Almanya Barış Konseyi üyesi ve geleneksel Paskalya yürüyüşlerini düzenleyen büronun koordinatörü Willy van Ooyen, Almanya’da yeni hükümetin dış politikası, militarizm ve barış hareketinin durumu konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.
YÜCEL ÖZDEMİR
Sayın van Ooyen, Almanya’da yeni kabine belli oldu. Merkel’in güven oyu alarak göreve başlaması kesinleşti. Siz barış hareketi olarak yeniden kurulan büyük koalisyondan dış politika açısından neler bekliyorsunuz?
Sorun, seçim kampanyası boyunca barış konusu hükümeti kuran partiler tarafından ciddi bir şekilde gündeme alınmadı. Halkın büyük bir bölümünün silahlanmaya ve yurt dışına silah satışına karşı olmasına rağmen, barış hareketi bunu seçim kampanyasının asıl konusu haline getirmeyi başaramadı. Bu nedenle bizim yeni kurulan hükümetten dış politika açısından bir beklentimiz yok. Son yıllarda olanlara baktığımızda, hükümet partilerinden dış politikada gerçek anlamda bir değişiklik yapmak istemedikleri görülüyor.
Bu hükümet için en önemli konuların başında askeri harcamalar geliyor. Hükümet protokolünde askeri harcamaların, NATO’nun istediği çerçevede yüzde 2 artırılacağı ifade ediliyor. Bu Almanya için ne anlama geliyor?
NATO tarafından alınan kararın 2024 yılına kadar hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu da askeri ve silahlanma harcamalarının genel olarak Yurtiçi Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 2’sine çıkarılması anlamına geliyor. Yani Almanya açısından bugünküne ek olarak 30-40 milyar Euro daha askeri alana ve silahlanmaya ayrılması gerekiyor. Bu elbette sosyal alanlarda açık bir şekilde daha fazla kesinti yapılacağı anlamına gelmektedir. Çünkü bir yerden gelmesi gerekiyor.
Özellikle hangi alanlardan para aktarılacağını düşünüyorsunuz?
Bu hükümet adil bir vergi politikası uygulayarak, daha fazla parası olanlardan daha yüksek vergi alacak durumda değil. Asıl olarak yoksullardan ve daha fazla sosyal alanlara ayrılan bütçelerden yararlanan insanlardan bu parayı sağlayacaktır.
Hükümet için önümüzdeki dört yıl boyunca Avrupa politikası oldukça önemli. Özellikle de AB dış politikası. Şimdi bir de Avrupa Savunma Gücü PESCO’dan söz ediliyor. Bu yeni askeri birliğin arkasında Almanya’nın olduğunu söyleyebilir miyiz?
Almanya hükümetinin bunun arkasında olduğu biliniyor. Aslında halkın büyük bir bölümü Avrupa’da bu türden militarist politikalara karşı. Bu başka bir sorun. Burada asıl önemli olan bizim sosyal adaletin, barışın hakim olduğu ve kökleri Fransız devrimine kadar uzanan eşitlik taleplerini içeren bir Avrupa fikrinden yana olduğumuzu anlatmamızdır. Böyle bir Avrupa’yı şimdi kurulmak istenen bir Avrupa’ya karşı önermemiz gerekiyor. Askeri bir Avrupa’nın oluşmasını ancak bu şekilde engelleyebiliriz.
Askerileşme ve savaş bugün dünyanın her yerinde. Buna rağmen Almanya’daki barış hareketi halen zayıf? Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Barış hareketinin, barış politikasını harekete geçirecek, gerçekten istediğimiz düzeyde olmadığını biliyoruz. Toplumsal olarak savaşa karşı bir eğilim çoğunlukta olmakla birlikte, bu insanları harekete geçirebilecek durumda değiliz. Çünkü bu insanlar harekete geçtiklerinde politikada bir değişikliğin olacağına inanmıyorlar. İnsanların hissettiği bu perspektifsizliği kırmamız, cesaret vermemiz ve süren savaşlara karşı harekete geçirmemiz gerekiyor.
GÜÇLÜ BARIŞ HAREKETLERİ SONUÇ VERDİ
Bundan 50 yıl önce barış hareketi başka bir durumdaydı. Tam 50 yıl önce Vietnam savaşı sürerken özellikle Almanya’da gençlik savaşa karşı ayaktaydı. Bugün de benzer bir durum Suriye’de olmasına rağmen eskisi gibi güçlü bir hareket yok.
