Yücel ÖZDEMİR / Köln
İdeolojik olarak bugün aşırı sağcı faşist partilerin öne çıkardıkları aslında yeni değil. Uzun yıllardır orta sınıflardan başlayarak geniş kesimler arasında dillendirilen aşırı sağcı, ırkçı görüşler gelinen aşamada meyvesini vermiş, politik örgütlenmelere dönüşmüş durumda.
Almanya’da yıllar önce SPD’li Siyasetçi Thilo Sarrazin’in yazdığı ve uzun süre en çok satanlar listesinde duran “Almanya Kendisini Yok Ediyor” (Deutschland schafft sich ab) kitabında göçmenlere, Müslümanlara karşı kullanılan tezler daha sonra en çok satan gazeteler ve televizyonlar tarafından olduğu gibi kullanıldı. Göçmenlerin “Tembel, sosyal yardımla geçinmeyi seven, çok çocuk yapan” olarak lanse edildiği bu kitapta yazılanlar ideolojik olarak, açık ifade edilmese de geniş kesimleri etkisi altına aldı. Toplumda var olan sorunların kaynağının kapitalist sistem değil de göçmenler olduğunu ileri sürenler faşist düşüncelerin geniş kesimler arasında zemin bulmasına yardımcı oldular. Ekonomik sosyal sorunların arttığı, gelecek endişesi ve korkusunun büyüdüğü dönemlerde, egemen sınıflar sürekli belli kesimleri günah keçisi ilan ederek, “sorunların anası” olduğunu ileri sürüyorlar. Demagojik tarzda sürdürülen bu propagandanın geniş emekçi sınıflar arasında yankı bulduğu, tarihteki faşizm dönemlerinde görüldü.
Aşırı sağ elbette Avrupa’da yeni bir fenomen değil. Aşamalı olarak sistem tarafından normalleştirilen yabancı ve göçmen düşmanlığı gelinen aşamada, devlet mekanizmasının doğrudan bir parçası olma yönünde ilerliyor. Ülkeden ülkeye farklılıklar arz etmekle birlikte, liberalizm evresi yavaş yavaş kapanıyor, yerini gerici, otoriterlik özlemi taşıyan milliyetçi, faşist eğilimlere bırakıyor. İtalya örneğinde olduğu gibi kapitalist sistem faşistlerle sorunsuz bir şekilde işlemeye devam ediyor. Bu nedenle pek çok ülkede, ırkçı-faşistler sistemi değiştirme hedefi olmadıkları için mücadele edilmesi gereken güçler olarak görünmüyorlar.
SOLUN ZAYIFLIĞI, SENDİKALARIN İŞ BİRLİKÇİLİĞİ
Genel olarak aşırı sağ, faşist, ırkçı parti ve örgütlerin güç toplamasında kendisini “sol”, “ilerici” olarak tanımlayan güçlerin de sorumluluğu büyük. Aşırı sağın yükselişinin nedenleri arasında yer alan mülteciler konusunda asıl sorumlunun mülteciler değil, onların ülkelerinden göç etmesine yol açan savaşlar, yoksulluk olduğu anlatılamadı. Anlatmak isteyenlerin de sesi pek duyulmadı. Bir süre sonra ise daha geriden bir politika izlenmeye başlandı. Keza koronavirüs döneminde hükümetlerin izlediği politikalara yedeklenildi. Demokratik hakların kısıtlanması için kullanılan önlemlere itiraz edilmedi. Bir diğer kırılma ise Ukrayna Savaşı nedeniyle yaşandı. İlk saldıran tarafın Rusya olması kafaları karıştırdı. Rusya mahkum edilirken Batılı emperyalist devletlerin planları unutuldu. Bununla da kalınmadı, Batı’nın “savunma” adına Ukrayna’yı silahlandırma planlarına tam destek verildi. Hal böyle olunca da sözde “sol” ve “ilerici” çoğu parti ile hükümetteki sosyal demokrat, muhafazakar, liberal partiler arasında bir fark kalmamış oldu. Aşırı sağcılar ise açıktan muhalefet etme yolunu seçti ve savaşın yol açtığı ekonomik sorunlar altında ezilenler arasında sempati yarattı.
