Ali Çarman / Stuttgart
İşçi sınıfı savaşımının başarısı, onun ileri çıkmış unsurlarının, öncü gücünün ne için mücadele ettiğini kesin olarak bilmesi ve bunu bütün işçilere mal etmeye çalışmasına bağlıdır. Kararlı biçimde hep birlikte hareket etme kazanmanın teminatıdır da denilebilinir.
İşte bu çerçevede sözü edilecek direniş ve hak alma mücadelesi bakımından 18 Nisan 1975’te Neckarsulm AUDI fabrikasında çalışan binlerce işçinin deney ve tecrübeleri olumlu bir örneği teşkil etmektedir.
Sendikaların Geleceği Platformu ve DİDF Stuttgart “Tarihten ders çıkarmak – Dayanışma bizim gücümüzdür“ başlığı altında sendika binasında bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını daha önce Mercedes fabrikası işyeri işçi temsilciliği yapan Christa Horani yaptı. İşten atmaların dün olduğu gibi bugünde devam ettiğine dikkat çeken Horani işyerlerinde örgütlenmenin, mücadele etmenin ve sendikaya üye olmanın altını çizdi.
Audi/NSU fabrikasındaki grev ve direnişi gösteren belgesel film gösteriminin ardında söz IG Metall sendikası eski Başkanı Klaus Zwickel’e verildi. ‘’O dönem 10 binden fazla işçisi bulunan Audi fabrikasının tamamen kapatılması söz konusu idi. Bu bilgi zaten çok önceleri biliniyordu. Ben IG Metall Heilbron başkanıydım ve 35 yaşındaydım. İşçiler arasında büyük bir huzursuzluk ve kaynaşma vardı. Acaba yarınım ne olacak endişesi hemen herkeste vardı. İlk başta işçilerin çoğu direnişi benimsemese de sonrasında eylemler gün be gün büyüdü. Ve grevimiz basında “Vahşi Grev” olarak yer aldı.
Heilbronn belediye başkanı SPD’li idi. İşçileri destekledi, sonrasında ise tamamen geri çekildi. 18 Nisan 1975’te gerçekleştirdiğimiz efsanevi yürüyüşümüz 15 kilometrelik bir yolu göze aldı. İşçiler aslında bu fabrikanın sahibi bizler olmalı ve burada kararları bizim vermemiz gerek diyorlardı.’’
85 yaşındaki Klaus Zwickel, ezbere yaptığı sunumda sanki an be an yeniden o günleri yaşıyormuşçasına anlatması alkışlarla desteklendi.
Daha sonra dinleyicilerin sorularını sordular. “Direniş ve grev eyleminde sol/komünist güçlerin rolü oldu mu?” sorusuna “Tabii ki olumlu anlamda katkıları oldu. Hatta, 1975 yılında IG Metall’in Heilbronn ve Neckarsulm’da iki ayrı şubesi vardı. Neckarsulm IG Metall SPD, Heilbronn IG Metall da komünistler çoğunlukta idi. Ve ben onlardan çok şey öğrendim” dedi.
Yabancı işçilerin tutumu sorusuna ise; “Yabancı işçiler bu konuda kilit rol oynadı. Zaten işçilerin yüzde 42’si yabancı kökenliydi” dedi.
“Yürüyüş ve grevin sonucu nasıl oldu?” sorusu uzunca yeniden anlatıldı: ‘’TİS görüşmelerinde işçileri eyleme çağırma çok zor olmuyor. Fakat kapatmaya karşı grev ve direnişi organize etmek çok zor. İşçilerin çoğu korkudan harekete geçmek istemez. Bizler biliyorduk ki, ne kadar çok işçi eyleme katılırsa korkanların sayısı da azalacaktır. Heilbronn halkı işçilerin direnişini ilk günden itibaren destekledi. Önemli olan bir eylemin yasal veya yasadışı olması değil, eylemi yapanların doğru olduklarına inanmalarıdır. Kitlesellik ve kararlılık onu haklı kılar.’’
Kapanmanın eşiğine getirilen Audi/NSU fabrikası tarihsel bu direnişin ardında kapanmadı. Ancak 4700 işçinin çıkışı engellenemedi. Mücadele eden her zaman tam istediğini alamaz ama mücadele etmeyen dünden kaybetmiştir özdeyişi bir kez daha görüldü.
Audi tekeli bugün de daha fazla ve maliyetleri düşürme ve yıllık 1 milyar euro tasarruf sağlamak amacıyla 2029’a kadar 7 bin 500 işçiyi işten atmayı planlıyor.
Sendikaların içindeki siyasal ve toplumsal tartışmaların olmaması büyük bir eksiklik. Heilbronn eylemine katılmış bir işçinin “Nefes aldığımız sürece ölmemişizdir ve mücadele etmekten başka şansımız yok” sözleri günümüzde çok anlam ifade ediyor.