Written by 10:03 AVRUPA

Ukrayna’da ‚pat‘ mı?

YÜCEL ÖZDEMİR

7 Ekim’den bu yana dünyanın gözü kulağı İsrail ve Gazze’de. 24 Şubat 2022’de başlayan ve 21 ayını dolduran Ukrayna savaşı ise gündemin arka sıralarına düştü. Bunun bir bölümü Almanya ve ABD’den başlayarak Batılı emperyalist ülkenin İsrail ile sürdürmüş olduğu özel ilişkiden kaynaklanıyor. Diğer önemli bir bölümü ise Ukrayna’nın savaşı kazanma olasılığının her geçen gün azalması.

Daha doğrusu Ukrayna’yı büyük bir iştahla Rusya’ya karşı savaşa iten Batılı emperyalistler mevcut durumun değişeceğine inancını kaybetmiş görünüyor. Geçtiğimiz yaz büyük bir askeri destekle başlatılan “büyük taarruz”dan bir sonuç çıkmadı. Her türlü modern silah, askeri destek verilmesine rağmen Rusya bir milim geriletilemedi.

Şimdi başlayan ağır kış koşullarından cephede ciddi kayıpların verileceğinden söz ediliyor. Son günlerde Rusya’nın insansız hava araçlarıyla cephe gerisine düzenlediği saldırılarda can kapılarının yüksek olduğu haber veriliyor. Bölgede sert geçen kış boyunca cephe hattında bir değişikliğin olması sürpriz görünüyor. Bu nedenle yeni bir taarruz için bahar beklenecek.

Bir süredir Ukrayna’nın kazanması artık pek mümkün görülmediği için savaşta “pat” durumudan söz ediliyor. Dolayısıyla Rusya’yı eli zayıf müzakere masasına oturtmak önümüzdeki dönemin temel stratejisi olarak benimsenmiş görünüyor.

Konu geçtiğimiz salı ve çarşamba günleri Brüksel’de düzenlenen NATO dışişleri bakanları sonbahar toplantısında da değişik boyutlarıyla ele alındı. Alman basınında yer alan haberlerde toplantıda “pat” ve “savaş yorgunluğu” en fazla kullanan kavramlar olmuş. Süddeutsche Zeitung’dan Hubert Wetzel, Frankfurter Allgemeine Zeitung’dan Nikolas Busse Brüksel’den yazdıkları yorum yazılarında NATO’nun hedef küçülttüğü açık olarak belirtiliyor.

Bu nedenle NATO mevcut durumu “zafer” olarak ilan edip, bir şekilde müzakere masasının kurulması için zaman kolluyor. Ortada bir “zafer” mi yoksa “yenilgi” mi olduğu ise savaşa nereden bakıldığıyla ilgili.

Örneğin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, düzenlediği basın toplantısında “zaferi” Ukrayna ordusunun 21 ay içinde önemli muharebeler kazanmasına, Rus işgalcilerine önemli kayıplar verdirmesine, işgal edilen bölgelerin kurtarılmasına ve en önemlisi de Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olarak kalmayı başarmasına bağladı. Bunlara Finlandiya ve İsveç’in (Türkiye ve Macaristan’ın veto sorunu henüz halledilmese de…) NATO üyeliği, AB ve ABD’nin NATO’ya sıkıca bağlanması, Rus doğal gazının Avrupa’ya sevk edilmesinin durdurulması, silah ve enerji tekellerinin devasa kârlar elde etmesi de eklenebilir.

Brüksel, Washington, Berlin ve Londra’dan bakıldığında bugünkü şartlarda bir barış anlaşması imzalandığında ortada bir yenilgi bulunmuyor. Zira, “kazanımlar” epey fazla.

Dolayısıyla saldırıyı başlatan Rusya’nın Ukrayna’nın tamamını işgal edememesi, rejim değişikliği gerçekleştirememesi bir başarı olarak sunuluyor. Hal böyle olunca mevcut durumun “zafer” olduğunu Batılı ülkeler, Ukrayna yönetimi ve iç kamuoyunu ikna etmek için kullanabilir.

Kiev’den bakıldığında ise ortada “zafer” değil, savaş öncesine göre büyük bir yıkım söz konusu. Ülkenin en önemli sanayi bölgeleri Rus ordusunun kontrolünde. Ülke ikiye bölünmüş durumda. 21 ayda ölen asker ve sivil sayısının 300 bini aştığı tahmin ediliyor. Milyonlarca Ukraynalı yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Ekonomi dibe vurdu. En önemlisi de Ukrayna şimdi eskisine göre katbekat AB ve ABD’ye bağımlı hale geldi.

Hafta içinde Devlet Başkanı Zelenskiy tarafından onaylanan 2024 bütçesinin yarısı (40 milyar dolar) orduya ayrıldı. Biden’ın söz verdiği 60 milyar dolarlık yardım senatoya takılmış durumda. Almanya, söz verdiği 8 milyar avroluk yardımın artık son olduğunun mesajını veriyor.

Mevcut Ukrayna yönetimi de desteğin azaldığının farkında. Örneğin NATO toplantısına davet edilen Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Kuzey Makedonya’da yapılan AGİT toplantısına Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov katıldığı için boykot etti. ABD ve Almanya dışişleri bakanları ise toplantıya katıldı.

Kuleba, bununla da kalmadı Batı başkentlerinde yükselen “pat”, “savaş yorgunluğu” ve “Rusya’nın işgal ettiği bölgelerden vazgeçme” çağrılarına sert yanıt verdi: “Bu türden fikirleri ortaya atanlar, kendi ülkelerinin ve halkın bir bölümünden vazgeçtiklerini kendi hükümetlerine önersinler. Önce bunu yapsınlar, sonra konuşup konuşamayacağımızı göreceğiz” (Süddeutsche Zeitung, 29.11.2023)

Açıklamaya bakılırsa, Ukrayna cephesinden pat yok hayal kırıklığı var. Kırım ve Donbass’ı geri alacağını umarak girdiği savaşın sonunda ikisini tam olarak kaybetmekle karşı karşıya. Sürecin asıl belirleyeni Ukrayna yönetimi değil Batı olduğu için, sonunda elinde büyük bir yıkım, AB ve NATO’ya üyeliği kalabilir. Savaştan geriye kalan Ukrayna’nın NATO ve AB’ye alınmasından söz ediliyor.

Bu tabloda savaştan asıl kazananın Batı, yeni topraklar elde eden Rusya’nın kısmen kazanan, tam kaybedenin Ukrayna olduğu anlaşılıyor. Asıl kaybedenler ise yoksullaştırılan, düşmanlaştırılan bölge halkları ve emekçileri oldu. Bu nedenle, önümüzdeki dönem, geçen hafta sonu Berlin’de olduğu gibi her yerde bu savaşın bir an evvel bitmesi için sesler yükselebilir.

Close