Written by 17:00 KÜLTÜR

Toplama kamplarında direniş

Ali Çarman/Stuttgart

“Hitler faşizmi” denilince akla ilk gelen toplama kamplarıdır. 22 ana toplama kamp ve bunlara bağlı binlerce uydu/yan kampın olduğu bugün artık herkes tarafında biliniyor. “Çalışmak özgürleştirir”, “Herkes hak ettiğini bulur”… Belli başlı toplama kamplarının giriş kapılarında yazılı bu sözler faşizmin demagojik propagandasını anlamak bakımında bugün dahi hala durmakta.

İlk kez Münih yakınlarında Mart 1933 de Dachau’ya kurulan örnek toplama kampı hızla dört bir yanda kurulmaya başlandı. Toplama kampları kısa bir süre sonra başta kimyasal boya tekeli IG Farben olmak üzere, Krupp, Siemens, Zeppelin, Porsche .. silah tekelleri için kadın-erkek tutsakların kölelik döneminde beter koşullarda karın tokluğuna ölesiye çalıştırdıkları ve milyonlar kazandıkları fabrikalara döndü.

140 bin kadının tutsak edildiği Ravensbrück’te de kadınlar, Siemens tekelinin emrine emrine amade edildiler. Savaş, kimya ve tekstil sektörlerinde bir parça ekmek karşılığı en az 12 saat çalıştırılan kadınların en çok yaptıkları iş Hücum Kıtaları (SS) subaylarının eşlerine kürk mantolar ve çocuklarına elbiseler dikmekti. Çalışma koşulları kadınların başta tüberküloz olmak üzere değişik hastalıklara yenik düşmelerine neden oluyordu. Faşistler, bu koşullarda çalışan kadınlara 9 aylık bir ömür biçmişlerdi.

Faşistlerin gözetimindeki çalışma saatlerinde, mola vermek, işi aksatmak, görevliye karşı gelmek ve herhangi yanlış bir söz söylemek en ağır cezalara tabi tutulmakta ve ölüme neden olabiyordu.

Merhametsiz zaman

Ölüm fabrikaları olarak adlandırılan imha etme kampları; Almanya, Polonya, Avusturya, Çekoslovakya, Fransa ve daha nice yerlere kurulan toplama, imha kampları olarak milyonlarla ifade edilen insanların katledildiği alanlar oldu. En bilinen kamplarda Auschwitz’de günde 6 bin tutsağın krematoryum/fırınlarda yakıldığı düşünüldüğünde vahşetin boyutu daha iyi anlaşılır.

Kamp hayatının daha iyi anlaşılması için bir örneği buraya aktarmakla yetinelim. Kendisi de Mathausen toplama kampında kalmış olan Yunan yazar Yakovos Kambanellis yıllar sonra kaleme aldığı belgesel tadındaki romanı ‘Faşizmin Pençesinde’ kitabından kısa bir kesit; “Birgün SS’ler bir Polonyalı tutukluyu dört cesetle kucak kucağa bağlayıp tam dört gün süreyle tecrit hücresine atmışlardı. Beşinci gün dışarı çıkarılınca adam baraka baraka dolaşıp ölülerin kendisine Stalin’in mart ayında geleceğini söylediğini anlatmıştı.”

Ölüm pahasına direniş ve örgütlenme

Toplama kamplarının ortaya çıkardığı en önemli gerçeklik ise; hangi koşullarda olunursa olunsun insanlığın eninde sonunda kazanacağı bunun için umutlu olmak ve örgütlenmeyi elden bırakmamak olmuştur.

Kamplarda direniş ve örgütlenme; en basit bir birlikten (tutsaklar arası dayanışma-yardımlaşma) çelikten birliğe, en illegal koşullarda ölüm her an her saniye hissedilerek büyük bir cesaret ve titizlik içinde gerçekleşmiştir.

Zafer günü sonrası buralarda yaşananlarının hasır altı edilmemesi için kayıt altına almak, çizimlerde bulunmak, belge saklamak ve fotoğraflamak ve de nihayetinde zaman zaman kaçış, sabotaj eylemlerinde bulunmak. Kamplardaki örgütlenme konuları sıralanmakla bitmez ancak biliniyor ki, Auschwitz, Mathausen, Sachsenheim, Bergen-Belsen, Buchenwald.. toplama kamplarının hemen hemen tümünde kurşuna dizilme pahasına yaşam ve özgürlük için örgütlenme çalışmaları oldu.

