14 Mayıs günü ilk “Hükümet Açıklaması” yapan Başbakan Friedrich Merz, CDU/CSU-SPD koalisyon hükümetinin yapacaklarını asıl olarak beş madde şeklinde özetledi: Güçlü Avrupa, Almanya’nın askeri kabiliyetini arttırma, ekonomide büyüme ve düzenli göç.
Bürokrasinin azaltılması, sermayeden alınan vergilerin düşürülmesi, belli sosyal alanlarda kısıtlamaların yapılması gibi uygulamalar da elbette olacak. Ancak seçimler öncesinde de sıkça vurgu yapılan ve koalisyon sözleşmesine konulan başlık da olan “Almanya için sorumluluk” da göz önünde bulundurulduğunda, askerileşme ve emperyalist emeller bu hükümetin önceliklerinin başında geliyor.
ASKERİ HARCAMALAR İÇİN YÜZDE 5 TALEBİ NE ANLAMA GELİYOR?
Bu bağlamda en fazla dikkat çeken ise askeri harcamaların artırılması ve askeri gücün büyütülmesi hedefi. Silahlanmma konusunda önceki SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinin attığı ciddi adımlar, daha da büyütülerek devam edecek. Ukrayna savaşının başlamasıyla askeri harcamalar artırılırken 100 milyar euroluk özel bir fon kurulmuştu. Bu sayede Almanya’nın askeri harcamaları kısa sürede Gayri Safi Yurtiçi Milli Hasılanın (BIP) yüzde 2’sine ulaşmıştı. Yeni hükümetin hedefi bunu kısa sürede yüzde 5’e çıkarmak. Bu konuda ilk açıklamayı Federal Dışişleri Bakanı Johann Walepful, Antalya’da yaptı. Burada bir açıklama yapan Wadepful, daha önce ABD Başkanı Trump’ın yaptığı yüzde 5 çağrısını desteklediğimi ifade ederek, “Biz de bunu takip edeceğiz” dedi. Milli gelirden yüzde 5’in ayrılması demek, Almanya’nın yıllık 225 milyar euro ayırması anlamına geliyor. Bu da neredeyse Almanya’nın yıllık bütçesinin yarısında denk geliyor.
Trump ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte tarafından daha önce yapılan açıklamalarda, söz konusu yüzde 5’in yüzde 3,5’inin doğrudan savunma bütçesi olarak ayrılmasını, yüzde 1,5’inin ise altyapı harcamaları olarak kullanılmasını istemişlerdi. Altyapı harcamalarından kast ettikleri de kara ve demiryolları, köprüler, limanlar, havaalanları ve hastanelerin orduya daha iyi hizmet edecek hale getirilmesi anlamına geliyor. Yeni hükümet altyapı harcamaları için 500 milyar euroluk bir paket ilan etmişti. İlk etapta bu paranın eğitim, sağlık, demir yolları ve sosyal alanlara ayrılacağı sanılmıştı. Ancak gerçekte altyapı için ayrılan bütçenin önemli bir bölümünün de askeri amaçlar için planlandığı anlaşılıyor.
SİLAH TEKELLERİ ŞİMDİDEN KAZANMAYA BAŞLADI
Almanya’nın askeri harcamaları artırmayı hedeflemesi elbette en çok Alman silah tekellerinin işine yarayacak. Wadephul’ın yüzde 5 açıklamasından sonra Frankfurt Borsasında Rheinmetall’in hisseleri yüzde 5’ten fazla, Hensoldt’un yüzde 6, Renk’in yüzde 3,5 değer kazandı. Diğer Avrupalı silah şirketleri Leonardo (İtalya) yüzde 4, Thales (Fransa) yüzde 3, BAE Systems (İngiltere) yüzde 2 yükseldi. Ukrayna savaşıyla birlikte bütün silah tekelleri üretimi artırarak karlarına karlar kattılar.
SPD’NİN İTİRAZI GÖSTERMELİK
Wadephul’un açılamasına ilk etapta koalisyon ortağı SPD’nin Eş Başkanı Lars ve Başbakan Yardımcısı Lars Klingbeil tepkis gösterse de, aslında hepsinin üzerinde anlaştıkları bir plan sözkonusu. İşin ilginci, yüzde 5’i ilk olarak aşırı sağcı AfD Eş Başkanı Alice Weidel gündeme getirmişti. Trump’a tam destek veren Weidel, Ocak ayında ZDF’ye yaptığı açıklamada, “Ülke savunması ve Bundeswehr’in güçlendirilmesi konusunda ciddi olunmak isteniyorsa, yüzde 5’ten fazlasının gerekli olması çok muhtemel” demişti. AfD bir bütün olarak askeri harcamaların arttırılmasına karşı çıkmıyor. 100 milyar euro için yapılan oylamada da çok sayıda AfD’li milletvekili “evet” oyu kullanmıştı.
