Written by 13:00 HABERLER

Sol sabırla doğru politikaları savunmalı

Sol Parti (Die Linke) Genel Başkan Yardımcısı ve Federal Parlamento milletvekili Tobias Pflüger, 26-27 Şubat’ta yapılacak dijital genel kongre öncesinde parti içindeki tartışmalar ve eylül ayında yapılacak genel seçimlerde izlenecek tutum konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.

YÜCEL ÖZDEMİR

Sayın Pflüger, parti kongresi öncesinde partiniz kamuoyunda değişik yönleriyle tartışılıyor. Bunların başında Meclis Grubu Güvenlik Politikası Sözcüsü Matthias Höhn’ün tartışmaya açtığı yedi sayfalık metin geliyor. Metinde özetle partinin NATO, yurtdışına asker gönderme, AB’nin militaristleştirilmesi gibi önemli konularda politikasını temelden değiştirmesi isteniyor. Bu öneriler parti içinde nasıl tartışıldı ya da tartışılıyor?

Sözünü ettiğiniz tartışma belgesi asıl olarak SPD ile koalisyon ortaklığı kurmayı hedefliyor. Çünkü Sol Parti’nin (Die Linke) bugüne kadar izlediği ve en son eş genel başkanlar tarafından ilan edilen seçim programında da yer alan dış politika çizgisi, SPD ve Yeşiller ile koalisyon ortaklığını adeta imkansız hale getiriyor. Mattihas Höhn, ayrıca AB’nin askeri olarak hareket kabiliyetine sahip olması gerektiğini de öneriyor. AB’nin tarafsız olabileceği şeklinde bir illüzyonla sahip. Bu tabiki şu ana var olan parti programına aykırıdır. Yine, belli kriterlerin yerine getirilmesi şartıyla Alman askerlerinin yurtdışına gönderilmesine destek verilmesini de istiyor. Bütün bunlar Sol Parti’nin programında gedik açmayı hedefliyor. Parti yönetim kurulu, bir çekimser oyun kullanıldığı toplantıda, açık olarak bu önerileri reddetti. Bu, Sol Parti’nin barış hareketinin parçası olmaya devam edeceğini gösteriyor.

SPD İLE FARKIMIZ KALMAZ

Siz yıllardır AB’nin militarist dış politikasına karşı yazılar yazıyorusunuz. NATO’ya karşı eylemlere katılmak için her yıl Münih’e gidiyorsunuz. Partiden bir arkadaşınızın yıllardır karşısında mücadele ettiğiniz konularda böyle bir öneride bulunmasını nasıl karşıladınız?

Ana mesele de bu zaten. Kişisel olarak ele aldığımda, yıllarca AB’nin militaristleşmesinin önünü açan Lizbon Anlaşması’na karşı çıktım. O zaman Sol Parti olarak bunu reddetmiştik. Benim Sol Parti’ye katılmam, yönetime ve milletvekilliklerine (Bir dönem AP milletvekilliği yaptı) aday olmam da bu politikayı savunması nedeniyle oldu. Şimdi koalisyon ortağı olmak için karşı çıktıklarımızın hepsini bir yana bırakmamız öneriliyor.

Bu türden öneriler, politika değişikliği Sol Parti’ye yeni seçmen kazandırabilir mi? Daha doğrusu Sol Parti’yi güçlendirir mi yoksa zayıflatır mı?

Benim görüşüme göre, Sol Parti antimilitarist politikaları temsil ediyor. Bunu bir yana bıraktığında SPD ve Yeşiller’den bir farkı kalmaz. Bu partileri taklit ettiğinde yeni seçmenleri getireceğini sanmıyorum. Tam tersini yapmamız gerekiyor.

Dış politika konusundaki tartışmalar Sol Parti içinde önümüzdeki yıllarda nasıl gelişebilir? Höhn’in yalnız olmadığını biliyoruz. Benzer politikaları daha önce Gregor Gysi de dile getirmişti.

Bu konuda hararetli tartışmaların devam edeceğini düşünüyorum. Sonunda partinin ilan ettiği program belirleyici. Bu nedenle partiyi hükümet ortağı yapmak isteyenler parti programını değiştirmeye çalışacaklar.

