Written by 20:00 HABERLER

DDR’de göçmenlik sorunu

YÜCEL ÖZDEMİR

Bu yıl Türkiye’den Federal Almanya Cumhuriyeti’nde (BRD) göçünün 60. yılı olduğu için pek çok gelişme “Almanya’ya göç” üst başlığı altına tartışılıp konuşulacak. Ne var ki bu göçün sadece son 30 yılı genel olarak “Almanya’ya göç” olarak tanımlanabilir. Geriye halan ilk otuz yılı “BRD’ye göç” diye tanımlamak daha doğru olur. Zira tarihsel kesiti bu şekilde dilimlere ayırmadığımızda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1949’da kurulan ve resmi olarak 3 Ekim 1990’a kadar ayrı bir devlet olarak varlığını sürdüren Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni (DDR) yok saymış oluruz.

41 yıl boyunca ayrı bir devlet olarak varlığını sürdüren DDR’in de bir “göç” ve “göçmen” tarihi bulunuyor. Federal Almanya, savaştan sonra çöken ekonomi için yeni işgücü arayışına girdiğinde önce Güney Avrupa ve Balkan ülkelerinden “misafir işçiler” (Gastarbeiter), Demokratik Almanya ise “kardeş sosyalist ülkelerden” “sözleşmeli işçiler” (Vertragsarbeiter) getirerek ağır sanayide çalıştırmaya başladı. Belirtmek gerekiyor ki, DDR o dönem aralarında Sovyetler Birliği’nin de olduğu Doğu Bloku ülkeleri arasında ağır sanayi ve kapitalist gelişme bakımından en ileri ülke durumundaydı.

GÖÇ VEREN ÜLKE OLARAK DDR

Fabrikaların özel şirketlere değil devlete ait olduğu DDR’de sanayinin çarklarını çevirmek için ihtiyaç duyulan işgücü yıldan yıla azalıyordu. Çünkü, Almanya’nın doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasından sonra DDR asıl olarak göç veren ülke konumundaydı. Her ne kadar Hitler faşizmi döneminde dünyanın değişik ülkelerine göç ermek zorunda kalan Alman antifaşistler DDR’e geri dönmeye başlasa da, doğudan batıya göç etmek isteyenlerin sayısı çok daha fazlaydı ve bu yıldan yıla artıyordu.

Resmi istatistiklere göre, 1949-61 yılları arasında toplam 2 milyon 783 bin insan DDR’den BRD’ye göç etti. (1) Ülkeden kaçışın önüne geçmek için 13 Mayıs 1961’de Berlin Duvarı’nı inşa etmeye başlamıştı.

İLK SÖZLEŞMELİ İŞÇİLER ANLAŞMASI POLONYA İLE YAPILDI

İhtiyaç duyulan işgücünü karşılamak için Berlin Duvarı yapıldıktan sonra “kardeş sosyalist ülkeler”den “Sözleşmeli İşçiler” (Vertragsarbeiter) getirilmeye başlandı. İlk anlaşma 1963’te Polonya ile yapıldı. 4-5 yıllığına rotasyon usulüyle getirilen Polonyalı işçiler daha sonra ülkelerine dönüyordu. Bu anlaşmadan üç yıl sonra Polonya’nın DDR sınırındaki kent ve köylerden gelip çalışmak isteyenler için de ayrı bir anlaşma yapılarak, yürürlüğe konuldu. Polonya’yı 1967’de Macaristan, 1974’de Cezayir, 1975’de Küba, 1979’da Mozambik, 1980’de Vietnam izledi. Sonraki yıllarda sayıları az olsa da Moğolistan, Çin ve Kuzey Kore ile de benzer anlaşmalar yapıldı.

