Written by 11:53 AVRUPA

Ukrayna savaşı ve sendikal hareketin sınavı

Andrew MURRAY / Morning Star

Sendikal hareket bu sonbaharda TUC Kongresi’nde bir seçimle karşı karşıya. Prensipte bu basit bir seçim olmalı: Hareket Muhafazakar hükümetin politikalarını destekliyor mu?

Eğer mesele ekonomik ya da sosyal politikalarla ilgili olsaydı bu çok basit bir seçim olurdu: Hayır, desteklemiyor. Ancak konu Ukrayna’daki savaşla ilgili.

Çoğu zaman olduğu gibi, politika oylamalarının ardında daha büyük meseleler yatmaktadır. Bu durumda, işçi sınıfının uluslararası sorunlarda kendi yaklaşımı, kendi tutumu olup olmadığı ya da sınıf bağımsızlığının temelde bir iç sosyoekonomik sorun olup olmadığı ve savaş ve barış söz konusu olduğunda egemen sınıfın yönlendirmesinin kabul edilip edilmeyeceğidir.

Ukrayna savaşı konusunda, çatışmanın tehlikeleri ve maliyeti netleştikçe, bu yıl sendikalar arasında olumlu yönde bazı hareketler oldu.

Ancak yine de Muhafazakar politikanın çekiciliği daha güçlü ve bu politika, Rusya’nın askeri yenilgisine kadar savaşın uzatılmasına dayanıyor.

Bunun TUC gündemindeki ifadesi GMB sendikasından gelen bir önergede yer alıyor. GMB, en azından kongrede Avrupa’daki savaşı ele almasını istediği için sanırım tebrik edilebilir. Savaşı tümüyle görmezden gelmek akıllıca bir politika değil.

Ancak GMB’nin önergesi, sendikaların NATO politikalarını desteklemesi ve Rusya teslim olana kadar savaşın devam etmesi için baskı yapması yönünde bir çağrı. Kilit ifade, “Rus birliklerinin 2014’ten bu yana işgal edilen tüm Ukrayna topraklarından derhal çekilmesi” talebidir. Bu da barışın ön koşulu olarak Kırım’ın Ukrayna kontrolüne geri verilmesini gerektiriyor. Öncelikle, bunun başarılması pek olası değil ve bu yöndeki çabalar savaşın nükleer silah kullanımına kadar tırmanması riskini taşıyor.

En azından uzun süreli ve yoğun askeri operasyonlar Kırım’ın yeniden fethini uzaktan gündeme getirebilir ki bu da çok daha fazla sivilin ölümünü içeriyor.

İkinci olarak, yarımadada yaşayan insanların Kiev yönetimine geri dönmek istediklerine dair kanıt yok. Kendi kaderlerini belirleme hakkına sahipler, bunu onlar adına TUC ya da başka birinin belirlemesini istemiyorlar.

Rus işgali altındaki diğer vilayetlerde durum farklı olabilir. Ancak özgürce kullanılabildiği koşullarda kendi kaderini tayin hakkı, sosyalist sol için egemenliğe saygı, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü ve antiemperyalizm ile birlikte önemli bir ilkedir.

Önerge ayrıca, halihazırda çatışmaya en gelişmiş silahları aktaran İngiliz hükümetinin, askeri çıkmaz üzerinde görünürde hiçbir etkisi olmaksızın ve İngiliz emekçilerine maliyeti ne olursa olsun, Ukrayna’ya askeri yardımını arttırmayı taahhüt ediyor.

Rusya (ve Belarus) rejimleri altında sendikal hakların inkar edilmesine haklı olarak karşı çıkıyor, ancak Zelenskiy yönetimindeki Ukrayna’da sendikal ve demokratik haklara yönelik saldırı konusunda sessiz kalıyor. Ayrıca, TUC’un emperyalist saldırganlığa karşı çıkma konusunda “gururlu bir geçmişe” sahip olduğu gibi tarihsel açıdan tartışmalı bir iddiada bulunuyor.  Keşke öyle olsaydı. Savaşa Karşı Koalisyon (Stop the War), 2003 yılında Irak savaşına karşı çıkarken TUC’un -ve GMB’nin- desteğini almayı çok isterdi, ancak böyle olmadı. Çoğu sendika daha kararlıydı, ancak TUC, İşçi Partisi bakanları ile ilişkilerine öncelik verdi.

Gerçek şu ki TUC, İngiliz emperyalizminin saldırganlığı söz konusu olduğunda genellikle kör bir noktaya sahip olmuştur. Ve geçen yıl, kamu hizmetlerinin toptan saldırıya uğradığı bir dönemde, askeri harcamaların arttırılması için kampanya yürütmek üzere, kıl payı ve oldukça utanç verici bir şekilde oy kullandı.

Bunlar işçi sınıfı tutumu değil, daha ziyade işçi hareketi içindeki burjuva ideolojisinin ifadeleridir.

Stop the War, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini aynı gün kınamış ve Batı politikasının uzun yıllar boyunca çatışmaya katkıda bulunduğunu belirtmiştir. Şimdi mesele savaşın nasıl başladığından ziyade, mümkün olan en hızlı şekilde nasıl sona erdirilebileceğidir. Çatışmanın devam etmesinin tehlikeleri ortada. Karadeniz üzerinden tahıl ihracatına ilişkin anlaşmanın çökmesi milyonlarca kişi için açlık anlamına gelecek. Savaş bölgesine seyreltilmiş uranyum ve misket bombası ihracatı tehlikeli bir askeri tırmanış demek. Ayrıca ne Ukrayna ne de Rusya savaş alanında önemli kazanımlar elde edebilecek gibi görünmüyor. İhtiyaç, ideal olarak öncesinde bir ateşkes olmak üzere barış görüşmeleridir. İngiliz hükümeti başından beri böyle bir politikaya karşı çıktı ve bunu engellemek için çalıştı.

Muhafazakarların temsil ettiği sınıfın çıkarları, savaşın sürmesini, Ukrayna’nın Batılı emperyalist bloka entegre edilmesi ve bu bloka karşı çıkan her devletin, en nihayetinde Çin de dahil olmak üzere, izole edilmesi ve aşağılanmasını gerektiriyor.

Buna karşı çıkmak, Rus oligarşik kapitalizmini… Rus devletini alkışlamak anlamına gelmiyor. Bu, emperyal propagandanın sis perdesini delmeye çalışmak ve kendi hükümetimize karşı durmak demek.

Bu nedenle TUC, barış görüşmelerinin başlatılması ve çatışmanın ön koşullar dayatılmadan demokratik bir temelde çözülmesi için bastırmalıdır. Sendikacılar, sendikalarını kongrede bu yönde oy kullanmaya ve savaş önergesine karşı çıkmaya zorlamalıdır.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

Close