PARLAMENTO DIŞI MUHALEFET GÜÇLENMELİ

Sol Parti’nin bir bölümü için SPD ile koalisyon ortaklığı neden bu kadar önemli? Çünkü bu tartışma yıllardır devam ediyor ve bitecek gibi de görünmüyor. Eyaletler düzeyinde SPD ve Yeşiller ile ortaklık yapılıyor. Thüringen’de koalisyonun başını Sol Parti çekiyor. Eyaletler düzeyindeki ortaklıklarla pratikte Sol Parti neyi değiştirdi? Federal düzeydeki SPD ile bir şeylerin değişebileceğine inanıyor musunuz?

Benim için de ana sorun bu. Sol Parti’nin koalisyon ortaklığıyla tabuları kırması, NATO’ya bakışın değişmesi, AB’nin militaristleştirilmesi, ordunun dünyanın her yerinde görevlendirilmesini destekleme anlamına geliyor. Böylece partinin programı da sağdan soldan küçük adımlarla değiştirilmeye başlanmış olunacak.

Eyaletler düzeyinde yapılan koalisyonlara baktığımızda, örneğin Berlin’de konut konusunda olduğu gibi, tek tek konular üzerinden bazı değişiklikler olabiliyor. Ancak, iç güvenlik, polis yasası vb. konularda ise SPD’nin dediği oluyor.

Berlin’de konut politikasında bazı değişiklikler oldu. Ancak bunda parlamento dışındaki muhalefetin rolünün daha fazla olduğunu da söylememiz gerekiyor…

Haklısınız. Benim düşünceme göre, politik dengeler parlamento dışı hareket ne kadar güçlü olursa, bazı noktalar değişebiliyor. Berlin’deki polisin durumu konusunda çok sorunlu bir politika yürütülüyor. Bu nedenle dışarıdan muhalefeti, direnişi örgütleyip değişimi sağlamak gerekiyor. Berlin’deki konut politikasındaki değişiklik de bunu gösterdi. Federal düzeyde ise böylesine bir baskıyla kolay bir değişimin olmacağını düşünüyorum. Benim için açık olan dış politikada muhalefete devam etmek.

Alman basınında Sol Parti’nin koalisyon ortağı olabilecek duruma gelmesi için çaba harcanıyor. Bu nedenle partinin politikasını değiştirmeye çalışanlara geniş yer ayrılıyor. Sol Parti’yi güçlendiren politikalardan uzaklaşması bu nedenle mi teşvik ediliyor?

Evet. Medyanın bir bölümünde Sol Parti’nin kendisini değiştirmesi yönünde baskı yapılıyor. Bu zor ve sorunlu bir durum. Bu nedenle sabırlı olmak, doğru pozisyonları savunmaya, etkin muhalefet yapmaya devam etmek gerekiyor.

GELİR ADALETSİZLİĞİNİ TOPLUMA GÖSTERMELİYİZ

Süper seçim yılındayız. Sol Parti seçim programını açıkladı. Pandemi döneminde yapılacak genel seçimlerde hangi talepler Sol Parti’nin bu süreçten güçlü çıkmasını sağlayabilir sizce? Hangi taleplerle seçim kampanyası yürüteceksiniz?

Ana tema, korona salgınının toplumda yarattığı sosyal adaletsizlik olacak. Açık olarak, sağlık, bakım, hastaneler gibi alanlarda yapılan özelleştirmeler sağlık sistemine önemli darbeler vurdu. Silahlanmaya değil sağlık alanına daha fazla bütçe ayrılması en önemli taleplerimiz arasında olacak. Pandemi döneminde olanlara baktığımızda birçok şirket aşıyla müthiş paralar kazanırken, aşı sıkıntısı yaşanıyor. Bu nedenle biz patentin serbest bırakılmasını talep edeceğiz. Böylece kitlesel bir aşılamayla bu süreci geride bırakabiliriz. Hükümet sürekli tekellerin daha fazla kazanmasını gözetecek şekilde bir politika izliyor. Bu iki önemli talebin dışında diğer klasik taleplerimizi de dile getirmeye devam edeceğiz. Gelir dağılımındaki adaletsizlik pandemiyle daha da büyüdü. Solun görevi bunu topluma göstermek olmalı. Aşıya ulaşamayanlar, işini kaybedenler zaten dar gelir grubunda olanlar olacak. İşçilerin, tek başına çocuk yetiştiren kadınların, kiralarını ödemede zorluk çekenlerin durumuna dikkat çekmemiz gerekiyor. Adil gelir dağılımı bu nedenle önemli.

Close