DDR ile halk demokrasilerinin olduğu ülkeler arasında imzalanan anlaşmalar, ilk yıllarda daha çok kardeş ülkelerindeki sanayinin gelişmesi için kadro yetiştirme, meslek eğitimi olarak görülüyordu. Anlaşmalarda bu yöne özel bir vurgu yapılıyordu. Gerçekten de gelen işçilerin bir bölümü 4-5 yıl içinde edindikleri tecrübelerle ülkelerine dönüyordu ve orada sanayinin geliştirilmesi için adımlar atıyordu. Ne var ki, sonraki yıllarda “kardeş ülkelerden” gelen “sözleşmeli işçiler” giderek DDR’deki işgücü ihtiyacını karşılamak için kullanılmaya başlandı.

Rakamlar da bunu ifade ediyor. DDR yıkılıp, BRD tarafından yutulduğunda ülkedeki en büyük göçmen grubunu 60 bin 100 ile Vietnamlılar oluşturuyordu. Onları 51 bin 700 ile Polonyalılar, 15 bin 500 ile Mozambikliler takip ediyordu. Toplamda 16,4 milyon nüfusu olan DDR’de o zaman 94 bini “Sözleşmeli İşçi” olmak üzere 191 bin 200 “yabancı” yaşıyordu. Devlete bağlı işletmelerde çalışan “Sözleşmeli İşçiler”, BRD’de de olduğu gibi küçük odalarda, evlerde yaşamak zorundaydı. Genel olarak ırkçılık ve ayrımcılık yasak olduğu için, göçmen işçilere yönelik bir ayrımcılıktan söz edilmiyor. Ne var ki; yerli ve göçmen işçiler arasında dil sorunlarından kaynaklı anlaşmazlıkların olduğu da sıkça ifade ediliyor.

ROTASYON PRESİBİ: GELENLER GERİ GÖNDERİLİYORDU

“Kardeş ülkelerden” gelenlerin Almanca kurslarına giderek dil öğrenmeleri zorunlu idi. Getirilen işçilerin kalıcı değil geçiciliği bir devlet politikası olduğu için, yasal düzenlemeler de buna göre düzenlemişti. Oturum izini doğrudan çalışma izine bağlanmıştı. DDR’e gelip de gösterilen işi yapmayanlar hemen sınırdışı ediliyordu. Bazı kaynaklarda yer alan bilgilere göre, 1980’li yıllardan itibaren “kardeş ülkelerden” meslek eğitimi yapmak üzere gelenlerin çoğunun eğitim yerine doğrudan üretimde çalıştırılmaya başlandığına dikkat çekiliyor.

Ayrıca, özellikle Mozambik’ten DDR’den gelen “Sözleşmeli İşçiler”e maaşlarının yarısı ödeniyordu. DDR ile Mozambik arasında yapılan anlaşmada, maaşın yarısı doğrudan işçilere verilirken, diğer yarısı Mozambik devletinin DDR’e olan borçlarına sayılıyormuş. Bu durumda kalan maaşın yarısının Mozambik devleti tarafından işçilere verilmesi gerekiyordu. Ancak Mozambik devleti söz verdiği gibi maaşın yarısını ödemeyince çok sayıda işçi ailesi mağdur oldu. Sonradan bu temelde ülke içinde eylemler düzenlendi, ve mağdurlar Mad Germans (Çılgın Almanya) inisiyatifini kurdular.(2)

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ardından iki Almanya’nın resmi olarak birleşmesiyle birlikte, DDR tarafından “kardeş ülkelerle” imzalanan anlaşmalar BRD tarafından tanınmadı. Bu nedenle başta Vietnam olmak üzere birçok ülkeden gelen “sözleşmeli işçiler” ülkelerine geri döndü. Kalmayı başaran az bir bölüm “göçmen” statüsüne alındı. Özellikle Vietnamlı işçiler bu gruba dahil edildi. Yaşadıkları Doğu Almanya’da sonraki yıllarda çok sayıda ırkçı saldırının mağduru oldular. 17-23 Eylül 1991’de Saksonya’nın Hoyerswerder kentinde ırkçı saldırıya uğrayanlar, DDR döneminde bir yurda yerleştirilen Vietnamlı işçilerdi. Küba, iki Almanya’nın birleşmesinden sonra bütün vatandaşlarını geri aldı.