Buna hem evet hem hayır diyorum. O zaman genel olarak toplumda alternatif arayış umudu vardı. Bu açıdan da kıyaslamamız gerekiyor. Benzer bir kıyaslamayı geniş kesimleri kucaklayan nükleer silahlanmaya karşı büyük barış hareketinin olduğu 1980’li yıllar için de yapmak gerekiyor. Yine 2003’te Irak işgaline ve Almanya’nın katılmasına karşı yapılan barış eylemleri de çok güçlü geçti. Bu büyük eylemlerin etkisiyle Almanya’nın savaşa katılması engellendi. O zamanda insanlarda savaşa karşı harekete geçtiklerine, angaje olduklarında bir şeyler değiştirebileceklerinin umudu vardı ve bu etkili oldu.
Şimdi de silahlanmaya karşı harekete geçmek ve sonuç almak mümkün. Biz de bu çerçevede “Abrüstung statt Ausrüstung/Silahlanma yerine Silahsızlanma” kampanyası yürütüyoruz. Bu konu üzerinden insanlar yeniden harekete geçirilebilir. Sendikalar da uzun aradan sonra kendilerine güvenerek bu kampanyayla barış hareketinin parçası oldular.
Bu demektir ki, yeni bir barış hareketi için geniş bir cephe oluşmuş durumda mı?
Evet. Tam da söz konusu olan bu.
PASKALYA YÜRÜYÜŞLERİNİN GÜNDEMİ
Önümüzde geleneksel Paskalya yürüyüşleri var. Siz eylemlerin koordinasyon bürosunda yer alıyorsunuz. Bu yıl hangi konular ağırlıkta ve hangi hazırlıklarınız var?
Barış hareketi olarak önümüzde koyduğumuz “Abrüstung statt Ausrüstung/Silahlanma yerine silahsızlanma” başlıklı imza kampanyamız eylemlerin de merkezinde olacak. Elbette silahlanma harcamalarının artırılması, yurt dışına silah satışı ve yine Afrin ve Suriye’de olan savaş da eylemlerimizin konusu. Bütün gösteri ve mitinglerimizde ana konulardan birisi mutlaka bu olacak. Frankfurt’ta Afrin saldırısının ana konu olmasına karar verdik. Yine sendikaların barış hareketinde yer alması da bu yılki Paskalya gösterilerinde büyük bir rol oynayacak. Ayrıca Frankfurt’ta olduğu gibi bütün kentlerde barış hareketinin Avrupalılaştırılması da gündemimizde. Ulusal sınırları ve devletleri aşan bir hareket yaratmamız gerekiyor. Buna örnek olarak NATO’ya karşı gösteri hazırlıklarını verebilirim. Temmuz ayında NATO’ya karşı Brüksel’de biraraya geleceğiz.
Afrin saldırısı uluslararası hukuka aykırı
Afrin konusunu siz ifade ettiniz, ama genel olarak Alman barış hareketi Türkiye’nin Afrin’e yönelik hareketini nasıl değerlendiriyor?
Biz, bu saldırıyı her şeyden önce uluslararası hukuka aykırı buluyoruz. Daha önce benzer durumlarda genellikle batılı ülkeler sözde seslerini yükseltirlerdi. Afrin saldırısından sonra da onların bu çıkışını aradık, ama sesleri çıkmıyor. Biz barış hareketi olarak bu saldırıyı kınıyoruz.
Türkiye’de bir taraftan içeride otoriter rejim kuruluyor diğer taraftan ise dışarıda savaş yürütülüyor. Almanya’da çok sayıda Türk ve Kürt göçmen yaşıyor. Bunlar Almanya’daki barış hareketinde hangi rolü oynayabilirler sizce? Çağrınız nedir?
Birincisi, biz sürekli ortak noktaları arıyoruz. Burada yaşayan, çalışan, ikamet eden ve ortak çıkarları olan insanlar olarak daha fazla sosyal haklar istiyoruz. Bununla birlikte geldikleri ülke ve bölge yaşananlar temelinde savaşa ve silahlanmaya karşı ortak mücadele yürütmemiz ve bu yönde yapılan eylemlere katılmamız gerekiyor.