ALİ ÇARMAN
Göç süreci sadece geçmişin labirentlerinde gezinen nostaljik yaklaşımla değerlendirilemez. Bugünün ve geleceğin sorunlarıyla doğrudan bağ kurarak değerlendirmek daha isabetli olur.
Kuşkusuz ikinci, üçüncü ve dördüncü kuşak diye tabir edilen göçmen gençlerin anne ve babaları işçi olarak çalışıp alınterini buranın toprağına döktüler. Hayat koşullarının zorunlu kıldığı değişimle birlikte günümüz gençliğinin eli güçlü ancak sorunları da dağ gibi denilebilir. Gençlik sorunlarının tartışılması aynı zamanda eski ile yeninin çatışmasını akla getirir. Toplumdaki mevcut koşullar ve çelişkiler, durmaksızın yeni modeller ortaya çıkarmakta. Olgular gerçek nedenlerinden koparılarak sorunlara yaklaşılınca, gençlik; ‚kayıp kuşak‘, ‚kimliksiz kuşak‘, ‚geleceği belirsiz kuşak‘ vb. gibi sıfatlarla tarif edilmekte.
Üzerine çokca konuşulan birinci kuşak görevini fazlasıyla yerine getirdi. Ve ne acı ki onlar artık yavaş yavaş tarih olmakta. Bu kısa yazıda, aile birleşimi ile Almanya’ya gelenler ve Almanya’da doğan yeni nesilleri ele almaya çalışacağız.
Kısa süreliğine Almanya’ya gelen kadın-erkek işçiler daha sonraları, 1970’lerden itibaren çocuklarını yanlarına getirmeye başladılar, aile bileşimi sürecine girdiler. Aile bileşimi aynı zamanda bulunulan yerde kalıcılaşmanın da güçlü bir habercisi olarak görülmeliydi. Ancak bu basit gerçeklik dahi görülmedi. Üç yaşından 16 yaşına kadar büyüdükleri ortamdan koparılan, okullarını terk etmek zorunda kalan çocuklar için Alman yazınına ‘Valiz Çocukları’ diye not düşüldü.
Orta öğrenimde eğitimlerine devam edenler kendilerini birdenbire bambaşka bir ülke ortamında buldular. Üstelik yeni bir dille, Almanca ile, eğitime devam ettiler. Almanya’nın belli başlı şehirlerinde sadece Türkiyeli gençlerin doldurulduğu sınıflarda eğitim görüldü. Hal böyle olunca işçi çocuklarının başarı düzeyi oldukça düşük seviyelerde kaldı.
“Burjuvazinin, işçi sınıfının eğitilmesinden umacağı pek az, ama korkacağı çok şey vardır” sözü Engels tarafından 1845’lerin İngilteresi için söylenmiş. Göçmen işçi çocuklarının eğitim sorunlarına Alman-Türkiye hükümetlerinin yaklaşımı tam da bu gerçekliği bizlere hatırlatmakta.
Türkiye hükümetleri birinci kuşaktan işçileri döviz makinesi olarak görüp hep bu temelde faydacı yaklaştı. Bu yetmemiş olacak ki, bu kez işçi çocuklarının üzerinden döviz vurgunu yolları arandı. Zamanın gazeteleri ‘yeni döviz kaynağımız işçi çocukları’ başlıklı haberler yaptı. Yurt dışındaki işçi çocukları için anavatanda 150 Mark’a yatılı okullar açılacağı duyuruldu. Eğitim parası ve binlerce Mark bedelli askerlik parası ile adeta çifte sömürüye tabii tutulan kuşaklardan söz ediyoruz.
GÖÇMEN GENÇLER BAŞARI YOLUNDA
Yapılan tüm araştırmalara göre göçmen çocuk ve gençler eğitim ve meslek yerleri konusunda Alman yaşıtlarına göre dezavantajlı bir durumda. Dayatılan zorluklara ve eşitsizliklere rağmen sayısı küçümsenmeyecek kadar göçmen genç ise toplumsal hayatta başarılı bir pratik sergilemekte. Ancak nüfusun büyük bir kesimi hala eğitim ve meslek yerleri bakımından engellere takılmış durumda.