Emekçilerin asıl örgütleri olan sendikalar da bu süreçte asıl olarak hükümetlerin politikalarına yedeklendiler. “Zor koşulları” gerekçe göstererek ücret artışı talep etmedikleri gibi, tabandan hayat pahalılığına, yoksulluğa karşı yükselen sesleri bastırdılar. Denilebilir ki; eğer sendikal hükümetlerden farklı ayrı bir çizgi izleyip, savaşa, militarizme, hayat pahalılığına karşı bir mücadele hattı seçmiş olsaydı, bu durumda hem hükümet partileri her istediklerini yerine getiremeyecekti hem de emekçi sınıfların yoksullaşmasının önüne geçilebilirdi. Bu nedenle gelinen süreçte bu kesimlerin sorumluluğunun da olduğu açık. Bu durumdan sonuçlar çıkararak geleceğe bakıp yeni hamleler yapıldığı durumda, aşırı sağ-faşist partilerin yedeklediği ya da yedeklemek istediği emekçi sınıfların güveni yeniden kazanılabilir. Aşırı sağın yükselmesine neden olan sorunların çözümü temelinde verilecek bir mücadele ile antifaşist mücadele birleştiği takdirde faşistler kısa sürede güçten düşürülebilir.
ALMANYA: BİRLEŞİK ANTİFAŞİST MÜCADELE ÖRNEĞİ
Bu temelde Almanya’da içinden geçtiğimiz süreçte önemli bir mücadele sürdürülüyor. Her ne kadar henüz nedenlere karşı mücadele çok fazla öne çıkmasa da antifaşist dinamik kendisini açığa çıkardı. Bir grup aşırı sağcı, faşist ve milliyetçi aktörün Potsdam yakınlarında bir araya gelerek “tersine göç” (remigration) planlamasının ortaya çıkması üzerine milyonlarca emekçi sokağa çıkarak tepki gösterdi.
Özellikle aşırı sağcıların güç toplayarak devlette etkili güç haline gelmesini engelleme, bu nedenle de aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yasaklanması başlıca talep haline geldi. Hükümet partilerinden başlayarak düzen partilerinin önemli bir bölümü de sokak hareketinin içinde yer almaya başladılar. Genel olarak aşırı sağ partinin daha fazla güç toplamaması üzerine başlayan mücadelenin hangi sonuçlara yol açacağı henüz belli olmasa da, Avrupa genelinde bir etkide bulunmasının şansı yüksek. Zira, aşırı sağın henüz güç toplamadığı, hükümet ya da hükümet ortağı olmadığı ülkelerde benzer mücadeleler ortaya çıkabilir.
Bu mücadelede faşist rejimlerin geçmişte yaptıklarının hatırlatılması özellikle dikkat çekici. Tarihte yaşananların oluşturduğu bilinç, tecrübe ve antifaşist mücadele ırkçılığın, aşırı sağın nasıl geriletilebileceği konusunda tecrübelerle dolu. Aynı karanlık dönemin tekrarlanmaması için zaman kaybetmeden harekete geçmekten ve “Bir daha asla!” demekten başka bir seçenek bulunmuyor.
ÜLKELERDE AŞIRI SAĞCI PARTİLERİN DURUMU
Dosyamızın dünkü ilk bölümünde aktardığımız Avrupa Parlamentosundakine benzer bir durum tek tek ülkeler için de geçerli. Geleneksel sermaye partileri özellikle göçmenler, mülteciler ve militarizm konusunda daha fazla gericileşirken, verdikleri vaatleri yerine getirmeyen ya da yumuşatan aşırı sağcıların karşısına daha ırkçı-faşist örgütler rakip olarak çıkıyor.
Ülkelere göre farklılıklar olmakla birlikte Avrupa’da ülkelere göre aşırı sağ, faşist partilerin durumunu şu şekilde sıralamak mümkün:
ALMANYA
Federal Mecliste 87 milletvekili ile temsil edilen aşırı sağcı-faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin anketlerdeki oy oranı yüzde 21-23’e kadar yükselmiş görünüyor. 16 eyalet parlamentosunda yer alıyor. Eylül ayında Brandenburg, Thüringen ve Saksonya-Anhalt eyaletlerinde yapılacak parlamento seçimlerinden birinci çıkması bekleniyor. En son yüz binlerce insanın sokağa çıkmasına neden olan “tersine göç” (remigtation) gizli toplantısına AfD Eş Başkanı Alice Weidel’in Başdanışmanı Roland Hartwig, Federal Parlamento Milletvekili Gerrit Huy, Saksonya-Anhalt Meclis Grubu Başkanı Ulrich Siegmund ve Potsdam Bölge Başkanı Yardımcısı Tim Krause katılmıştı. İçinde Neonazi grupların da yer aldığı AfD, ülkeye göçmen alınmamasını savunuyor. Partiye destek veren bazı şirketlerin olduğu da biliniyor.
