantığı, sağlık hizmetlerini yener ya da daha iyisi sağlık bir metaya indirgenir. Aşılama argümanı aşının kendisi haline geliyor. Sağlık sisteminin radikal temizliği ilerliyor. Ezilenler -çalışanlar, işsizler, öğrenciler, üniversite öğrencileri, emekliler, kültür işçileri, kadınlar, mülteciler- tamamen yalnız bırakılıyor. Alt sınıflara kalan tek şey kendi aralarındaki dayanışma oluyor.

IV. Hastalığın hafif seyrine doğru atılacak ilk adım, aşıların patentlerinin sınırsız olarak iptal edilmesi olacaktır. Küresel Kuzey ilaç şirketlerinin milyarlarca dolar kazandığı ve üretimin kar mantığına dayandığı patent korumasına bağlı kaldığı sürece, ciddi fiziksel yaralanmalar ve kendi nüfusunun bir kısmının yanı sıra Küresel Güney halklarının ölümü gündeme gelir ve sonuçta ortaya çıkan virüsün mutasyona uğrama olasılığı egemenlerin katkısıyla gerçekleşir. Bu ihmal değildir. Egemenler aşı ruhsatlarını kamulaştırmak için mevcut yasal yolları ve genişletilmiş üretim için aşı üretim düzenlemelerini değerlendirmediklerini biliyorlar. İlaç şirketleri aşılarını kamu fonlarından finanse edilen temel araştırmalarla geliştiriyor olsa da, aşıdan milyarlarca özel vergi almadıklarını biliyorlar. Yaşamı ve sağlığı koruyabilecek kaynakların özel mülkiyetini savunduklarını biliyorlar. Aşı kampanyası, gittikçe büyüyen krizin ertelenmesidir. Özellikle, hastaneleri kapattığınızda, vaka başına sabit oran ile tıbbi bakımı mahvettiğinizde, hemşire personelini yüzüstü bıraktığınızda ve takıntılı bir şekilde patent korumasına bağlı kaldığınızda inanılmaz olursunuz. Özel mülkiyet, virüsün dostudur, yönetici sınıflar da onun ortaklarıdır. Virüsün mutasyonu bitkilerin büyümesi için yapılan bir serada olduğu gibi yetiştirilir.

V. Pandemi ekolojik yaradan kaynaklandı. Kovid-19 zoonotik bir virüstür. (Yabani) hayvanlardan insanlara geçmiştir. Bu nedenle, salgın hastalıklara karşı uzun vadeli mücadele, kapitalizmin aracılık ettiği insan ve doğa arasındaki ilişki açısından yürütülmelidir. Virüsün insanlara sıçraması, vahşi yaşam ile çiftlik hayvanları ve insanlar arasında biyo-ekolojik bir bariyer oluşturan ormanlardaki azalan biyoçeşitlilik ile yakından ilişkilidir. Doğanın ve hayvanların kâr için radikal kapitalist sömürüsünde olduğu gibi bu engel azalırsa, zoonotik bir virüs insan organizmasına daha az engelle uyum sağlayabilir. Orta Çağ’da veba, fareler ve pireler tarafından yayıldı. Uluslararası boyutlarda bir veba olan Kovid, kapitalist dünya pazarında sefil, doğayı tahrip eden, işçi karşıtı ve sağlığa zarar veren koşullar yoluyla yayılıyor. Uluslararası alanda faaliyet gösteren büyük şirketler ve bankalar sermayelerini diğer ulusal sermayelere karşı ulusal olarak biriktirmekteler, bunlar virüsün sosyal konaklama yerleri ve pandeminin taşkınlarıdır. Doğanın kapitalist sömürüsü yoluyla biyolojik çeşitliliğin bozulmasından, Avrupa’daki en büyük düşük ücretli sektörün, aynı şekilde Almanya’da da kurulmasına, kapitalizmin neoliberal yeniden yapılandırılması aşamasında sağlık sektörünün radikal silahsızlandırılmasına kadar – mevcut kriz, kapitalizmin ürünüdür. Bu şekilde kapitalizm, kendisini yenileyen çöküşünün koşullarını yaratır.

VI. Sürekli olarak virüsün neden olduğu pratik kısıtlamalara atıfta bulunuluyor. Aynı durum, ezilenleri bedenen ve ruhen yıpratıyor. Dbuna bağlı olarak yöneticiler, alt sınıfların artan sigara ve alkol tüketimini kınıyor. Bu tavır iki yüzlüdür, sahtedir. Salgınla mücadelede siyasetin, idarenin ve iş dünyasının başarısızlığını örtbas ediyorlar. Kısıtlayıcı olan virüs değil, topluma şirketler ve zenginler önünde boyun eğdiren kâr mantığıdır. Şimdiye kadar sermaye tarafına dokunulmadı bile ama pandeminin maliyetleri ve yükü gün geçtikçe baskı altındakilerin ve emekçilerin omuzlarına yükleniyor. Yeşil Tarım Bakanı Özdemir, kırsal sermayenin, Tönnies & Co., kurumsal imparatorlukların ve Christian Lindner’in (FDP) elini ovuşturduğu şekilde gıda fiyatlarını artırmak istiyor. Salgının arka planında, bu tür neoliberal talepler kendilerini, aklın ilerleyici yıkımını körükleyen ve önde gelen aktörlerine (korona inkarcıları, komplo teorisyenleri, faşistler, AfD destekçileri vb.) rüzgar olan katıksız sosyal Darwinizm olarak ortaya çıkıyor. Toplumsal sol, sonunda şunu ifade ederek korona politikasını ve hükümeti eleştirmeye cesaret etmeli: Ezilenler acı çekiyor.

Çeviren: Semra Çelik

Close