Mehtap Çallı
Rosa Luxemburg’u andık 12 ocak Pazar günü. Görkemliydi, kitleseldi. Gençler, kadınlar çocuklar, yaşlılar 101 yıl önce, yoldaşı Karl Liebknecht ile birlikte öldürülen bu devrimci kadının mezarında saygı duruşunda bulunabilmek için kuyruğa girdi. .
Son yıllarda, dünyanın her tarafında olduğu gibi, Almanya’da da kadınlar sokak eylemlerinde daha fazla yer alıyor. Çevre, kadına yönelik şiddet, cinsiyetçilik-ırkçılık ve ayrımcılığa karşı eylemler, kadın grevi, konut sorunu, 8 Mart, eğitim alanında, çalışma yaşamında farklı sektörlerde uyarı grevleri ve daha sayabileceğimiz çok sayıda eylem…
Berlin’de de her gün, çoğu taleplerin bize dokunduğu eylem, protesto, miting, yürüyüşler yapılıyor. Evet, sokaklar bizi çağırıyor. Her birine yetişmenin imkanı yok. Yetişebildiğimizde ve eylemlere güçlü katılım olduğunda sevindiriyor, umut vaat ediyor.. Güçleniyoruz, boşa değil hiç bir şey. Keşke daha kalabalık olsak, keşke “önemli” gördüğümüz, öncelikli işimizi bir kenara atabilsek, ‚keşke yalnız değiliz‘, ‚birlikte güçlüyüz‘ duygusunu daha fazla kadınla tadabilsek…
Engelleri aşabilmemiz, öncelikleri değiştirebilmemiz kolay değil ama mümkün! Bir gün az uyuyalım, bir gün çocuklarımız yemek yapsın bize, bir gün evimiz dağınık kalsın ya da bir gün birlikte kahvaltı yapmayalım, misafirlerimiz başka gün gelsin.
Sokak çağırıyorsa bizi koşalım.. Çünkü orada hayat var, özgürlük var, dayanışma var.. bilgi var, bilmediklerimiz var, ilişki var. Eylemlere katıldığımızda, çağrı yaptığımızda hemen onlarca aratmıyoruz ancak bir bir çoğalıyoruz. Bizlere dayatılanların neden ve nasıl hayata geçtiğini ve aslında başka bir dünyanın mümkün olduğunu daha iyi anlatabilirsek, nasıl karşı çıkabileceğimizi birlikte kararlaştırırsak sayımız daha da artacak. İşte o zaman; “sen olmazsan bir eksiğiz yerine“, “sen olursan bir fazlayız” diyebileceğiz.