İTALYA
Ekim 2022’de yapılan genel seçimlerde faşist Musolini’nin takipçisi olan Fratteli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri) partisi yüzde 26 oyla birinci oldu ve Başkanı Giorgia Meloni, daha sonra diğer aşırı sağcı partiler Lega e Forza d’Italia (İleri İtalya) ile kurduğu koalisyonun ardından başbakanlık koltuğuna oturdu. Açıktan faşist ve göçmen düşmanı görüşlere sahip Fratteli d’Italia 2018’deki seçimlere göre oylarını tam yüzde 21.6 arttırdı. En fazla oyu sağ popülist Beş Yıldız Hareketi’nden (M5S) aldı. 2022’deki seçimlerde yüzde 15.4 oy alan M5S, 2018’deki seçimlere oranla yüzde 17.3 oy kaybına uğradı. 2022’deki seçimlerde diğer faşist partiler Lega yüzde 8.8, Forza d’Italia yüzde 8.1 oy aldı. Mülteci düşmanlığı yapan FdI ve lideri Meloni, Avrupa’daki diğer faşist örgütlerden farklı olarak dış politikada NATO çizgisinde ve AB’den ayrılmayı dile getirmiyorlar. Yapılan son kamuoyu yoklamalarında İtalya’daki faşistler oylarını korumaya devam ediyorlar.
İktidarını sağlamlaştırmak isteyen Meloni, kasım 2023’te başbakanın doğrudan halk tarafından salt çoğunlukla seçilmesini önerdi. Kazanan adayı destekleyen ittifakın hem parlamentoda hem de senatoda yüzde 55 çoğunluğa sahip olması da bir diğer öneri. Muhalefetin tepki gösterdiği bu otoriterleşme planının hayat bulup bulamayacağını önümüzdeki süreç gösterecek.
FRANSA
Aşırı sağın iktidara yakın olduğu bir diğer ülke ise AB’nin ikinci büyük ekonomisine sahip Fransa. Son birkaç seçimdir ikinci tura kalmayı başaran RN Lideri Marine Le Pen’in 2027’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde seçilme olasılığının yüksek olduğu şimdiden ifade ediliyor. 2022’de yapılan seçimlerde Emmanuel Macron, Le Pen’e karşı ikinci turda kazanmıştı. Le Pen, ikinci turda yüzde 41.5 oy almıştı. Bu da aslında ülkedeki sağ, muhafazakar, ırkçı potansiyelin ne denli yüksek olduğunu gösteriyor. Macron, iki dönem kuralı nedeniyle bir daha aday olamayacak. Yerine kimin aday olacağı da belirsiz. Bu koşullarda üç yıl sonraki seçimlerin Le Pen ile son seçimlerde az bir farkla üçüncü olan sol sosyal demokrat Jean-Luce Melenchon arasında geçme olasılığı kuvvetli görünüyor.
İSPANYA
İspanya’da her ne kadar sosyal demokrat bir hükümet iş başında olsa da aşırı sağcı Vox partisinin güçlenme potansiyeli fazla. Geçen yıl yapılan erken seçimlerde Vox yüzde 12.4 oy almıştı. Vox, Katalan siyasi tutukluların affedilmesi kararı gerekçesiyle merkez sağ ile birlikte kitlesel sokak eylemleri de örgütlemişti.
HOLLANDA
Kasım ayında yapılan genel seçimlerde aşırı sağcı, İslam düşmanı Gerd Wilders’in partisi PVV açık arayla birinci oldu. 150 sandalyeli mecliste 37 sandalye kazanan Wilders, mültecilerin sınır dışı edilmesini savunuyor. Ancak seçimler yapılmasına rağmen henüz hükümet kurulabilmiş değil. Zira meclisteki partilerin çoğu, aşırı sağcı görüşleri nedeniyle Wilders ile çalışmak istemiyor. Wilders ise başbakanlık koltuğuna oturmak için gerekli tavizleri vermeye hazır olduğunu ifade etti.
BELÇİKA
Aşırı sağcı, göçmen düşmanı Vlaams Belang’un (VB) yükselişi devam ediyor. Anketlere göre yüzde 15 oyla ülkedeki en güçlü parti haline geldi. Onu sağcı-muhafazakar Yeni Flaman İttifakı (N-VA) takip ediyor. Avrupa Parlamentosu seçimleri ile birlikte ülkede genel seçimler yapılacak. Şu anda iş başında olan değişik sosyal demokrat-liberal partilerin kurduğu hükümetin devrilme olasılığı yüksek görünüyor.
