Written by 19:00 HABERLER

Ukrayna işgali ve Almanya solunun hali

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal harekatı Almanya’da da kendisine sol, sosyalist, komünist diyen partiler, barış hareketleri ve sendikalar arasında değişik tartışmalara vesile oldu. Rusya, savaş ve silahlanma konusunda adeta tutumların yeniden belirlendiği bu süreçte özellikle DKP ve Die Linke (Sol Parti) içindeki tartışmalara dikkate değer. Keza sendikalar cephesinde de hükümetin silahlanma planına karşı çıkmama, Rusya’yı eleştirirken NATO’yu göreve çağırma ve Ukrayna’ya askeri yardımda buluna anlayışları egemen. Ancak, genel olarak tabanda yönetimlerden farklı düşünenlerin olduğu da bir gerçek. Özellikle DKP, Sol Parti ve sendikal hareket cephesinde yapılan açıklamaları şu şekilde sıralamak mümkün:

1- RUSYA’YA KARŞI TUTUM DEĞİŞİYOR MU?

İşgal harekatı başlamadan önce Almanya’daki pek çok barış örgütü, parti ve kurum, asıl olarak NATO’nun Rusya’yı çevreleme politikasına dikkat çekerek tepki gösteriyordu. Bu tepkiler gösterilirken, örneğin daha çok eskiden Sovyetler çizginde olan Alman Komünist Partisi (DKP) ve ona yakın gazete, aydın ve kurumlar açıktan Rusya savunuculuğu yapıyordu. Rusya’nın da bir kapitalist-emperyalist ülke olduğu gerçeğini dile getirilenlere tepki gösteriliyordu. İşgal harekatının başlamasından sonra bu anlayışın etkisini koruduğu görülüyor. DKP Yönetim Kurulu Sekreteryası tarafından işgal harekatının başlamasından bir gün sonra 25 Şubat günü yayınlanan açıklamada dokuz madde halinde sıralanan savaşın nedenleri arasında Rusya’nın emperyalist emelleri ve hedefleri bulunmuyor. Elbette, savaşın başlıca nedenleri arasında Batılı emperyalist devletlerin Rusya’yı çevreleme, Ukrayna’yı etki alanları içine alma var. Ancak, bu durumdaki Ukrayna’nın tarafsızlaştırılması, silahsızlaştırılması yolunun işgal olmadığı açık. Yine söz konusu açıklamada sıralanan talepler arasında, Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesine yer verilmemişti.

4 Mart’ta yapılan açıklamada ise “Savaş NATO ülkelerindeki barış hareketin yenilgisidir. Bu nedenle savaş bizim de yenilgimizdir” denildikten sonra Almanya’nın silahlanmaya ayırdığı 100 milyar euroluk bütçe eleştiriliyor. Rusya konusunda öncesinden farklı olarak Küba hükümetinin yaptığı, “Yıllarca Rusya’nın makul güvenlik garantisi taleplerini görmezden gelmek bir hataydı“” tespitine gönderme yapıldı. Ayrıca “Bizim için Rusya’nın bir kapitalist ülke olduğu ve ulusal çıkarların kapitalist sınıfın çıkarlarıyla örtüştüğü açıktır” denildi. Yine sıralanan beş talep arasında Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesine yer verilmedi.

Bu tablo, DKP ve onunla aynı politik pozisyonda olanların Rusya’yı Batılı emperyalistlere karşı bir direnç unsuru olarak görüp olumlama tutumunu sürdürdüğünü gösteriyor. Savaşın seyri ve gelişmelere bağlı olarak parti içinde değişik tartışmaların olması kuvvetle muhtemel görünüyor.

2- SOL PARTİ’DE NASIL BİR TARTIŞMA VAR?

Rusya’nın işgalinden sonra bir diğer ilginç tartışma ve yönelim ise Sol Parti’de (Die Linke) kendisini gösterdi. “Sol kanat” milletvekillerinin önemli bir bölümü bugüne kadar asıl olarak NATO ve Batı’nın izlediği politikaları haklı olarak mahkum ederken, Rusya’nın attığı adımlara “savunma” adına göz yumuyorlardı. Bu nedenle basında “Putin’i Anlayanlar” (Putin-Versteher) olarak tanımlanıyorlardı. Rusya’nın bir kapitalist-emperyalist güç olduğu gerçeğini tali bir sorun olarak gören bu kesimlerin bir kısmını tutumlarını gözden geçirdi, bir kısmı ise açık olmasa da eski tutumunu sürdürmeye devam ediyor. İşgal harekatından hemen sonra “sol kanat” milletvekillerine bir mektup gönderen partinin Meclis Grubu eski Başkanı ve Dış Politika Sözcüsü Grego Gysi, kendilerini Rusya’yı savunmama, konusunda uyardı. Gysi ve ona yakın olanların bu süreci daha sağa kaymak için değerlendirdiği görüldü. Rusya’nın işgalinin uluslararası hukukun ihlali anlamına geldiğini açıklayan Sol Parti, DKP’den farklı olarak Rus ordusunun Ukrayna’dan çekilmesini taleplerinin başına yazdı. NATO ve Batı eleştirisi ise açıklamada daha düşük yoğunluklu tutuldu.

