Rachel KNAEBEL / Basta
Irkçı politikacı Eric Zemmour banliyölerin “Sosyal yardımlarla dolup taştığını” söyledi, patron örgütü Medef’in Başkanı -daha sonra özür diledi- Seine-Saint-Denis hakkında “uyuşturucu kaçakçılığına” bağımlı oldukları ifadesini kullandı. Ancak “Gerçeğe yakından baktığımızda, milyarlarca kamu parasının akıtıldığı, sakinlerin sübvansiyon yağmuruna tutulduğu fantezisinin büyük bir yalan olduğunu görüyoruz” diye tepki gösteriyor Seine-Saint-Denis bölgesinin Sosyalist Partili Başkanı Stephane Trousse.
“Ne melek gibiyim ne de naif… Zorlukların, işsizlik seviyesinin, RSA (yoksulluk ödeneği) alan insan sayısının, yüksek suç ve suçluluk seviyesinin de farkındayım” diye ekliyor: “Ancak gericiler ve aşırı sağ tarafından istismar edilen klişeler ve karikatürize etmeler, siyasi amaçlar için; ırkçı ve yoksul karşıtı amaçlar için kullanılıyor ve bir ölçüde banliyölerin simgesi olan Seine-Saint-Denis ile Fransa’nın geri kalanı arasındaki bölünmeyi şiddetlendirmek için kullanılıyor.”
Emekçi ve yoksul mahallelerini sarsan ayaklanmalardan bu yana bir dizi siyasi figür tarafından dile getirilen ayrımcı iddialar büyük ölçüde gerçeklerle uyuşmuyor. Yoksul mahallelerin sembolü olarak gösterilen Seine-Saint-Denis’de halk, 2018’deki bir parlamento raporuna göre “Fransa anakarasındaki en düşük yaşam standardına” sahip. Bu bölge, aynı zamanda Île-de-France bölgesindeki en yüksek işsizlik oranına sahip, 2023 yılı başında Paris’teki yüzde 5.4’lük işsizlik oranına kıyasla bu oran yüzde 9.8.
Ancak ulusal istatistik kurumu INSEE, 2021 yılında yaptığı bir araştırmada Seine-Saint-Denis’in aynı zamanda “toplam yerleşik iş gücü içinde kilit çalışan oranının en yüksek olduğu” Île-de-France bölgesi olduğunun altını çiziyor.
Seine-Saint-Denis’deki “kilit çalışanlar” arasında evde bakım işçileri, kasiyerler ve mağaza asistanları yer alıyor. Kovid-19 kısıtlamaları sırasında bu mesleklerin hayati önemi herkesin malumuydu. Büyük Paris Bölgesi’ndeki (Île-de-France) temel meslek sahiplerinin (hastane personeli, kasiyerler, lojistik ve bakım çalışanları, ev yardımcıları, eğitim personeli vb.) yaşadığı bir yer. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, emlak fiyatları nedeniyle çok az kişi Paris’te, çok daha fazlası ise emekçi banliyölerinde yaşamakta. (…)
Stephane Troussel, “Durumu biraz inceleyen ve objektif olarak bakmaya çalışan herkes, özellikle adalet, polis, eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetleri açısından bölgemizin yetersiz donanımına dikkat çekmiştir” dedi.
Macron’un partisinden ve sağcı Cumhuriyetçi partiden milletvekilleri tarafından 2018’de hazırlanan “Seine-Saint-Denis’deki kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde devletin eylemlerinin değerlendirilmesine ilişkin” bir parlamento raporuna atıfta bulunuyor. Rapor özellikle adalete erişimdeki eşitsizliğe işaret ediyor. Örneğin, Seine-Saint-Denis’deki mahkemelerde bir davanın sonuçlanması ortalama 8.6 ay sürerken, bu süre Paris’in 18. ve 15. bölgelerinde 5 aydan daha az. Eğer bu kıyası sürdürürsek, bu bölgelerin çok daha az sayıda ceza soruşturma memuruna sahip olduğunu görüyoruz (…)
Eğitimde de durum daha iyi değil. Söz konusu rapora göre Seine-Saint-Denis’de “Öğretmen eksikliği gençleri okullaşmanın dışında tutuyor.” Rapor şöyle devam ediyor: “Son beş yılda oluşturulan kadrolara rağmen Seine-Saint-Denis’de sisteminin verimsizliği ile ilgili ‘mekanik’ bir nedenden dolayı, öğretimin sürekliliği hâlâ garanti edilmemektedir.”