Buchenwald Toplama Kampı; komünist tutsakların kendi çabalarıyla özgürlük için kurmuş oldukları DAYANIŞMA VE DİRENİŞ örgütü ile tanınır. Ölümün her an kapıda olduğu koşullarda özgürlük ve yaşamak için örgütlenmeyi komünistler büyük bir beceri ile başarırlar. En dayanılmaz işkence, baskı ve acılara nasıl katlanıldığını gösterdiler insanlığa.

KPD’li Albert Kuntz, Walter Stoecker ve Theoder Neubauer en sıkı gizlilik koşullarında işe nereden ve nasıl başlayacaklarını belirlemek için bir komite kurarlar. Çok zorlu koşullarda, en basit bir hatanın ölüme neden olacağını bilen komite diğer uluslardan insanları kapsayarak 18 kişilik illegal enternasyonal kamp komitesi adıyla kampın kurtuluş gününe kadar çalışmalarını devam eder. Komintern’in halk cephesi politikalarını kendilerine rehber alarak en geniş birlikteliği sağlarlar. En geniş tutsak bileşenini tek bir amaç için örgütlemenin zorluklarını yenen KPD’lilerin bu tutumu bugün dahi örnek alınacak örnek bir çalışmadır

Savaş ve faşizm insanlığa tarif edilemez, insanlık var oldukça unutulamayacak büyük acılar yaşattı. KPD’nin yöneticilerinden olup bir süre Sachsenhausen Toplama Kampı‘nda tutulan ve 5 Şubat 1945 tarihinde Brandenburg cezaevinde idam edilen Komünist Hermann Schwantes‘in son sözleri bugün de bizlere yol gösteriyor: “İnsanlık bir tasarımın içinde, binlerce yıl uzunluğundaki bir tarihi kapatmak için ve yeni bir dönem ilk insanlığa dair olanı başlatmak için… Güzel bir duygu, bu gelişmede küçük bir parçada olsa katkı sunmuş olabilmek. Ölüm doğal bir olgudur. Bütün canlılar ölümlüdür, ama eğer ki bir kimse canını verirse bizim meselemiz için ölümünü de eyleme dönüştürmüş olur. Böyle bir ölüm güzeldir en acımasızı da olsa… Çünkü o anlamsız değildir”


ÖZGÜRLÜĞE KAPI AÇAN KIZIL ORDU

Sachsenhausen: 22 Nisan 1945‘te Kızıl Ordunun 47.Tugayı kampa girdiğinde hastalıklarla boğuşan üç bin tutsağı özgür bıraktılar

Ravensbrück: 30 Nisan 1945’te insanlığın dostu, barışın ve özgürlüğün koruyucusu Kızıl Ordu birlikleri kampa ulaşarak geride kalanları kurtardı.

Auschwitz: 27 Ocak şafak vakti kızıl ordu toplama kampı önlerine dayandı. Kampta bulunan naziler son bir çırpınışta bulundular. Bunun sonucu 231 Sovyet askeri kamptakileri özgürlüğü kavuşmaları için hayatlarında oldu. Nazilerin soykırım merkezi Auschwitz kampı özgürlüğe kavuşturuldu.

Terezin: 8 Mayıs 1945’te kamp Kızıl Ordu tarafından kurtarıldı.

Buchenwald: 11 Nisan 1945’de Amerikan ordusu kampa girdiğinde kampın tutsaklarca kurtarıldığının farkına vardı.

Savaş sonrası devam eden Nürnberg mahkemelerinde hazırlanan belgelerde, 5 milyon 700 bin Yahudi’nin, tutsak düşen 3.3 milyon Sovyet askeri ve onbinlerce kişinin de faşizme karşı direnen komünist, demokrat, aydın ve emekçinin Nazi kamplarında vahşice katledildiği belirlendi.

Bugün tarihi çarpıtanlara, büyük bedeller ödenmiş gerçeklikleri ters yüz etmeye çalışanlara karşı koymak, savaş ve faşizmin getirmiş olduğu acıları anlatmaya devam etmek büyük önem taşıyor.

8 Mayıs 1945 savaşa ve faşizme karşı direniş, dayanışma ve zaferele taçlanan gün olarak insanlığın belleğine not düşüldü. Bu gerçekliğin unutulması ve silinmesi mümkün değil…

Close