Dahası Eş Genel Başkan Susanne Hennig-Wellsow Sol Parti’nin temel taleplerinden biri olan “NATO dağıtılsın”a mesafeli yaklaştığını şu şekilde ifade etti: “Putin’in liderliğindeki Rusya şu anda sadece Ukrayna’yı değil, diğer ülkeleri de tehdit ediyor. Güvenliğini NATO’da arayan ülkelere hala NATO’nun dağıtılmasını söyleyecek miyiz?” (Der Speigel, NR.: 47)

Parti içinde daha önce de NATO’nun dağıtılıp dağıtılmaması konusunda tartışmalar vardı. Bu tartışmanın başını Gysi ve Thüringen Başbakanı Bodo Ramelow çekiyordu. Ramelow, hükümetin askeri harcamalar için 100 milyar euroluk bir fon oluşturma kararı almasından sonra, zorunlu askerliğin yeniden uygulanması gerektiğini söyleyen ilk siyasetçi oldu.

Gelişmeler, Sol Parti’deki “sağ kanadın” partiyi “koalisyon ortaklığına” hazırlamak için süreci kullanacağını, daha fazla sağa kaydırmak için çaba harcayacağını gösteriyor. İçeride güçlü bir savaş ve militarizm karşıtı dinamik çıkmadığı takdirde, ’sağ kanadın‘ bu yönlü adımları daha da hızlanacak görünüyor.

3- UKRAYNA’YA SİLAH GÖNDERİLMELİ Mİ?

Genel olarak savaşa karşı düzenlenen eylemlerin güçlü geçmesi olumlu bir durum. Yine bugüne kadar değişik alanlarda birlikte hareket eden inisiyatifler, örgütler ve sendikaların yan yana olması da anlamlı. En son 13 Mart’ta beş kentte yapılan eylemlere 150 bine yakın insan katıldı. Sendika merkezleri de eylemlerde önemli rol oynadı. Eylemlere katılan sıradan vatandaşlar savaşa karşı barış talebini öne çıkarken hükümet partilerinin koltuğundaki sendikacılar ve çeşitli “sivil toplum örgütleri” ortaya çıkan hareketi hükümete yedeklemeye çalışıyorlar. Bu kesimlerin önemli bir bölümü hükümetin askeri harcamalar için ayırdığı 100 milyar euroluk özel fona ise “çok eleştirel” yaklaşıyor. Yanı karşı çıkmıyor, sadece eleştiriyor.

Savaşın nedenleri arasında yer alan NATO’ya yönelik eleştiriler bir kenara bırakırken, Ukrayna’ya silah verilmesini savunuyorlar. Hükümetin, Anayasayı ihlal ederek savaş bölgesine silah göndermesine destek veriyorlar. Eleştiri okları asıl olarak Putin ve Rusya’ya yöneltiliyor. Ancak bu NATO’nun suçlarının üzerini örtmek için kullanıldığında militarist politikalara destek vermek anlamına gelmektedir. Bu nedenle Ukrayna’nın Almanya ve NATO’nun diğer ülkeleri tarafından daha fazla silahlandırılması, savaşın seyrini değiştirmeyecek, sadece uzamasına ve daha fazla şiddetlenmesine yol açacaktır. Zira Ukrayna’nın askeri gücünün Rusya karşısında dayanmasının maddi koşulları bulunmuyor. NATO’nun savaşa dahil olması ise savaşın çok daha büyümesini beraberinde getirecektir.

4- SONUÇ

Gelişme ve tartışmalar Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal harekatının pek çok açından bir dönemeç olduğunu gösteriyor. Bu süreç sadece emperyalist güçlerin aralarındaki rekabet ve çatışmanın yeni bir aşamaya girmiş olmasını içermiyor; sermaye hükümetlerinin her ülkede emekçi halkın çalışma ve yaşam koşullarını, demokratik hak ve özgürlüklerini daha fazla baskılayacağını da işaret ediyor.

Bu dönemeçte ilerici, savaş karşıtı, antimilitarist güçlerin nasıl tutum alacağı büyük bir önem taşıyor. Zor ve ağır koşullarda, emekçi sınıflara, gençliğe, kadınlara savaşsız ve silahsız bir dünyanın nasıl mümkün olduğu daha yalın bir dille anlatılabilir. Kapitalizmin olduğu bir dünyada savaş ve silahlanmanın kaçınılmaz olduğu gerçeği bir kez daha görüldü.

Bu nedenle bugün savaşa-silahlanmaya karşı mücadele aciliyet kazanırken; kalıcı bir barışın sağlanabilmesi ve insanca yaşanacak bir dünya yaratılabilmesi için de, bu mücadelenin, savaşları ortaya çıkaran sermaye politikaları ve sistemine yönelebilmesi büyük önem taşıyor.

Close