Written by 11:43 KÜLTÜR

ORTADOĞU’NUN ÇİLEKEŞ PRENSESİ: AVRUPA

Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2015 yılında toplam 1 milyon 600 kişi Akdeniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmaya çalıştı. Sadece bu yıl göç yollarında en az 3 bin 735 kişi hayatını kaybetti; ve her gün yenileri ekleniyor bu listeye…

Ortadoğu’daki savaş yüzünden milyonlarca insan doğup büyüdükleri evlerini, semtlerini, kentlerini terk etti, etmeye devam ediyor. Bundan dolayı da mülteciler, dünyanın en çok konuşup tartıştığı konuların başında geliyor bugünlerde. Yaşanan dramlar, tehlikeli yolculuklar, yeni yurt arayışları, gittikleri ülkelerdeki zorluklar, politik tartışmalar… Geldikleri ülkelerde onlara ‚hoş geldiniz‘ deyip kucak açan da var, ‚keşke gelmeselerdi deyip sırt çeviren, istemeyen de…

ORTADOĞU’DAN İNSAN, BATI’DAN SİLAH

Ortadoğu ve Avrupa arasındaki yoğun trafik sadece insan göçünden ibaret değil elbette: Ortadoğu Avrupa’ya mülteci gönderirken, Avrupa ve Batı’dan da, Ortadoğu’ya silah, uçak, gemi ve asker akımı yaşanmakta. Yani biri savaş, biri insan ihraç etmekte!

Büyük bir göç dalgasının yaşandığı bugünlerde, belki birçoğumuz, nasıl olup da bu kadar uzak coğrafyaların bu şekilde birbirine bağlandığını anlamakta zorluk çekiyoruz. Oysa, aralarında binlerce kilometre ve koca bir Akdeniz olsa da, insanlık tarihi boyunca hep yakın bir ilişki içinde oldu Avrupa ve Ortadoğu: Taş devrinde iklim yüzünden yaşanan göçlerden, tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla yaşanan iktidar mücadelelerine ve Ortaçağ’daki haçlı seferlerine, bilim ve düşünce tarihindeki etkileşimden emperyalizm çağındaki sömürgeciliğe kadar bin bir neden ve bağla birbirine bağlanmış iki uzak coğrafya olageldi. Ve ne yazık ki çoğu zaman da kan ve barut kokusu hakim oldu bu ilişkiye…

AVRUPA’NIN ADI BİLE ORTADOĞU’DAN!

Ve bu nedenle sadece dünya üzerinde iki coğrafi konumu değil; tarihi, dinsel, sanatsal, düşünsel, ekonomik, askeri vb. pek çok bakımdan alışverişi, savaşları, göçleri, insan öykülerini… anlatır bize Ortadoğu ve Avrupa ilişkisi.

Evet, uygarlık tarihinin temellerinin atıldığı, diğer taraftan savaş ve zorunlu göçlerin de neredeyse kader haline geldiği Ortadoğu’nun Avrupa asırlar öncesine kadar uzanıyor: Hatta öyle ki, Avrupa’nın kendi adı bile, bu çileli coğrafyadan, bugün savaşın hüküm sürdüğü Suriye ve Lübnan’da yaşamış bir prensesten geliyor!

ORTADOĞU’DAN KAÇIRILAN EUROPA

Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu binası önünde dolaşmışsanız, uzun saçı ve telaşlı yüz ifadesiyle güçlü bir boğa üzerinde genç kadının temsil edildiği ünlü heykeli görmüşsünüzdür. Ya da cebimizde cüzdanımızda dolaştırdığımız Yunanistan’da basılmış 2 Euro’ların üzerine dikkatlice bakmışsanız.