HEDEF AVRUPA’NIN EN BÜYÜK ASKERİ GÜCÜ OLMAK
Almanya’da 18 Mart’ta Anayasa’da yapılan değişikle askeri harcamalarda üst sınır kaldırılmıştı. Böylece yeni hükümetin ülkeyi en büyük askeri güç hakine getirmesinin önünde bir engel bulunmuyor. Merz’in yaptığı ilk “Hükümet Açıklaması”nda da bu açık olarak ifade edildi. Almanya’nın savunma yateneğinin güçlendirilmesi için izleyecekleri stratejiyi de anlatan Merz, Alman ordusunu, Avrupa’nın konvansiyonel olarak en güçlü ordusu haline getireceklerini ifade ederek, “Kendimizi savunmak zorunda kalmamak için bunu yapmak zorundayız” dedi.
Konuşmasında caydırıcılık ilkesinin öneminin altını çizen Merz, yakın tarihten çıkartılması gerektiğini söylediği dersi de şu sözlerle ifade etti: “Ders basit: Güç saldırganları caydırır, zayıflık ise saldırganlığa davetiye çıkarır.” Saldırgandan kast edilen ise Rusya. Rusya ile Ukrayna arasında savaşın bitirilmesi için doğrudan görüşmeler başladığı halde Almanya Rusya’yı düşman göstermeye devam edecek görünüyor.
Merz, Rusya’nın Avrupa demokrasisini bölme girişimlerine karşı kararlılıkla karşı koyacaklarını aktardı, müttefik ve dost ülkelerin de dış ve güvenlik politikalarında Almanya’ya güvenebileceğini kaydederek, “Öyle güçlü bir Almanya ve Avrupa haline gelmeliyiz ki, silahlarımızı kullanmak zorunda kalmayalım. Bunu başarmak için Almanya’nın NATO ve AB içinde daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor” dedi. Önümüzdeki dönem açısından özellikle Litvanya’ya yerleştirilen 5 bin kişilik askeri karargahın önemli rol oynaması bekleniyor.
Sınır kontrolleri ve sınırdışılar dönemi başladı
Merz’in konuşmasında yer verdiği bir diğer önemli konu ise düzensiz göçle mücadele oldu. Almanya sınırlarında kontrollerin başlatılmasını vaat eden Merz, bu konuda eski söylediklerini tekrarladı. Yaptığı konuşmada “Almanya bir göç ülkesidir” tanımlamasını kabul etmekle birlikte, göç politikasının Almanya’nın refahına odaklı olması gerektiğini ifade ederek, bunun daha fazla sınırlama, daha fazla kontrol ve daha fazla geri gönderme anlamına geldiğini belirtti. Bu durumun sadece “Almanya özgü” olmadığını ve Avrupa hukukuyla uyum içinde olduğunu da iddia etti.
Federal İçişleri Bakanı Federal İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt (CSU) ise, hükümet programını mecliste tanıtırken sığınmacılara yönelik öngörülen daha sert önlemleri savundu. “Yasa dışı göç konusunda, bir ülkenin entegrasyon kapasitesinin bir sınırı vardır ve bu nedenle harekete geçmeliyiz” diyen Dobrindt, illegal göçün Almanya ve Avrupa’nın istikrarını tehdit ettiğini belirtti. Şehirler, belediyeler ve ilçelerin kapasite sınırına ulaştığını iddia etti.
Bu nedenle, daha fazla sınır dışı etme, daha hızlı prosedürler ve Almanya sınırlarında sığınmacıların daha fazla geri çevrilmesini içeren bir “göç dönüşümüne” ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bakan, politik değişimin geçen hafta sınır kontrollerinin sıkılaştırılmasıyla başladığını söyledi. Dobrindt ayrıca, ülkeyi terk etmesi gereken kişilerin daha fazla geri gönderileceğini duyurdu. “Afganistan ve Suriye’ye geri göndermeler yapacağız” açıklamasında bulundu. (YH)