Geçen yıl Mediapart gazetesi, Seine-Saint-Denis’deki bir ortaokulda öğretmen açığı nedeniyle bir ayda 259 saatin kayıp olduğunu ortaya çıkardı. Hauts-de-Seine bölgesinde de durum farklı değil. Öğrenci Velileri Federasyonu, bu bahar bölgedeki emekçi mahallesi olan Bagneux’da 800 saatten fazla ders kaybı yaşandığını bildirdi. Üstelik de yoksul banliyölerindeki birçok okul “öncelikli eğitim bölgesi” olarak sınıflandırılıyor ve bu da ek kaynak anlamına geliyor.
Ancak Sud Education sendikasının sekreteri Fatna Seghrouchni’ye göre “Öncelikli eğitim bölgesi kurumlarında kaynaklar ihtiyaçlarla hiç orantılı değil. Öğrenciler sınıflara tıkış tıkış dolduruluyor ve sınıflar aşırı kalabalık.” Sendikacı, 17 yıl önce kendi çalıştığı okula geldiğinde sınıf başına 20 ila 22 öğrenci olduğunu söylüyor: “O zamanlar okulum henüz böyle sınıflandırılmamıştı. Bugün ise 26-28. Sınıf başına fazladan beş öğrenci. Ve okul bu kadar çok öğrenciyi kabul edecek şekilde tasarlanmamış.”
Sendika lideri, öncelikli okullara yönelik destek programlarını, ev ödevi yardımını, kültürel ve sportif faaliyetler için ayrılan bütçeyi destekliyor. Ancak tüm bunların “sadece bir serpinti” olduğunu söylüyor: “Her şeyden önce, sınıflarda daha az öğrenci, tüm öğrencileri daha iyi barındıracak daha fazla okul, daha fazla öğretmen, genel olarak daha fazla personel ve tüm personel için daha iyi ücret talep ediyoruz”
Haziran sonu ve temmuz başındaki gergin geçen gecelerde, France Insoumise’in (Boyun Eğmeyen Fransa hareketi) yerel meclis üyesi Yohan Sales, gençlerle ve ara bulucularla buluşmak için mahallenin sokaklarını dolaşanlar arasında. “Son günlerde televizyonlarda yer alan tartışmalar hakkında konuştuk. İnsanların söylediği şey, kentsel politika için para göremediğimiz” diyor. Seine-Saint-Denis’in milyonlarca kamu parasını yuttuğunu söylemek ise sağın bir modası. “Aslında yatırımlar büyük ölçüde yetersiz.” Ona göre, Seine-Saint-Denis bölgesinde devlet tarafından üstlenilen büyük projelerin birçoğu yerel halka fayda sağlamıyor: “Gerçek şu ki örneğin hükümetin yeni bir iş bölgesine dönüştürmek istediği Plaine-Saint-Denis’de, bölge sakinlerinin orada çalışabilmesi için siyasi bir irade yok. Aubervilliers’de Olimpiyat Oyunları için inşa edilen bir şantiyede yangın çıktı ancak olimpiyat bölge sakinlerine fayda sağlamayacak! Hiçbir bölge sakini bu oyunlardaki bir spor etkinliğinin bilet fiyatını karşılayamayacak.”
(Dur ihtarına uymadığı iddiasıyla polisin vurduğu 17 yaşındaki) Nahel’in ölümünden ve ayaklanmalardan birkaç hafta önce farklı siyasi görüşlere sahip emekçi mahallelerinin onlarca yerel meclis üyesinin uyardığı gibi “Banliyölerde yaşayan insanların ciddi gıda ihtiyacı varken”, birkaç düzine avro tutan biletleri nasıl karşılayabilirler? Bu seçilmiş temsilciler, “banliyöler boğulmanın eşiğinde” ve sakinleri “Cumhuriyet tarafından terk edilmiş hissediyor” diye yazdılar. Bu durum karşısında Seine-Saint-Denis Bölgesi Başkanı Stephane Troussel, “eşitliği sağlamak üzere yapısal bir etki yaratarak, banliyöleri standartlara uygun hale getirmek için kamusal eylem çağrısında” bulunarak, sözlerini “Bu yapılmadığı takdirde korkarım ki aradaki uçurumlar genişlemeye devam edecektir” diyerek sonlandırdı.
Çeviren: Eren Can