Birçok tabloya, heykele konu olan bu resim, antik Yunan mitolojisinden günümüze gelen bir hikayeyi anlatır bize. Hikaye özetle şöyledir:

Yunan tanrılarının babası Zeus, Akdeniz’in diğer ucunda, bugün Suriye ve Lübnan topraklarında bulunan Fenike ülkesindeki kralın ‚Europa‘ (Avrupa) adlı güzel kızına sahip olmayı kafasına koyar. Bunun için bir plan yapar ve bir boğa kılığına girerek Doğu Akdeniz sahillerine gelir. Güzel prenses, arkadaşlarıyla kıyıda gezerken gördüğü boğanın çağrısı üzerine yanına gider ve okşamaya başlar. Ve o sırada olanlar olur, boğa birden prensesi kapıp sırtına atar ve denize dalar. Europa’nın arkadaşları çığlık çığlığa bağırırken, Europa’yı sırtına alan boğa kılığındaki Zeus, geldiği Girit Adası’na doğru gözlerden kaybolur. Europa o kadar güzelmiş ki, güneş de onun peşinden gitmiş, ta ki ve Europa gibi gözden uzaklaşana kadar. O gün bugündür, Lübnan ve Suriye sahillerinden güneşin battığı yöne bakanlar, bu tarafı Europa (eski Yunanca, Süryanice ve Akatça dillerinde ‚Batı ülkelerinin genel adı‘; ‚güneşin battığı yer‘ demektir) diye anmışlar…

Zeus’un, Girit adasına kaçırdığı zorla evlilik yaptığı Europa, bir prensesin adı olmaktan çıkıp, 28 ülke ve 500 milyon nüfusa ev sahipliği yapan bir coğrafya halini aldı zamanla. Ve yüz yıllar boyu nice despotluklara, dramlara tanıklık etti ki, Zeus’un aşk uğruna yaptığı zorbalık gayet masum kalır bunların yanında.

ZEUS’UN BOĞASI SAVAŞ GEMİLERİNE DÖNÜŞTÜ

Nitekim, Zeus’un bir zamanlar boğayla gittiği o sahillerde, bugün ölüm yağdıran savaş uçakları, gemiler, akıllı bombalar, roketler uçuşuyor. Ve aşkı yüzünden başvurduğu Zeus’un zalimliğinden sadece Europa mağdur olmuşken, Batı’nın bugünkü efendileri, bütün Ortadoğu’yu talan ve yıkıma uğratarak Zeus’u mumla aratıyorlar!

Bu yüzden bu savaşı ve bu yıkımı mazur ve meşru görenler, bugün, akın akın Avrupa’ya gelen mültecilere “ne işiniz var kardeşim burada” diye sorma hakkına sahip değildir. Buna rağmen soran olursa da, yanıt olarak, cebinizden bir 2 Euro çıkarıp, “bu boğanın üzerindeki kadını bulmaya gelmişlerdir belki” diyin en iyisi!

Yani Ortadoğulu mültecilerin hiç değilse haklı bir dayanakları var: Yüzyıllar önce kaçırılmış büyük büyük annelerinin peşinden gelmişler. Asıl ne dünün, ne de günümüzün Zeus’larının Ortadoğu’d ne işleri var, bunu sormak gerekiyor!

Belki kimileri, “İyi de binlerce yıl önceki bir efsane bu, Zeus’un kaçırdığı prensesin bedelini şimdi biz mi ödeyeceğiz” diye itiraz edebilir. Evet ne Zeus, ne Fenike krallığı yok bugün. Ama gelin görün ki, Almanya’nın ABD’nin, Fransa’nın ya da Rusya’nın bomba yağdıran uçak ve gemileri; Suudi Arabistan, Türkiye, Katar gibi savaş kışkırtıcısı ülkeler, Suriye rejimini yıkmak için eğitilip donatılan terör grupları efsane değil somut gerçeklerdir. Bugün mültecilere ‚misafirlik hakkı’nın da bir sınırı vardır diye parmak sallayanlar, bundan önce bir ülkeyi işgal ve yıkıma uğratmanın bir hak olmadığını, asıl bunun sınırlanması gerektiğini görmek zorundadırlar.

Close