Başarının yolunda ilerlemekte ailenin belli ölçüde rolü olsa da asıl olarak devletin göçmen gençler için yeteri kadar imkanlar sağlaması belirleyici.
Almanya’da doğan ve Türkçeyi tam konuşamadığı, ana dil olarak Almancayı seçmiş çocukların geriye dönmeyi akıllarından dahi geçirmedikleri dikkate alınarak onlara her türlü yardımın yapılması ve yeteneklerine göre olanaklar sağlanması bir zorunluluk.
60 yıllık bir pratiğin ve yaşanmışlıkların tartışıldığı şu günlerde gençlik konusu ve sorunları görmezden geliniyor. Birinci kuşağın yaşadıkları (dil sorunu, verilen her işi sessizce yapma, ülkeye dönme hayali) gerilerde kalmıştır. Alman nüfusu içinde göçmen gençlerin yoğunluğu ve dinamizmi aslında büyük bir şanstır.
Ülke nüfusunda her dört kişiden birinin göçmen olduğu gerçekliğine rağmen toplumda, ortak yaşam konusunda sanki büyük bir sorun varmış gibi herkes entegrasyon/uyumdan söz ediyor.
Ayrımcı-dışlayıcı politikalar son bulduğunda, göçmen işçi ve gençlere her alanda hak eşitlği sağlandığında entegrasyon konusunda güçlü bir adım atılmış olacaktır.
YENİ ARAYIŞLARIN DİNAMİĞİ GENÇLİK
Toplumun en temel sorunlarından olan eğitim ve eğitime verilen önem geleceğin ipuçlarını verir. Sorumluluklarının gereklerini yerine getirmek yerine, genel olarak gençliği suçlamak, etnik ve dini kimlikler üzerine siyaset yapmak, göçmen gençlerin suç oranlarının yüksekliğinden söz etmek, ancak iki yüzlü burjuva politikacıların işi olabilir.
Mevcut sistemde eğitim alanındaki zorluklar, hükümetlerin zaman zaman başvurdukları kısıtlamalar ile göçmen gençlerin; işçi ve emekçi kökenli olanlarının, karşı karşıya kaldıkları zorluklar katmerleşmekte. Varlıklı olanlar ise her bakımdan daha iyi eğitim görebilmenin, gerekirse özel okullarda, özel dersler alabilme ayrıcalığına fazlasıyla sahipler.
Gelecek kaygısı taşıyan gençlik doğal olarak toplumun en huzursuz, en atılgan ve duyarlı kesimi olarak zaman zaman dikkatleri üzerine çekmekte. Bunun somut örnekleri ırkçılığa ve yabancı düşmanlığa karşı, çevre-iklim sorunları, savaş politikalarını konu alan protestolar veya son zamanlardaki işçi eylemlerinde görülmekte.
Sonuç olarak 60 yıllık tarihi sürece rağmen göçmen gençlerin ve genel olarak bütün gençlerin eğitim, meslek ve işyeri sorunları devam ediyor. Etliye sütlüye dokunmayan 60.yıl kutlamalarının görmek istemediği gerçeklik budur.
Ve bir başka gerçeklik ise, Almanya’da yaşamanın şans olmadığı bir dönemden geçiyor olunsa da, hala dünyanın onlarca ülkesinden Almanya’ya bir biçimde göçün devam ediyor oluşu.
Göç ve göçmenlikten kaynaklanan sorunlar da devam edecek. Bu nedenle göçmen-yerli demeden birlikte hareket edildiğinde sorunlar çözüm yoluna girmiş olacaktır.
Yeni arayışların dinamikleri olmanın büyük potansiyelini taşıyan göçmen gençler eninde sonunda bu yolu seçecekler… Buna olan inancımız tamdır.