KADIN İŞÇİLERİN HAMİLE KALMASI YASAK

DDR’e gelen “sözleşmeli işçiler”in yüzde 15’i kadın iken bunları da çok kolay bir hayat beklemiyordu. En dikkat çekici uygulama ise gelen “yabancı” kadın işçilerin DDR’de hamile kalmasının yasaklanmış olmasıydı. Geri gitmek üzere gelen kadın işçilere hamile kaldıklarında iki seçenek dayatılıyordu: Ya kürtaj ya da ülkelerine geri dönmek. Bu uygulama 1988’e kadar devam etti. Özel durumlarda evlik için her iki devletin onay vermesi gerekiyordu. Genel olarak aile birleşimi ise yasaktı. Gelen erkekler ise DDR’de kadınlarla arkadaş olabiliyordu. Erkek işçiler daha sonra ülkelerinde gönderildiği için, çok sayıdaki DDR’li kadın çocuklarını babasız büyütmek zorunda kaldı.

SONUÇ

Gelişmeler, “devlet kapitalizmi”nin egemen olduğu DDR’de 1960’lı yıllardan itibaren işgücü açığının ortaya çıkmaya başladığını gösteriyor. Bunu kapatmak için rotasyon prensibine göre getirilen işçilerin bir bölümü ülkelerine geri dönerken, bir bölümü de kalıcı şekilde üretimde değerlendiriliyor. Ancak, devletin bu kalıcılığı kabul etmediği anlaşılıyor. Hal böyle olunca da getirilen “sözleşmeli işçiler”in pek çok alanda dezavantajlı durumda olduğu görülüyor. Siyasa haklar, vatandaşlık vb. ise hiç gündeme alınmıyor.

Sonuç itibarıyla, DDR’in belli bir dönemden sonra sosyalizme yabancılaşan politikalarının göç ve göçmenlik konusunda da kendini gösterdiği ve sosyalizmin temel felsefesi olan proletarya enternasyolizm ilkesinin bozuşarak çıkar ilişkisine evrildiği görülüyor.


DÖRT BİR YANDAN SIĞINMACILAR

DDR’deki “yabancılar” sadece “sözleşmeli işçiler” değildi. Ülkelerinde gördükleri baskıdan kaçan sosyalistlere de ev sahipliği yaptı. Bu temelde birçok ülkeden insanlar, faşist rejimlerden kaçarak DDR’e sığındı. Bunların başında Yunanistan’dan kaçanlar geliyordu. 1950’li yıllarda 980 komünist ve partizan aile ile onların 337 çocuğuna kapılarını açtı Yine İspanya’daki iç savaştan kaçan pek çok kişi de DDR’e sığınma başvurusunda bulundu. Şili’de Salvadore Allende’ye karşı gerçekleşen faşist darbeden sonra da 2 binden fazla Şilili DDR’e iltica etti.

Keza, Türkiye’deki 12 Eylül faşist darbesinden sonra Türkiye Komünist Partisi (TKP) yönetici ve üyeleri DDR’e iltica etti. “Kardeş parti” çerçevesine Leipzig’e giden TKP Genel Sekreteri İsmail Bilen, 1983’te burada hayatını kaybetti. Resmi kayıtlara göre DDR yıkılmadan önce 4’ü politbüro üyesi olmak üzere yaklaşık 40 TKP yöneticisi ve üyesi DDR’de yaşıyordu. TKP’nin onay vermediği kişilere iltica hakkı verilmiyordu. Örneğin, Gazeteci Nelli Tügel tarafından hazırladığı “Hayallerdeki ülke mi? DDR’deki Türkiye kökenli göçmenler” (3) başlıklı doktora tezinde, Hasan adlındaki bir kişi eşiyle birlikte DDR’e iltica ediyor, ancak TKP onay vermediği için kabul edilmiyor.

(1)https://www.bpb.de/gesellschaft/migration/dossier-migration-ALT/56368/migrationspolitik-in-der-ddr?p=all

(2)https://domid.org/news/vertragsarbeit-in-der-ddr/

(3)https://core.ac.uk/download/pdf/199421071.pdf

Close