Written by 13:15 KÜLTÜR

Rosa Luxemburg’a ses olmak

Ali ÇARMAN / Stuttgart

İşçi sınıfı mücadelesinin en kızgın ve kitlesel olduğu yıllarda Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde genel olarak tiyatronun ve özel olarak da işçi tiyatrolarının büyük bir yer tuttuğu bilinir. Her şeyin paraya vurulduğu günümüzde bu gerçeklik daha da önemlidir. İşçi sınıfı cephesinde sanat adına yola çıkanların, sınıfın bilinçlenmesine, kendisi ve bütün insanlık için örgütlenmesi gerektiğine hizmet eden en küçük çaba dahi övgüye değer bir çabadır.
Kültürel etkinliklere bu temelde yaklaşan DİDF dernekleri, ülkemiz tiyatrosunda saygın bir yeri olan Jülide Kural’ın ‘’Ben Rosa Luxemburg’’ isimli tek kişilik oyununu tiyatroseverlerle buluşturuyor.
Bir grup arkadaşla Jülide Kural’ı tren istasyonunda karşıladık. Sohbetimizde „Stuttgart’ta Clara Zetkin’in evi var“ dediğimizde, sahne almadan mutlaka görmek istemesi üzerine arabayla yola çıktık. Kural, evin hemen önüne dikilen ve üzerinde ‘’Hayatın olduğu yerde mücadele etmek istiyorum’’ sözlerinin yazıldığı levhanın önünde fotoğraflar çekildi. Hassasiyetiyle Clara Zetkin’e ait ne varsa hepsini usulca elini değdirip sevinç içinde her yanı gezdi. Bir kez daha, eninde sonunda sosyalizmin kazanacağına ilişkin sohbetimizin ardından Theaterhaus salonuna geldik.

HAREKET ETMEYEN ZİNCİRLERİNİ FARKETMEZ
Theaterhaus sorumlularından Barbara Putzhammer de izleyicilerle birlikte oyunu izlemek istiyor. Ve tam zamanında zil çalıp oyun, Rosa Luxemburg’un paramiliter güçlerce katledilip Landwehr kanalına atılışıyla başladı ve tarihin derinliklerine, savaş tamtamlarının çaldığı, proleteryanın iktidara yakın olduğu günlere doğru uzanan çetin ve zorlu bir yolda devam etti.
Rosa Luxemburg’un çocukluk yıllarında botaniğe, müziğe ve hümanizme olan ilgisi, gençlik yıllarında sosyalizme yönelmesi, kendini okumaya vermesi; kısa bir süre sonra bütün dikkatleri üstüne çekmesi, defalarca girip çıktığı cezaevleri günlerinden sonra sürgün olmasının işlendiği bölümler bir bir sahnelendi. Bir dönem sosyalistlerin uğrak yeri olan Zurich yolculuğu, Plahnov ve Lenin ile tanışma, kadınların gazetesi Eşitlik ve Kızıl Şafak’ta makaleler yazmak, Rosa’nın yaşamında dönüm noktaları olmuş.

YA BARBARLIK YA SOSYALİZM
Reformistlerle (Eduard Bernstein) sosyalistler arasındaki uzlaşmaz tartışmalar ve farklılıklar sonrası yaşanan bölünme, Büyük Ekim Devrimi, Spartaküs grubunun kuruluşu, kitlesel grevler, 1918-1919 Kasım devrimi, Clara Zetkin, Karl Liebknecht ve diğer yoldaşlarıyla tek yürek olması, karşı devrimin tüm güçleriyle saldırması ve kimi zaman sinevizyon ile desteklemeler esnasında adeta nefesler tutuldu. Jülide Kural oyun boyunca yerinde durmadı, öyleki nefes nefese kaldığı anlar olmadı değil.

VARDIK VARIZ VAR OLACAĞIZ!
Yıllar öncesi planlanmış, ancak bir çok nedenden ötürü sahnelenmesi biraz gecikmiş oyunla ilgili söylenebilecek tek söz olağanüstü bir yetenek, performans ve güzellik söz konusu. İçerik ve biçim bir bütünlük içinde.
Sosyalist bir kadın olmanın tüm zorluklarının en çarpıcı şekilde birebir yeniden izleyiciye hatırlatıldığı tek perdelik oyunun sonuna doğru, beyaz perdeye yansıtılan kan damları ile burjuva sınıfının kan dökücü olduğu mesajı veriliyor.
Oyun sona erdiğinde Theaterhaus’un sorumlusu Barbara Putzhammer’in „Bir Alman olarak çok etkilendim. Olağanüstü bir yetenek. Jülide Kural Almanca biliyor olsaydı burada bizimle çalışmayı teklif ederdik“ sözlerini sevinç ve gülümsemeyle karşılıyoruz.
Evet, bugünlerde; Türkiye, İsviçre, Fransa ve Almanya’da; Yahudi asıllı, karıncanın kanadını incitmeyecek kadar narin sosyalist bir kadın her şeye rağmen „Vardık, varız, var olmaya devam edeceğiz“ diye haykırıyor.

Close