İSVİÇRE
Ekim 2023’te yapılan genel seçimlerde ağırı sağcı Halk Partisi (SVP) yüzde 28.6 ile birinci parti oldu. SVP uzun yıllardır göçmen ve yabancı düşmanlığı üzerinden propaganda yaparak güç toplayan bir parti.
AVUSTURYA
Sağ popülist hareketin ilk güçlendiği, koalisyon ortağı olduğu ülke olma özelliği taşıyan Avusturya’da Özgürlük Partisi (FPÖ), Eski Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Heinz-Chtistian Strache, İspanya’nın İbiza adasında Rus oligarkları ile kurduğu bağlantı ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kalmıştı. Buna rağmen FPÖ oylarını önce korudu sonra yükseltti. Muhafazakar Halk Partisi (ÖVP)-Yeşiller koalisyonunun işbaşında olduğu Avusturya’da son anketlere göre aşırı sağcı, popülist FPÖ’nin oyu yüzde 30 ve birinci parti durumunda. AP seçimlerinde birinci olması beklenen FPÖ’nün önümüzdeki sonbaharda yapılacak genel seçimlerde de birinci parti olması ve hükümeti kurma yetkisi alması bekleniyor.
POLONYA
2015’ten ekim 2023’e kadar tam sekiz yıl boyunca tek başına iktidarda olan aşırı sağcı-muhafazakar Hak ve Hukuk Partisi (PiS), geçtiğimiz ekim ayındaki seçimlerde yüzde 35 oy alarak birinci parti olmaya devam etti. Ancak, koalisyon ortağı bulamadığı için hükümeti AB yanlısı Donald Tusk’un başını çektiği liberal-sol-muhafazakar koalisyona bırakmak zorunda kaldı. Buna rağmen ülkenin en güçlü partisi olmaya devam ediyor. Ekim seçimlerinde yüzde 7.2 ile parlamentoya giren Konfederasyon Partisi ise açıktan ırkçı-faşist görüşlere sahip. PiS, 8 yıl boyunca tek başına hükümette olduğu Polonya’da devletin yapısını kendisine göre yeniden inşa etti. Bu nedenle hükümet olmasa da devlet içindeki gücünü koruyor, Dolayısıyla güç toplama olasılığı bitmiş değil. Ülkede dengeler adeta bıçak sırtında.
MACARİSTAN
Aşırı sağın en uzun süredir iktidarda olduğu Macaristan’da, Başbakan Viktor Orban’ın liderliğini yaptığı Macar Kardeşler Birliği (Fidesz) 2010’dan bu yana daha aşırı sağcı, faşist ortaklarıyla ülkeyi yönetiyor. Sol, sosyal demokrat, ilerici parti ve akımlara karşı saldırgan bir politika izleyen Orban, Rusya ile iyi ilişkileri korumaya devam ederken, AB politikalarına zaman saman sert muhalefet yapıyor. Macaristan’da Fidesz’in dışında aşırı sağ, faşist Mi Hazank, Jobbik gibi partiler de bulunuyor. Azınlıklar, göçmenler ve mültecilere karşı düşmanca bir söylem kullanıyorlar. Yapılan son anketlere göre Fidesz yüzde 46 ile açık ara önde.
İSVEÇ
2022’de yapılan genel seçimlerde aşırı sağcı, popülist İsviçre Demokratları (SD) büyük bir çıkış yaparak yüzde 20 ile Sosyal Demokrat Partiden sonra ikinci büyük güç oldu. Merkez sol ve merkez sağ blokların tek başına hükümet kuramadığı İsveç’te sonunda, aşırı sağcıların dışarıdan desteğiyle, Moderat partisinin öncülüğünde bir hükümet kurulabilir. SD’nin yükselişini önümüzdeki seçimlerde sürdürmesi bekleniyor.
Bunların dışında Finlandiya, Estonya, Litvanya, Letonya gibi ülkelerde özellikle Rusya korkusu nedeniyle sol, sosyalizm düşmanlığı rekor düzeye ulaşmış durumda. Bu ülkelerde göçmenler az olduğu için aşırı sağ partilerin en çok kullandığı konuların başında Rusya ve Ukrayna Savaşı geliyor. Önümüzdeki dönemde bu çizgiye sahip partilerin güç kazanması bekleniyor.
BİTTİ